Gün/aydın dostlarım…
Özlemeyi biliyorsan tebessüm et. Beklemeyi biliyorsan sabret… Sevmeyi biliyorsan… Aç kollarını__________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
KALP KAPISI
“Yağmur gibi yağar taşlar başıma, ille de dostun bir fiskesi yaralar beni.” Demiş Pir Sultan Abdal…
“Her yağmur damlası, Tanrı’nın sandığından dökülen bir altındır.” Demiş Baraccio..
Evvelsi günden düne, dünden, bu güne yağar durur gökten yere, mübarek rahmet.
Temizler toprakta ki kirlerimizi.
Acaba diyorum; temizler mi kirlenmiş ruhları da…
“Belki yağmura gerek kalmazdı, insanlar bu kadar kirli olmasaydı.”
Öyle bir yağmur yağsın istiyorum, tüm yürekleri, bütün kötülükleri temizlesin.
Tertemiz olsun köşe bucak. Kalmasın bir damla kin, haset. Bir rüzgâr essin istiyorum, şiddetli bir kasırga. Tüm pislikleri alıp götürsün uzaklara, bir daha gelmemek üzere.
Sonra sonra dinsin rüzgâr, esmesin kötülüklerin üstünden bizden yana…
Yaşayalım kardeşçe, özgür, güzel anlatalım düşündüklerimizi birbirimize…
Susma!.. haydi sende ört temiz yorganını ıslanınca üşüyen tüm ruhlara, yutsun sessizliğin, tüm çığlıkları. Belki uyanır iyiliği azalmış dünyanın acı dolu insanları?..
Herkesin yaşadığı günün bir sözü vardır. Benim bu günümün sözü bu: ‘Doğru söyledikleriniz yüzünden kazanacağınız düşmanlar, Yalan söyleyip kazandığınız dosttan daha iyidir’ demişler…Peki ya sizin?..
“Her yerde olmak gibi bir duan varsa, gönüllere gir; çünkü sevenler, sevdiklerini gönüllerinde taşırlar.”
“Gönül almayı bilmeyene ömür emanet edilmez.” Der bizlere Hz. Mevlana…
Yalnızca özel kişilere açılan bir kapıdır kalp kapısı. Seven sevdiğini alır içeri. Bir daha da çıkarması zordur. Sevdiği gider belki, gönül sayfasında ise hep adı kalır. Bu öyle bir kapıdır ki çıkışları hayal kırıklıkları ve pişmanlıkla sonlanır.
Gönül kapısı, yani kalbin kapısı… Her kapıdan giriş mümkün ama kalp kapıları öyle değil. Girmek istediğiniz kalbe zorla giremezsiniz, kolay da çıkamazsınız…
Ve girdiğiniz bu gönül kapısından çıktınız bir şekilde diyelim ama bir daha asla giremezsiniz. Boşuna gayret göstermeyin, aynı kalbe bir daha tekrar giremezsiniz… Zorladınız girdiniz diyeli asal huzur bulamazsınız…
“Kalbin kapısı içerden açılır, sadece zili çalman ve beklemen gerekir. Açılırsa ne mutlu, eğer açılmazsa, beklerken öğrendiklerin yeter sana.”
18. yüzyılda yaşamış ünlü İngiliz ressam William Holman Hunt, bir tablosunda bir bahçe resmetmiştir. Bir adam kapıya elleriyle abanmış, sanki içeriden bir yanıt beklemektedir. Bu tablo Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyorken, bir sanat eleştirmeni tablonun ressamına döner ve “Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım” der. “Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da…” Hunt gülümser ve der: “Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki… Bu kapı, insan kalbini simgeliyor. Ancak içeriden açılabildiği için dışında bir kola da gereksinim yoktur.”
Kalp aynası paslı olanlar önce Kalp Kapısı’na müracaat etmeli. Dili ham olanlar Dil Kapısına gitmeli. İhlâsı elden bırakmadan çalmalı kapıyı. Hz. Mevlânâ’nın dediği üzere kalbin kapısı, yâni gönül kâbesi içeriden açılır.
Hz. Pîr bu yüce kapıda acemilik edene diyor ki: “Duydum ki kapıma gelmiş, tokmak olmadığı için kapıya vurmadan geri dönmüşsün. Bilmez misin, kalp kapısının tokmağa ihtiyacı yoktur; o ancak içeriden açılır.”
