10. BÖLÜM ve 3. KISIM
12 Eylül 1980’in Pazar günü yaşadıklarım.
Karakol bahçesine köylülerle birlikte, benim yakınlarımda gelmişlerdi. Ağabeylerim ve yakınlarım benimle görüşmek isteseler de, maalesef görüşe izin vermediler. Gerekli duyulan işlemler yazılıp çizildikten sonra, tekrar cemsiye bindirildik ve Arpaçay’a doğru yola çıktık. Yola çıkışta kelepçe takmadılar. Araba yola girdikten sonra, el ve ayaklarımızı bir birimize zincirlediler. Arka tarafa da askerler oturdu. Onlarında elleri tetikte, namluları bize doğrultulmuş bir vaziyet aldırdılar. A. Başçavuş askerlere ne gibi emir vermişti bilemem ama mavi pareli askerler her üçümüze de, canıymışız gibi bakıyorlardı. Sanki içinde bulunduğumuz şartlarda, bir olay yaratabilirmişiz gibi tedbir almışlardı. Beklide onlara göre, ülkenin düzenini bozan komünist benmişim de haberim yokmuş. Ne hikmetse jandarmalar çok sert ve acımasız tavırlar sergilemekteydiler. Bu nasıl bir mantık ki, durumdan haberdar olmayan jandarmalar, Türkiye Cumhuriyeti öğretmenine bu aksi davranışta bulunuyorlardı. Bu şekilde davranmalarını anlamış değildim. Aklım bir türlü bunların yaptıkları kötü davranışlara ve hareketlere ermiyordu! Üstelik bizim üçümüz de de bu sıkıntılı durumda, bir birimizle konuşmuyorduk. Zaten konuşacak bir durumda kalmamıştı. Bu işlerin birçoklarının sebebi benim memurum olduğunu biliyordum. Onun hal ve hareket bozukluğun benim durumuma tuz biber ekmişti. O nedenle içimden kızıp duruyordum. Her şeye sessizlik hakim olmuştu. Ben kendi suçsuzluğuma inansam bile, jandarma erleri neden inansınlar ki. Komutanları kim bilir hakkımızda neler neler söylemişti. Yol boyu bu olanları düşünürken, birde baktım Arpaçay karakolunun önüne gelmişiz. Bizi gözaltına alan mavipareli komando astsubay, erlere hitaben, ben karakoldaki işlemleri tamamlayıncaya kadar bu şerefsizlerin başında bekleyeceksiniz, dedi. Bu sözleri sarf ettikten sonra, karakola gitti. O esnada okuldan tanıdığım Z. Adlı öğretmenin jandarma karakoluna geldiğini gördüm. Bir müddet sonrada bir grup jandarma koşarak yanımızdan geçip gittiler. Yarım saat sonraydı, Arpaçay Lisesi Müdürü ile o okulun öğretmenlerden A. ve adını sonradan öğrendiğim Ü. adında üç öğretmeni alıp getirdiler. Biz üç kişiydik, üçte onlar oldu altı, dokuz kişide karakoldan bindirdiler, on beş kişi. Kars’a doğru yola devam etmeye başladık. Keçebörk köyüne gelindiğinde, cemseler yolun kenarına çekildi. Komutanlar muhtarın evine gittiler. Kim bilir muhtardan ne gibi haberler alacaklardı. Bizlerde kendi aramızda başımıza gelenleri konuşuyorduk. O arada jandarmalardan birisi susun olan komünist köpekler. Bir daha sesinizi duyarsam, sizin neyiniz neyini si…m ha şerefsizler, dedi.
Bu sözün üzerine Ü. Adlı öğretmen, ayıp be asker kardeş, hepimiz bu vatanın evladıyız. Bu şekilde küfür etmeye utanmıyor musun? Bizler sizin öğretmeniniz sayılırız. Sen, bizi neye göre suçlu olduğumuzu tespit ettin ki, küfür ediyorsun? Bu sözlerin Ü. öğretmenin ağzından çıkmasıyla birlikte, iki jandarma eri, Ü. Öğretmene saldırdılar. Diğer iki arkadaşıyla birlikte, Ü.nü yaka paça elini ve ayağını çözerek, yere indirdiler. Arabanın yan kısmında aşırı bir meydan dayağı çektiler. Ü.nün yüzü yara pare içinde kaldı. O vaziyette tekrar arabaya bindirdiler. Sonrasında arabanın içinde hepimize rast gele şile tokat salladılar. O anda komutanların seslerinin gelmesiyle, bizi dövmekten vaz geçip, yere inip, komut verdiler. Komutanlar ne olup bittiğini tam öğrenip öğrenmediklerini bilemem ama burumuzdan akan kanının içinde, yolumuza devam ettik. Burnu çok kanayan arkadaşlar burunlarını ceketin koluna bastırarak kanamayı durdurmaya çalışmaktaydılar. Az bir süre sonrasında, Kars merkezdeki jandarma karakoluna getirildik. Ellerimizi ve ayaklarımızı çözdükten sonra, teker teker yere indirip sıraya dizdiler. Orada hazır bulunan askerler sırasıyla kimlik tespitlerimizi yapmaya başladılar! Üzerimizde kemer dâhil, ne varsa aldılar. Bu arada benden üç paket sigara çıkınca, bakın hele bakın, adam burayı Hilton zannediyor san ki! Akıllı komünist işini biliyor, tam hazırlıklı gelmiş. O hoo sigara bir yana, bir demette parası var. Adamın her şeyi tam teşkilatlı, hiçbir eksiği yok, dediler. Bütün işlemler tamamlandıktan sonra, büyükçe bir odaya kapattılar. Odanın orta yerinde bir kömür sobasından başka bir şey yoktu. Yer çıplak betondu. Biz içeri girdiğimizde, içeride başkaları da vardı. Geçmiş olsun dedim ve nereli olduklarını sordum. O arkadaşlarda, Digor ilçesinden olduklarını söylediler. Onlarda bizim gibi çoğunluğu öğretmendi. İçlerinde yaşlı birisi vardı, o da bir beldenin Belediye başkanıymış. Az sonra içeri bir binbaşı girdi, yüksek sesle, burada uymamız gereken kuralları sıraladı. İfadeleriniz alınıncaya kadar, çay içmenin haricinde su, ekmek ve sigara içmeniz yasaklanmıştır, dedi.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















