Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cuma, Aralık 5, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Mustafa Nevruz SINACI

İddiacı ve İftiracılar Bilsin ki!..

Mustafa Nevruz SINACI Yazar Mustafa Nevruz SINACI
31 Mayıs 2013
Mustafa Nevruz SINACI
0
401
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

27 Mayıs, Türk Dünyası’nın büyük kırılma, Milli Mücadele düsturu, Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbını ilga, şerefli maziyi hafızalardan silme teşebbüsü ve yakın Türk tarihinin en elemli kâbusudur. Bu uğursuz şeamet ve bedhahların bekraundu üzerinden 53 yıl geçti. Ama halâ acıtan, ıstırap veren ve henüz tedavisi kabil olmamış, kamu vicdanında kanayan bir yara..

Bu nedenle, sulbünün (zürriyet, soy, sülale) üstüne mezar toprağı ve nifak tohumları serpilen, geleceği karartılan ve makûs bir talihe mahkûm edilen millet; hâlâ gaflet, (paralize) dalâlet ve şeamet uykusundan hıyanete uyanamadı.
 
Aradan geçen 53 yıla rağmen, ne siyaset ve ne de kadim millet 27 Mayıs’ın muzlim karanlığından aydınlığa çıkamadı… Aslen ihanet şebekelerinden olup, zahiren Atatürkçü görünen sahtekârların ve dini siyasete alet ederek, vurguna soyunanların farkına varamadı!
Dahası, tıpkı “ilâh, silâh ve ilâç tüccarlığı” yaparak insanlık âleminin kanını emen emperyalist vampirler ile vahşi kapitalistler gibi; ‘İleri demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk’ söylemleri ile sözde ‘barış, helâlleşme ve kardeşlik’ adına açılımlar yaparak; Asil ve kadim Milleti dönüştürüp bölmeye kalkışan simsarların oyunlarını da idrak edemedi!..
Lâkin Darbeleri Araştırma komisyon faaliyette… Bizce son derece haklı, doğru ve yerinde; Silsile-i meratip ve meşru müdafaa dâhilinde (emir ve komuta zincirinde) vaki 12 Eylül yargıda. Demokratlar olarak şiddetle karşı olduğumuz, nefretle kınadığımız 28 Şubat ise; milyarlarca dolar soygun, vurgun ve aleni yolsuzluğa-soysuzluğa rağmen, asli failleri ‘mağdur’ hanesine duhul edilerek “siyaseten” mahkemede.. Bu bir çelişki ve kepazeliktir.
 
Soygun-vurgun erbabını sigaya çekmemek; Adalet ve milletle alay etmektir. Zira 28 Şubat, tam bir “hesaplaşma – yüzleşme, tüyü bitmemiş yetimin, masum ve mazlumun hakkını tahsil ve tazmin” biçiminde muhakeme edilmedikçe, üstüne sinen şaibe asla kalkmayacak ve kamuoyunda: “28 Şubat aslında, Milli Görüş’ü iktidara taşımak için sahnelenmiş menfur bir oyun ve tezgâhtır” şüphesi zail olmayacaktır…
Öyle ise, hükümet, hesaplaşma ve yüzleşmeye ‘doğru yerden’ başlamak zorunda idi. Geçmişle yüzleşmek ve darbelerle hesaplaşmak: TC’nin çökertilerek, düşürüldüğü yerden kaldırılmasına matuf olmak üzere; Sorgulama ve yargılamaya 27 Mayıs isyanı ile başlamak şarttı. Geç değil. Nasıl olsa kurulu bir komisyon var. “Niyet hayr, akibet hayr” hakikatinden hareketle; Eğer, en kısa sürede 27 Mayıs yargı önüne çıkartılır ise amenna! Değilse, tüm olup bitenler, yukarda ifade edildiği gibi düzmece, lânetli mbk cuntasının kurmaya cüret ve cesaret gösteremediği; İstiklâl Mahkemelerinin zıttı “İnkılâp Mahkemelerinin” zımnen ya da fiilen devreye sokulması gibi bir yönelim anlamına gelir..
27 Mayıs Nedir? 
Bir ihtilal midir? 
Darbe midir? 
Fiili durum mudur?
Öncelikle bu olayın hukuki adını koyalım. Bana göre 27 Mayıs olayı, bilinçli bir Ordu hareketi değildir! Dolayısıyla Şerefli Türk Ordusunu bu bühtandan uzak tutmak şart.. Her ne kadar 27 Mayıs isyanı, asker libasına bürünmüş sergerdelerce alçakça icra edilmiş olsa bile; Mezkür kalkışmada emir-komuta zinciri bulunmadığı cihetle, menfur olayın ordu iradesiyle vuku bulduğunu iddia etmek abestir. Çünkü o günün yasal Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ve bütün Kuvvet Komutanları; Atatürk ve Türk Milleti adına hareket ettikleri yalanını kullanan menfur isyancılar tarafından “kalleşçe” tutuklanmıştır.
 