Eğer kapı tokmağına değmediyse ellerin, sevgiyle ve ısrarla çalmadıysan, en başta ümitsizse kalbin, önce yüreğini boşalt tüm yüklerinden, tüm öfkelerini affet.
Esiri olduğun ve esir ettiklerini, uçur yüreğinden ve tekrar çal kapıyı…
Dışarıdan ne kadar zorlasan da, kalbin kapısı sadece içerden açılır.
Beklemen gerekir, sabırla ve ümitle…
Kolu, tokmağı olmaz kalp kapısının…
Ancak içeriden açılır, doğru çalmayı bilirsen onu, sonuna kadar açılır sana…
“Taptuk’un tapusunda / Kul olduk kapısında / Yunus miskin çiğ idik / Piştik elhamdülillah” diyen Yûnus Emre Hazretlerinin çektiklerini bilmeden mürşid-i kâmilin kapısından girmek zor. Hz. Mevlânâ’nın sözleriyle söyleyelim: Kapı açılır, yeter ki vurmayı ve o kapıda durmayı bilelim. Mürşidin kapısı zâhiri gibi görünse de semadan ilham alan kapı olarak görmek lâzım.“Yer kapısını çalma, gök kapısın çal!” derken bunu kastediyor. (Dîvân-ı Kebîr-3, s.414)
Bu ulvî ihtardan dolayı vardığımız kapıyı çokça çalmalı, açılmazsa veya kabul edilmezsek hemen ümitsizliğe kapılmamalıyız. Eşiğinde sabırla beklemek dahi kârdır. İçeriye kabul edildiğimizde kapı sahibinin dizinin dibine oturmalıyız… Bir şey daha var, kapıyı doğru çalmayı da bilmek gerek. Kibirli ve aceleci değil, sabırla, ama mutlaka ihlâs ve vecd ile açılacağı vakte kadar şikâyet etmeden beklemek… İstikametsiz, hele de aşksız ve cezbesiz bir şekilde kapı aramak nafile arayıştır.
Kapılar hayatımızın vazgeçilmezleri. Maddi ve manevi anlamda başvurduğumuz kapılar var. Mecazen kullandığımız, görünmeyen sırlı kapılar var. Güftesi Ayhan İlter’e, bestesi İrfan Özbakır’a ait olan Hüzzam makamındaki, “ Pişman olur da, bir gün” şarkısının, “Gönül kapım açıktır, çalmadan gir içeri” mısrasının hayat verdiği o güzel şarkıyı bir hatırladınız mı?..
Gönül kapısı yani kalbin kapısı, sevgi dolu kalplerin kapısıdır. Kalbini getirene, kalbini teslim edene, kalbini sunana, çalmadan girilecek bir kapı olarak anlatılmıştır. Kalp kapısının, zili, tokmağı yoktur denmesi o yüzdendir.
Kalp kapısının açık olduğunu gören gözler yok mu?..
Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikâyelerini okuduysanız, oradaki saf, temiz, tertemiz aşkı görebildiyseniz, sevginin o en berrak haline, kendiliğinden açılan kapıların sırrına erişirsiniz.
Doğru kapıyı bulup, çalmaya niyetlendiğinde, içindeki sesten anlarsın doğru yolda olduğunu. Her adımında çarpan yüreğin duracakmış gibi gelir sana.
Bilirsin doğru yerdesin, doğru kapıyı çalıyorsundur, ısrarla ve güzel bir ümitle beklersin açılmasını…
Kapıyı çaldığımızda, “Kim o?” derlerse “Ben geldim” dememek lâzım. İçeridekinin “Gelen sen isen, var git, biraz daha yan öyle gel!..” nasihatiyle buruklaşabiliriz. Maneviyatımızı toplayıp hâl dilinin gücüyle “Sen geldin” dediğimizde kapı ardına kadar açılır. Üstat Necip Fâzıl’ın buhranlı yıllarında maddeden manaya yürümesine vesile olan ve “Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış…” dedirten “Büyük Kapı” Abdülhakîm Arvâsî Hazretleriydi.
Bizlere gelince, mağrurluğumuzdan, dik başlılığımızdan, inatçılığımızdan, her gün kalp kapısı önüne gelsek, kalp kapısını çalmadan, dönüp gitmeyi marifet sayarız!..
