Yazar Portal’da “CHP Artık Milli Güvenlik Sorunu” başlıklı yazı ile ilgili kısa bir değerlendirme, yorum yaptım. Aldığım karşılık şu:
“Terbiye ve ahlak sınırlarını aşan bu yorumun sahibi ile aynı yerde yazdığım için utanıyorum.
Eleştirin, iddianızı delillendirirken kızın da lakin, “yuh” hele hele “her türlü ahlaki ve etik değerden yoksun bu iki yüzlü…” ne demek? Bu ifadeleri size iade etmeye bile haya ettim zira bu kavramlar olduğundan daha çok kirlenmemeli.”
Bak şeker kardeşim: Terbiyeli ve ahlaklı olmak için ilk önce ilkeli ve tutarlı olmak gerekir. Bugün söylediğinin, savunduğunun kısa süre sonra tam tersini söylemekle ve savunmakla ilkeli ve tutarlı olunmaz. Liderin bugün söyledikleri, yaptıkları alkışlanıyor ve sonra da tam tersi yöndeki sözleri ve uygulamaları yine aynı kişiler tarafından alkışlanıp göklere çıkarılıyorsa; bu tür ilkesiz ve tutarsız tutum ve davranışların temelinde hangi ahlak anlayışının ve etik değerlerin yer aldığı merak edilir, sorulur, sorgulanır. Konu budur; “her türlü ahlaki ve etik değerden yoksun” ifadesinin anlamı da budur.
İsteniliyor ve bekleniliyor ki bu ülkede hiçbir eleştiri, sorgulama, denetleme yapılmasın; her söylenen, her türlü tutarsızlık ve saçmalık kayıtsız koşulsuz kabullenilsin!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve en köklü siyasal partisi olan, pek çok baskı ve sindirmeye karşın bin bir güçlükle ana muhalefet görevini sürdürmeye çalışan ve milyonlarca üyesi, seçmeni olan Cuhmuriyet Halk Partisi (CHP)’ne bir siyesetçi gibi her fırsatta sataşıp bulaşacaksınız ve bunun her hangibir karşılığı olmayacağını sanacaksınız; öyle mi! Üstelik gerçekleri, olup bitenleri çarpıtan ve çoğu yalan yanlış söylemlerle yapılan bu sataşmaların terbiye ve ahlak sınırları içinde olduğunu var sayacaksınız; öyle mi! Sonra da bu ilkesiz ve tutarsız sataşmaların, suçlamaların eleştirilmesini, bu konudaki yorumları ve “karşı duruş” sergilenmesini terbiye ve ahlak sınırları dışına çıkmakla itham edeceksiniz; öyle mi!
Bu ülkede iktidara, yandaş medyaya, yasama ve yargı da dahil devletin tüm kurumlarına sahip olduğunu ve bu nedenle de kendilerinin en muktedir olduğunu sananlar; bugün için sizden farklı olan, farklı düşünen ve size eleştirel yaklaşan herkese ve her düşünsel/siyasal oluşuma hain, terörist vb. suçlamalar yöneltebilir ve hatta ana muhalefet partisini bile gereksiz görebilir, bu partinin kapatılmasını çok arzu edebilirsiniz. Ama unutulmamalıdır ki bir iktidarı meşru ve demokratik kılan en temel ve vazgeçilmez unsur, o iktidarın karşısında muhalefetin var olmasıdır. O muhalefet ki o iktidarı; hukuksuzluk, usülsüzlük, yolsuzluk, hırsızlık vb. konularında uyarır, ülke yönetiminde ve bürokraside keyfi yönetime gidişi önler, denge ve denetleme görevi yapar. Ayrıca adaletin sağlanmasında, hak ve özgürlüklerin korunmasında ve geliştirilmesinde de muhalefetin önemli etkileri, görevleri vardır. Bu nedenle demokratik toplumlarda muhalefetin varlığı çok önemlidir, değerlidir.