Ancak!.. 
Bu gün, bu cihetle Silivri davalarını eleştirenler bilmelidir ki:
27 Mayıs günü ordumuzda 260 general görev yapıyordu. Bu generallerin 235’i, hain isyancılar tarafından emekli edildi. Çoğunluğu albay, yarbay ve diğer kademelerden olan 13 Bin subay Maarif Bakanlığı (MEB) emrine verildi. Tazminatları ABD tarafından karşılanan 5 bin Subay ordudan uzaklaştırıldı. Sonuç: Generaller dâhil, Türk Ordusu’nun tasfiye sürecinde 235 + 13 000 + 5 000 = 18.235 Subay, Üst Subay ve General ile 1936 askeri öğrenci olmak üzere: 18.235 + 1.936 = 20.171 askerin “Milli Ordu” ile ilişiği kesilerek, menfur bir temizlik ve tasfiye hareketi ile; Şerefli Türk Ordusu “Peygamber Ocağı” dumura uğratılmak istendi…
Ödenmekte olan bedel…
Mustafa Nevruz SINACI
Nitekim bundan sonraki aşamalarda sırasıyla 1111 Sayılı kanun, Yönetmelik, tamim, talimat ve yönergelerde yapılan meş’um değişikliklerle önce: Asker kişilerin yabancı uyruklu (gayrimüslim) kadınlarla evlenme yasağı; Azınlıklar üzerindeki (lüzumlu ve zorunlu) kısıtlar; Nesebi gayrisahih olanlar için uygulanan tedbirler; Askerlik mesleğine katılmada aranan “alt ve üst soyda fahişelikle müştegil mazarrattan ariyet; Süfli işlerle uğraşan akraba ile mukarreb olmamak;, Müslüman bir soy lüzumu gibi özel, önemli, hayati ve özellikle görev stratejisine münhasır zorunlu şartların ilgası ile Türk Ordu’suna çok büyük darbeler vurulmuş olmakla;
 
1960’dan sonra Harp Okullarından itibaren Ordu’da: Merkezi yurtdışında yer alan bir Yahudi tarikatı masonluk ile menfur türevleri lions ve rotary kulüp üyesi kripto, sabe, dönme ve devşirmelerin (Peygamber Ocağı’nda) makam-mevki, yetki ve rütbe sahibi oldukları büyük üzüntü ile müşahede olunmuştur. Derdest olan davalara bakıldığında ise: Hiç biri Milli Ordu ve kutsal askerlik mesleği ile bağdaşmayan casusluk, fahişeler ve/veya fahişelikle iştigal, din düşmanlığı, terör ve tedhiş örgütü ile iştirak ve işbirliği., gibi utanç verici suç ve suçlamalarla yargılananların varlığı korkunç bir şeamettir. İşte bu şeamet, ihanet, gaflet ve dalalet 27 Mayıs isyanının doğurduğu lânet, elim felâket ve melânetin beklenir sonucudur.
 
