Çok değerli bir ağabeyimle lokantada yemek yedik,
En sonda bir parça ekmek arttı ve onu bir peçeteye sardı,
cebine koydu.
Bende aynısını yaptım, eve gelince, o parçayı mutfakta dolaba bırakınca,
Kızım :
– Baba bu ne?
– Bu iktisatlı olmanın, bereketin, nimete önem vermenin, ekmeğe saygının anahtarıdır. Bu kalkınmanın ruhudur.
Bir parça ekmeği rüyasında dahi göremeyenleri, sabah kahvaltısını çay, simitle kahvaltı yapan talebeleri gördükçe içim acırdı.
Yatılı öğretmen okulunda görev yaptığım yıllarda, okulun yemekhanesinde şöyle bir hesap yaptım, basitçe: Bin iki yüz talebe, elli personel, tabaklarında bir pirinç tanesi unutsa bin iki yüz pirinç yani iki kilo eder. Yılda bir tona yakın sadece pirinçten israf, bunun ekmeği, makarnası vs. Türkiye çapında korkunç bir israfla karşı karşıyayız diye düşündüm. Öğretmenlik yaptığım yıllarda hep “yiyiniz içiniz asla israf etmeyiniz” sözü aynı zamanda dinimizin emri diye öğütlerde bulunurum.
Maalesef memleketimizde müthiş bir savurganlık hakim her konuda .Böyle bir ülkede kalkınmadan söz edilebilir mi?
Çok mu zor: Çöplerimizi, metal, kağıt, plastik, sıvı diye ayırmak. Her birisi için köşe başlarına orijinal kaplar koysak. Sonra bunları toplayıp değerlendirsek. Ülke ekonomisine katkıda bulunsak. Çevreyi korusak.
Bunu medeni ülkeler yapıyor.
Biraz evvel okudum: Orman yangınlarını söndürmek için Yunanistan sekiz milyon dolara on adet yangın söndürme uçağı almış. Bizim yangın söndürme şirketlerine verdiğimiz para on dört milyon dolarmış. Ayrıca ne kadar geniş orman alanı yansa o kadar çok para alıyorlarmış!
Resmi dairelerde üç kişinin yapacağı işi beş kişiye yüklemişler.
O güzelim fabrikalar siyasilerin çiftliği haline gelmiş. Kadrolar şiştikçe şişirilmiş. Plan, program olmadığı için işlemez hale gelmiş. Veya zarar ettirilerek yabancılara peşkeş çekilmiştir.
Bu aymazlığın temelinde de israf vardır.
Ekmeğimiz elimizden alınmış. Toprağımızdan, suyumuzdan, kaynaklarımızdan, yabancılar zenginleşiyor. Biz ise yanlış politikaların kurbanı oluyoruz. Bütün bunların temelinde yaptığımız israf yatmaktadır.
İsraf toplumu kemiren, kalkınmamızı engelleyen, dolayısıyla bizi fakirleştiren ve bizi huzursuz kılan bir mikroptur.
Köy enstitülerinden mezun öğretmenlerimiz, bize yerli malı kullanmayı ve tutumlu olmayı öğrettiler.
Onları layık olamadık.
Lokantada değerli büyüğümle yemek yerken, artan ekmeği peçeteye sarıp cebine koyarken. bende yarattığı duyguyla ona en içten şükranlarımı sundum. Yüreğimin ta içinden kopan bir sevgi ve saygı hislerimle…
Değerli dostum Ali Usta kardeşim bir yorum gönderdi: “Okuduğum bir makalede” İsveç’te refah seviyesi çok yüksektir ama bu sandığınız sebepten dolayı değil. İsveç’teki refah seviyesinin sebebi İsveçlilerin çok para kazanmasından çok İsveçlilerin aşırı derecede tutumlu olması ve hesaplarını bilmeleridir” diye yazıyordu.
Araştırdım gerçekten de adamlar bir elbiseyi, bir paltoyu senelerce hiç gocunmadan giyiyorlarmış. Dolaplarındaki elbise bizimkinin 5’de biri kadar. Evlerine temizlikçi tutmuyorlar, bulaşıklarını elde kendileri yıkıyor, serpme kahvaltı falan yapmıyorlar, evde birşey bozulursa kendileri tamir ediyorlar. Daha bir sürü şey…
Tutumlu olmak, her türlü israftan uzak durmak günümüz dünyasında gerçekten önemli. Çünkü artık para çok zor kazanılıyor ve Türkiye’de yarin sabah ne olacağı ne gibi bir sürprizin bizi beklediği belli değil.”
Yusuf Yılmaz