Ne kapıya varmayı, ne kapı önünde durmayı, ne kapının tokmağını çalmayı bilmeyenlerden olmayı yeğleriz!..
İsteriz ki, dünyada bütün kapılar önümüzde nasıl açılıyorsa, kalp kapısı da ardına kadar önümüzde açılsın, seni beklettiğim için özür dilerim filan desin!..
Bizler bu anlayışı sürdürdükçe, kalp kapısı gibi bir kapıya ulaşmaya muvaffak olsak da, gelenin geldiğini belli eden bir kapı tokmağı olmadığından, kapıya vurmadan, kızıp, öfkelenip, birde senin ayağına kadar geldik diye dönüp gitmemiz meşhurdur!..
Kalp kapısı mana kapısıdır. Tertemiz bir kalbiniz varsa… Yunus gibi, “Yaratılanı severim, Yaratandan ötürü” diyenlerdensiniz. Kalp kırmamaya kendinizi bildiniz bileli özen göstermişseniz. Yine Yunus gibi, “ Gönüller yapmaya geldim” diyebiliyorsanız…
O kapıya, gönül titreşimlerinin, frekanslarının kapıyı kendiliğinden açtırdığı bir kapı demek daha doğrucasıdır. Hiç kalp kapısına kadar gelinir de, kapıya vurulmadan dönüp gidilir mi?..
Kalp kapısı, sabrın kapısıdır, iyi niyetin kapısıdır, hoşgörünün kapısıdır, Yaratana ve onun sevdiklerine duyulan sevginin, aşkın kapısıdır. İmtihan kapısıdır! Bir kapı kendiliğinden açılıyorsa, o açılış nedenindeki sırrı iyi bilmeli!..
Kalp kapısı; gelenin kim olduğunu, niyetini, maksadını, içindeki duyguların ne olup ne olmadığını biliyorsa, nasıl açacaksanız o kapıyı?..
Kapı, sizin içinizi okuyan bir kapıysa, o kapıya varan mutlaka bugüne kadar hiç görmediği, tarif edemeyeceği bir kapı önünde beklediğini bilmelidir. Kapı daha siz kapını tokmağına elinizi uzatmadan, açılmışsa… Kalp kapısının sırrı burada işte…
İşte onun içindir ki… Kalp kapısı içerden ve kendiliğinden açılan bir kapıdır.
Çünkü kalp kalbe karşıdır denmesi bu yüzdendir. Kalbi sevgiyle atanın, sevgiyle çarpanın, gelmiş olduğu o kalp kapısı hiç açılmaz olur mu?..
Sevenin sevgisinin hatırına açılan kapıdır kalp kapısı. Hatır gönül denir ya… Boşuna değildir, bu sözler!..
Kalp kapısının önüne kadar gelmişseniz… Geri dönmenin, Kapıya mazeretler aramanın, Kapıya kulplar takmanın, Kendini haklı görmenin, Kapı benim değerimi, benim kıymetimi anlamadı demenin bir âlemi yoktur!..
Kalp kapısı, gururlu olanı bekletir, gururunu gözden geçirmesi için mühlet tanır! Kalp kapısı, kibirli olan, kibrinden vazgeçsin ister! Kalp kapısı, ayakları yere değmeyenlerin, ayaklarının yer tutmasını bekler!..
Kalp kapısı, ne oldum delisi olanların, kendine gelmesinin mihenk taşıdır. Kalp kapısı, herkese tepelerden kuşbakışı bakanlara, pişmanlıklarını hatırlatmak için duvar gibi, set gibi oluverir. Kalp kapısı, basit, alelade, omuz vurulup açılabilecek bir kapı hiç değildir.
Hı bu arada unutmadan söyleyelim: Fazla zorlarsan ve incitirsen, bencilce yüklenirsen üzerine, kırılır, bozulur, belki de hiç açılmaz olur.
Korkutur, incitirsen onu, tekrar tekrar kilitlenir… Bekli de anahtarı atılır derin sulara…
Tüm Kalplere Hükmeden ’in kapısını çalmadan, diğer kapıları çalmak yorar yüreğini.
Önce O’nun kapısını, sonra da O’nunla diğerlerinin kapısını çal…
Mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, umutlu, acısız, gözyaşsız, sağlıklı günleriniz olsun.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetle dolsun…
Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#