Bu organize teşekkül ve teşebbüs, tıpkı Osmanlı’da Patrona Halil ve Milli Mücadele öncesi mütegallibenin Ordu’yu tasfiye girişimi gibidir. Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasasının ilgası; TBMM’nin kapatılması ve Cumhuriyetin kesintiye uğratılması gibi “tam hukuksuzluk” haline rağmen CHP’nin tek taraflı olarak kapatılmaması; Aleni iştirak ve işbirlikçiliktir.
 
Anayasa Mahkemesinin 1963/83 sayılı iğrenç Tedbirler Kanunu’nun, sözde özgülükçü olduğu iddia edilen 1961 a.yasasına aykırı olmadığına karar vermesi; yasanın1. Aydemir artçı darbe girişiminin akabinde çıkması; Yasayla, kadim DP lehi ve 27 Mayıs aleyhine beyan ve ifade suçtu. Konuşan ve yazanlar 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Eğer yasa, 1961 anayasası ile uyumlu ise malum ve mezkür anayasa özgürlükçü olabilir mi?
Elbette olamaz. Zira aynı anayasa Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukukun askıya alarak; Bütün Anadolu’da infaz timleri ve toplama kampları kurulmasına; kadim DP evrakının müsadere ve partinin “usulen tefhim” daha açık bir ifade ile belâ savma bab’ından bir dava ile re’sen kapatılmasına mütedair karşı tedbir veya evrensel hukuk hükümlerine dair amir bir atıf içermemekle; Bil’âkis., Ata-Türk ilkeleri ve Türk İnkılâbının “Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Türk Milletinindir” emri icabı “devlet idaresinde, millet iradesinin hâkim unsur” olarak kabul, ilân ve tesciline dair hükmü yok sayarak; Bazı antidemokratik sulta ve cuntalardan müteşekkil vesayet kurumları ihdası ile “devlet ve halk düşmanı statükoyu” oluşturmuş bulunmaktadır.
 
SONUÇTA: Bir ülkede hem darbe, hem cunta, hem de Cumhuriyet olmaz. Bu yüzden 27 Mayısla birlikte Türkiye Cumhuriyeti sona ermiştir. Meclis kurulduğunda ilk söylenen söz, ‘TBMM her gücün üstündedir’ olmakla; 27 Mayıs isyancılarının Meclisi ortadan kaldırmaları, asi ve gayrimeşru olduklarının karinesidir. Dünyada Meclisin olmadığı ve fakat Cumhuriyetle yönetilen hiçbir ülke yoktur. Dolayısıyla 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin cebren, vatana ihanet, silâh ve hile ile ortadan kaldırılmasıdır. Cemal Gürsel’in “Kurucu Meclis”in açılışında söylediği, “Bugün burada ikinci Cumhuriyeti kuruyoruz” sözünü unutmayın!..
           
Bununla birlikte hem darbe yapıp, hem Atatürkçülük iddiaları palavradır. Hiçbir güç hem darbeci, hem de cumhuriyetçi ve Atatürkçü olamaz. Darbe, ancak “faşist”, “saltanatçı” bir anlayışın ürünüdür. Tutarlı olmak istiyorlarsa, en azından açıkça “biz faşistiz” demeleri gerekirdi. Ancak o zaman, fikren tutarlı oldukları düşünülebilir. Bunun dışında söyledikleri her söz yalan, bütün iddiaları iftira, tefrika ve palavradır.
 
Gerçek şu ki: Menfur 27 Mayıs fetret ve nefret kalkışmasının acıları henüz bitmemiş ve yaraları sarılmamıştır. Kamu vicdanı hâlâ “iştirak” cuntasının illegal lideri İsmet Paşa’ya koşup giderek: “Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur” diyen kriptolar ve tam bir mürailikle “Ne içindeyim, ne dışındayım” cevabını veren bedhahtan müştekidir. Biline!..

