Onunla tesadüfen karşılaşmıştım bir alışveriş merkezinde. O, bir zamanlar sık sık görüştüğüm, sevdiğim arkadaşımdı.
İstanbul’dan göç ettikten sonra kaybetmiştik izlerimizi. Onu yıllar sonra tekrar körfezde görmüştüm. Bir kaç kez görüştük. O da şehir değiştirmişti. Kışları İzmir’de yaşıyor, yazları Akçay’da…
Ortak arkadaşlarımız da vardı. Bir gün yürüyüşte karşılaştık. Ona ” Nasıl gidiyor şimdiki yaşamın?” Diye sorduğumda içini açıp dertlenmeye başlamıştı.
“Ben birine delicesine aşık oldum.”
“Ee, ne güzel. Aşk da yakışmış sana,” diyorum.
Sözlerim hoşuna gitse de yüzü asılmıştı. Buruk gülüş uzattı:
“Ama onun beni sevdiğini bilmiyorum. Yani tam emin değilim…”
Şaşmıyor değilim. Hem birlikte yaşıyorlar, hem de aşık olduğu adamın sevgisinden emin değildi.
Ona birkaç soru soruyorum.
“Aynı evde mi yaşıyorsunuz?”
“Evet, ama kışın değil…”
“Kışın o ne yapıyor?”
“Yalnız yaşıyor. Sosyal medyada onu başka kadınlarla görüyorum, ama her gün bana telefon açıp beni özlediğini söylüyor .”
“Sana seni özel hissettirecek hediyeler alıyor mu? Örneğin, özel günlerinde çiçek veya hediye, vb, ..”
“Hayır. Hatta birlikte yemeğe çıktığımızda ben kendi masrafımı ödüyorum, o da kendisininkini …”
Ağzım bir karış açık kalmıştı!
“Sosyal medyada gördüğün kadınlar da mı kendi masraflarını ödüyor?”
“Galiba onların masraflarını benimki karşılıyor…”
Sesim sertleşmişti:
“Neden galiba?”
“O kadınları tanıyorum. Onlar yemeği severler. Asla ödemezler..”
Konuyu biraz deşmek istemiştim.
“Onunla birlikteyken ayda kaç kez dışarıda yemeğe veya eğlence mekanlarına gidiyorsunuz?”
“Masraf olmasın diye evde geçiriyoruz, zamanımızın çoğunu. Toplu gezilere çıkıyoruz. Daha ekonomik oluyor…”
“Hımm… Kaç yıldır birliktesiniz?”
“7 yıl…”
“Oo… Süre de bayağı uzunmuş. Ve sen hala onu yeni tanımış gibi sorguluyorsun? Neden?”
“Evet, haklısın. Biz çoğu aylarımızı, bir küs bir barışık sürdürdük. Bilsen kaç kez ayrıldık? Her seferinde ayrı kalamadık, barıştık.”
“Keşke ilk ayrılık sonrasının süresi 7 yıl olmuş olsaymış…”
“Nasıl yani?!”
Anlamamıştı.
Aldığım yanıtlardan anlıyorum ki, adamın kadını ” Joker” olarak elinde tutmasıydı. Ayrıca eli de sıkı olduğu gibi aşkı küstürecek derecede basitti. Zira boş kaldığında sadık değil, başka aşklar arayışlarındaydı…
Nasıl da aşk bir insanın gözünü böylesi kör edebiliyordu?
Tabi arkadaşımı rahatlatacak, özgüvenini kışkırtacak kafamda uygun sözcükleri ararken, o sözü yine en başa taşımıştı. Birden bana dönerek;
“Sahi, ya sen beyin dilinden anlıyordun, değil mi?. Duyduğuma göre NLP uzmanlık belgelerinde varmış. Acaba sana aşkımın resmini göstermiş olsam, onun beni sevip sevmediğini, Anlar mısın?”
Hoppala!
Ben medyum muydum yahu?
Suskunluğumdan cesaret almış, cep telefonundan sevdiği adamın fotoğrafını arıyordu.
Öyle sinirlenmiştim ki adam karşımda olsa; ona ağır ve okkalı bir sözü çarpardım.
Ağır sözcüklerimi yuttum. Arkadaşımı incitmek istemiyordum.
Telefonunun ekranını bana doğru uzattı:
“İşte o…”
Ekranda yaşları 40 ila 60 gibi tahmin ettiğim üç sarışın arasında sarmaş dolaş Ali Ağaoğlu gibi bir adamı görünce durumu anlamıştım.
Andropoza girmiş erkeklerin geçici popüler duruşlarına benzer bir kareydi.
Yüzümü ekşitmiştim:
“İşin zor arkadaşım. ”
Der demez sözümü tamamladım:
“Şu kare bile bir NLP uzmanından destek almanı gerektirmez canım.”
Benzi solmuştu:
“Açar mısın biraz?”
“Nesini açayım canım. Her şey alenen ortada. Bu adamın seni sevmediği aşikar. Sevse şu an yanında olurdu .”
Susmuştu…
“Hem seni sevse masrafları sana ödetmezdi. Bak parlarını kimlere harcıyor. Bu adam seni sürekli sığınacak liman olarak görmüş. Uyan artık!”
Gözleri doldu. Ha ağladı ha ağlayacaktı.
Teselli sözlerim çıkmıyordu dudaklarımdan;
“Bak canım bazı aşklar, aşka ihanetin ta kendisidir. Sen onu değil sendeki seni sevmişsin!”
Ve onu, biraz daha sarstım:
“Yazık ki…Sana ihanet edecek kadar da ona çok güvenmişsin arkadaşım!”
Emine Pişiren/Akçay