Muhalefet olmazsa, iktidarları frenleyen denge denetleme mekanizmaları olmazsa; iktidar anayasaya, yasalara uymayabilir, demokrasi dışına çıkabilir, keyfiliğe ve diktatörlüğe yönelebilir.
Muhalefetin varlığından bu kadar rahatsız olduğunuza göre, siz hangi seçeneğin yanındasınız: Demokratik yönetimin mi, keyfiyete ve diktatörlüğe yönelen yönetimin mi?
Türkiye’nin her tarafından hukuksuzluk, yolsuzluk, hırsızlık fışkırıyor. İşte akıl almaz bir örnek: En fazla 19.500 TL. ile yapılabilecek bir köprü onarımı işi 17 milyon TL’lık bedel ile bir firmaya veriliyor. Rakamlara dikkat edin; yapılacak işin tam 872 katı, bir firmaya devlet eliyle aktarılıyor. Bu inanılmaz, akıl almaz hukuksuzluğu, yolsuzluğu, hırsızlığı, insafsız ve acımasız vurgunu; devletin harcamalarını denetlemekle görevli en üst yargı organı olan Sayıştay tespit ediyor. Fakat bu konunun basın yayın organlarında haber olarak verilmesi, halka duyurulması Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından suç sayıldı: Duydunuz mu, biliyor muydunuz! Üstelik o Sayıştay’ın tüm organları, elemanları bu iktidar döneminde belirlenmesine karşın, o Sayıştay’ın üzerinde büyük baskı olmasına karşın; bu tür hukuksuzluklar, usülsüzlükler artık gizlenemiyor, kapatılamıyor: Türkiye’nin her tarafından yolsuzluk, hırsızlık, vurgun fışkırıyor. Öte yandan bir idari kuruluş olan RTÜK, böyle bir ceza veremez, medyayı böyle ceza vermekle tehdit edemez, kendini mahkeme konumunda göremez. Böyle bir suçlama savcıların, cezalandırma ise mahkemelerin görev alanı içindedir. Ama RTÜK bu konuda kendini görevli sayıyor ve keyfi hasım olarak gördüklerine ceza yağdırıyor: Niçin? Türkiye yangın yeri gibi, bütün kurumlar darmadağın olmuş; kimin ve hangi kurumun hangi görev, yetki ve sorumluluklara sahip olduğu belirsiz hale gelmiş öyle ki “At izi it izine karışmış!” İyi Parti Genel Başkanı Meral AKŞENERin ifadesiyele damat bakan Berat ALBAYRAK da istifa ederken böyle demedi mi! Ayrıca “Allah sonumuzu hayretsin” gibi bir önemli vurgulama daha vardı bu istifa açıklamasında. Demek ki ülkenin durumu iyi değil ama birileri hâlâ “Uçuyoruz.” diyor: Haydi hayırlısı!
Yoksa siz bu gidişattan, vurgunlardan, çöküşten yana mısınız! bunları görmeyen, duymayan ve hatta kapatan bir yönetim anlayışının fanatik taraftarı mısınız! Bunları haber yapan, yazan ve halka duyuran gazetecilerin, habercilerin hain, terörist olarak suçlanmasının ve cezalandırılmasının koyu savunucularından mısınız!
Ülke bu durumdayken böyle bir gidişatı, çöküşü önlemeye çalışan, bu yönde uyarılarda bulunan, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulmamasını eleştiren, yolsuzlukları halka duyurmaya çalışan “CHP, Artık Milli Güvenlik Sorunu” oldu; öyle mi!
Ben yine, böyle bir zihniyetin temelinde hangi ahlak anlayışının ve etik değerlerin yer aldığını merak etmeye, bunu sorgulamaya devam edeceğim.
Yuh olsun, yazıklar olsun bu zihniyete, bir daha!
Anladın mı şeker kardeşim ya da ben anlatabildim mi!





















