5. BÖLÜM VE 4. KISIM
Millet vekilleri ve ben.
Bir keresinde Kars Millet Vekili Latif Bey ve arkadaşları babamı ziyarete gelmişlerdi. Bende her zaman olduğu gibi babamın yanı başındaydım. Milletvekilleri babamla uzun uzun sohbet ettiler. Sofraya gelen kuzu etli pirinç plavını yiyip, yanında gelen ayranı içtikten sonra, babamdan izi isteyip kalkarken, milletvekili adayları olarak, köy meydanında halka bir konuşma yapmayı düşünüyoruz, sizinde teşrifiniz olur mu, dediler?
Babam, teşekkür etti siz buyurun dedikten sonra kendilerine dış kapıya kadar eşlik etti. O arada hâlâ Milletvekili olan Latif Bey, babama hoşça kalın derken, madem siz gelmeyeceksiniz, o zaman oğlunuz Mürsel’i götürebilir miyim, diye sordu?
Babam da, bence hiçbir sakıncası yok, tabi ki götürebilirsin, dedi.
Milletvekili Latif Bey, beni cipine aldı ve köy meydanına götürdü. Sonrada halkın arasına katılıp, ön sırada yerimi almamı söyledi.
Bende O’nun dediği gibi köylülerin arasına katılarak, ön sırada yerimi aldım. Latif Bey, konuşmasına başladı. Hatta konuşmasının bir yerinde, bakın bakın bu çocuğu görüyor musunuz, dedi?
O anda orda olanların tamamı, bana doğru bakmaya başladılar.
İşte O çocuk var ya, O çocuk Molla Kara’nın oğlu değimlidir, dedi?
İnsanlar hayretler içinde bana doğru bakmaya başladılar. Evet, bu harika çocuk Molla Kara’nın oğludur, dediler.
Sonra sözlerine devamla, Değerli Koçköylüler, bunu bilin ki bizler vekilleriniz olarak, çocuklarınızın suratına ve gözlerinin içine baktığımızda bile kimin oğlu, kimin kızı olduğunu tahmin edebiliyoruz. Vekillik demek budur işte. Bu iş öyle sanıldığı kadar kolay bir iş değildir, dedi.
Tabi o alanda, benden başka çocuk yoktu. Eğer olmuş olsaydı ve bir vatandaş çıkıp peki bu çocuk kimin çocuğu diye sorsaydı, o zaman o vekilin hali ne olurdu, bilemiyorum. O zaman oynadığı bu anlamsız oyunu oynayabilir miydi? Oynamış olsaydı, oyunu bozulur ve mahcup olurdu.
Milletvekili adayları sırayla konuşmalarını yaptılar. Sonrasında da, artık oyunuzu bizim partiye, yani bize verirsiniz değil mi? Deyip, gittiler.
Milletvekilleri böyle basit bir oyunla, köylüleri böyle kandırmalarına ben bile çocuk aklımla, çok şaşırmış ve de çok üzülmüştüm.
Onlar köy meydanından ayrılıp gittikten sonra, bazı köylüler Lâtif Beyin, beni tanıma sözlerini sarf ettiğinin şaşkınlığı içindeydi. Beni de böyle bir yalana ortak ettiklerine üzmüşlerdi. Eve gelir gelmez olup bitenleri babama anlattım. O anda babamın yüzünün buruştuğunu gördüm. Babam, bana bak oğul, onalar ve onlar gibi düşünen vekillerden bu ülkeye, bu millete ve bu devlete hayır gelmez. Saf köylülerin ve dürüst insanların gözünün içine baka baka böyle bir yalan uydurmaya ve söylemeye ne gerek vardı, dedi.
Belli ki babamda çok üzülmüştü. Çünkü babamın saygınlığını kullanarak, böyle biz söz söylemişti. Ama yinede babamın yemeğini yiyip, iyi niyetini istismar etmişlerdi.
Babam, benimde üzüldüğümün farkına varmış olmalı ki, bak oğul bu yapılanlar sana ders olsun. Hayatında ne yaparsan yap, doğrulardan ve gerçeklerden ayrılma. Dünyada her şey yitip gider. Ama yitip gitmeyen çok önemli bazı hususlar vardır. Bu hususlar kulağında küpe olarak kalsın. Yani namuslu ve dürüst olmak gerekir. Hatta bununla birlikte, başı dik yaşamanın ünü kalır, dedi.
O dönem yine köylünün tamamına yakını, oylarını onların mensup olduğu partiye verdiler. Köylüler, bizim oyumuz Atatürk’ün kurmuş olduğu partinindir, diyorlardı. Öylede yaptılar. Ondan sonraki dönemlerde de köylünün büyük çoğunluğu, Cumhuriyet Halk Partisine oyunu verdi.
Ben babamın bu sözünü hiçbir zaman aklımdan çıkarmadım. Her daim gerçeklerin içinde oldum ve yalandan uzak durdum. Bu davranışımın da her daim kişiliğimi güçlendirdiği gibi, sosyal yaşamımı da zenginleştirmiş oldu. Her daim dikkat ettiğim İster sivil toplumcu çalışmalarımda, isterse siyası çalışmalarımda olsun, babamın o sözleri ışığında hareket ettim. Maddi olarak kayıplarım olsa da, kişilik ve karakter olarak çok şeyler kazandım.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair





















