İşkurun önünde uzun kuyruktaki insanları, “Garibanlar, onlara bakan olmaz.” Cümlesiyle özetleyebiliriz.
Garibanlar kuyruğa girmiş, bekliyorlar. Bir iki saat değil, altı saat sonra şapkası yana kaymış, yüzünde kan kalmamış, gözlerinin feri kaçmış ve bir yanına çökmüş, o hâlde yine de bekliyor. Poşetimde, kitaplar ve bir de paketim bulunuyor. Ayrıca fırından aldığım, pasta ve boğaca vardı.
İnsanlar, sosyal mesafe ve maske diye bir şeyi unutmuşlar. Bir gruba yaklaştım, önlerine geçsem dahi sıranı bekle diyecek hâlleri kalmamıştı. Poşetimdeki kuru pasta ve boğaca paketini açtım ve sıradakilere tuttum.
Başlarını kaldırıp gözleriyle öyle bir teşekkür ettiler ki, üzüldüm. Altı saattir bir poğaca dahi alıp yiyememişler.
İş kurun olduğu yere en az iki kilometre var, ne zaman sıra gelecek size diye sordum. Yakınımda olan, “Bir umut bekliyoruz,” dedi. Sıra gelse dahi, sizden kesilen paradan bir miktar alabilecek misiniz? Diye sordum. Cevap vermeye dahi davranmadı.
Pastaları dağıttım ve geri döndüm. Döndüm ama, kendi kendime bağıraraktan, Allah görüyor, bu kadar saçmalığa, paranızı size vermeyenlere sandıkta hesap sormazsanız, bu hâle kalırsınız, dedim.
Karşıdan gelen iyi giyimli bir şahıs, bana mı? Diyorsun. Hayır kuyruk bekleyenlere sesleniyorum.
İşinden ayırmışlar, yol parası yok, ekmek parası yok. Hastaneye gidemiyorlar. Kesilen paradan bir miktar alamıyorlar. Fakat köprü için, tüneller için ve otoyollar için geçsen de geçmesen de parayı alıyorlar, dedim. İstersen ver oyunu da zıbar, diye ekledim.
Adam çevresine bakarak sessiz konuştu. Kusura bakma hızlı konuş da bir kişi duysun belki doğruları görür dedim. Bakan, bakara makara, diyor. Zinayı kaldırıyorlar ve bu insanlar doğruyu görmüyorsa yapacak bir şey yok, dedi.
Şapkasını kaldırmış, elindeki kâğıdı eze eze yıpranmış. İşten atılmasıyla ilgili belgeyi önündekine gösterdi. Bana baktı, görmenizi istiyorum dedi. İş kurdan bir şey alamayacağız, eve dönmeye param yok, yürüme 30 kilometre gidebilir miyim?
İşkurun önüne gitmek isteyen, işinden atılmış iyi giyimli adama, Allah kolaylıklar versin, diyerek ayrıldım. Üzüldüm, insanlar ne hâllere düşmüş, kendi parasını dahi onlara vermiyorsun. Oysa onun oyu ile o makamlara geliyorsun. Yoksa millete tepeden baktığınız makamları meslek mi sanıyorsunuz.
Geri dönüp bakmadım ve arabaya da binmedim. İş kurun önündeki işçiler gibi, eve yürüyerek gitmeye karar verdim.





















