Sevgili okurlarım, İnsan Hakları ve Demokrasiyi birlikte düşündüğümüzde; aklımıza ilk gelen soru, insanların evrensel değerler ölçüsü içinde, insanca yaşama hakkıdır diye cevaplamış oluruz. O zaman insan haklarına saygılı olunması ve korunması gelmektedir. Ne yazık ki geçmişte olduğu gibi günümüzde de aklımıza ve mantığımıza uymayan birçok olumsuzluklarla karşı karşıya kalmaktayız. Savaşların olduğu yerde, ölümlerin var olması, çıkarın olduğu yerde açlığın son bulmaması, adaletin olmadığı yerde, suçsuzların cezalandırılmaması, reşit olmayan gençlerin rızası dışında evlendirilmesi, hatta gönlüm kaydı deyip, istediğine mal gibi sahiplenilmesi gibi birçok hadiseler mevcuttur. Bu saydıklarımın olduğu ülkelerde, hangi İnsan Hakkından bahsedebilirsiniz. Ortadoğu’yu ve daha başka yerleri kana bulayanların insan haklarından bahsetme hakları var mıdır? Bunların yıktığı hastanelerde, doğmak üzere olan çocukların öldürülmesinden sorumlu olmamaları nasıl düşünüle biliniyor. İnsan Haklarının evrensel değerlerini kabul eden devletlerin, suspus olmaları neyin nesidir.
Sevgili okurlarım, insanların insanca yaşaması, devletiyle olan ilişkisinin düzenli olmasına bağlıdır. Devlet vatandaşıyla bütünleşmemişse, insan haklarının genel anlamda varlığından söz edilebilir mi? Şayet, devlet vatandaşıyla bir takım gereksiz ve anlamsız girişim içine girmiş ise, orada insan hakkı aramak mümkün müdür? Devlet yapması gerekenleri bir kenara bırakmışsa, o zaman oturup düşünmek ve bu olumsuzluğu nasıl çözeriz diye çare aranmaz mı? Devletin görevi, vatandaşlarının içinde bulunduğu ırkı, dini, inanışı, rengi ve cinsiyeti ne olursa olsun, hiçbir ayırım yapılmadan insanca yaşama haklarına sahip çıkılması şarttır. Sevgili okurlarım, sizleri biraz gerilere götürerek, bu hakların nasıl elde edildiğini izaha çalışacağım. 1215 yılında, İngiltere Kralına sunulan “Manga Karta” belgesi, bir derece insan hakkı bildirgesi olarak sayılmaktadır. Bunun haricinde, bir diğer önemli bildirge de Amerika’da yayınlanan bağımsızlık bildirgesidir. Bu bildirge, Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik gibi kavramları içinde barındıran bir bildirgeydi. Bu bildirge haricinde, 1789’da gerçekleşen Fransız ihtilali sonucunda yayınlanan bildirgede de, bu kavramları dile getiriyordu. Bu durum, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bir araya gelerek, 10 Aralık 1948 yılında, insan hakları evrensel değerlerini kabul ve ilan etmiş oldular. O gün alınan kararın metninin giriş bölümünde, aynen şu ibare yer almaktadır. Bütün uluslar kendi insanlarının temel haklarına saygılı olmalı ve insanlarını devletin hâkim güçleri karşısında korumalıdır. Bu korumanın temel öğelerinden birisi de, hukukun evrensel değerlerine uygun hareket etmeli ve hukukun üstünlüğü ilkesi, birinci derece de hâkim kılınmalıdır. Bu maddenin haricinde, İnsan Hakları Bildirgesinde yer alan bir takım maddeleri incelendiğinde, bizim anayasamızla bire bir örtüştüğü görülecektir. Ne var ki zaman zaman insan hakları ihlalleri, bizleri derinden yaralamıştır. Bu oluşumun meydana gelişi bir takım çıkar çevrelerinin genel menfaatlerinden kaynaklandığında bilinmesinde fayda vardır. Bu gün dünyada var olan 190 ülkeyi aşan devletlerin, insan hakları ihlalleri birçok yerde devam etmektedir. Bu ihlallere son verilebilmesi için, bütün dünya devletlerinin sorunsuz olarak demokrasiye geçilmesiyle mümkün olacaktır.
Sevgili okurlarım, toplumların çağdaş değerlere ulaşması için, reel gelirden kendine düşen payı almalıdır. Toplumsal barışın ve insanca yaşamanın bütün kuralları ve değerleri buna bağlıdır. Aksi halde her şeyden mahrum olan insanların, insan hakkından bahsetmek beyhudedir. Bu gün bu yazımla, insan hakları ihlallerini yok sayarak, topla, tüfekle insan canı alan kim olursa olsun kınıyor ve tarih onları her zaman unutulmadan teşhir edecektir.
Mürsel ADIGÜZEL
Halk Şairi ve Yazar