 
İnsan hakları, adalet, siyasi fazilet, hukuk ve Demokrasi Şehid’lerimizi; Rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyoruz. Aziz ve mübârek Rûhları şâd olsun…

27 Mayıs, Türk Dünyası’nın büyük kırılma, Milli Mücadele düsturu, Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbını ilga, şerefli maziyi hafızalardan silme teşebbüsü ve yakın Türk tarihinin en elemli kâbusudur. Bu uğursuz şeamet ve bedhahların bekraundu üzerinden 53 yıl geçti. Ama halâ acıtan, ıstırap veren ve henüz tedavisi kabil olmamış, kamu vicdanında kanayan bir yara..

Bu nedenle, sulbünün (zürriyet, soy, sülale) üstüne mezar toprağı ve nifak tohumları serpilen, geleceği karartılan ve makûs bir talihe mahkûm edilen millet; hâlâ gaflet, (paralize) dalâlet ve şeamet uykusundan hıyanete uyanamadı.
 
Aradan geçen 53 yıla rağmen, ne siyaset ve ne de kadim millet 27 Mayıs’ın muzlim karanlığından aydınlığa çıkamadı… Aslen ihanet şebekelerinden olup, zahiren Atatürkçü görünen sahtekârların ve dini siyasete alet ederek, vurguna soyunanların farkına varamadı!
Dahası, tıpkı “ilâh, silâh ve ilâç tüccarlığı” yaparak insanlık âleminin kanını emen emperyalist vampirler ile vahşi kapitalistler gibi; ‘İleri demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk’ söylemleri ile sözde ‘barış, helâlleşme ve kardeşlik’ adına açılımlar yaparak; Asil ve kadim Milleti dönüştürüp bölmeye kalkışan simsarların oyunlarını da idrak edemedi!..
Lâkin Darbeleri Araştırma komisyon faaliyette… Bizce son derece haklı, doğru ve yerinde; Silsile-i meratip ve meşru müdafaa dâhilinde (emir ve komuta zincirinde) vaki 12 Eylül yargıda. Demokratlar olarak şiddetle karşı olduğumuz, nefretle kınadığımız 28 Şubat ise; milyarlarca dolar soygun, vurgun ve aleni yolsuzluğa-soysuzluğa rağmen, asli failleri ‘mağdur’ hanesine duhul edilerek “siyaseten” mahkemede.. Bu bir çelişki ve kepazeliktir.
 
Soygun-vurgun erbabını sigaya çekmemek; Adalet ve milletle alay etmektir. Zira 28 Şubat, tam bir “hesaplaşma – yüzleşme, tüyü bitmemiş yetimin, masum ve mazlumun hakkını tahsil ve tazmin” biçiminde muhakeme edilmedikçe, üstüne sinen şaibe asla kalkmayacak ve kamuoyunda: “28 Şubat aslında, Milli Görüş’ü iktidara taşımak için sahnelenmiş menfur bir oyun ve tezgâhtır” şüphesi zail olmayacaktır…
Öyle ise, hükümet, hesaplaşma ve yüzleşmeye ‘doğru yerden’ başlamak zorunda idi. Geçmişle yüzleşmek ve darbelerle hesaplaşmak: TC’nin çökertilerek, düşürüldüğü yerden kaldırılmasına matuf olmak üzere; Sorgulama ve yargılamaya 27 Mayıs isyanı ile başlamak şarttı. Geç değil. Nasıl olsa kurulu bir komisyon var. “Niyet hayr, akibet hayr” hakikatinden hareketle; Eğer, en kısa sürede 27 Mayıs yargı önüne çıkartılır ise amenna! Değilse, tüm olup bitenler, yukarda ifade edildiği gibi düzmece, lânetli mbk cuntasının kurmaya cüret ve cesaret gösteremediği; İstiklâl Mahkemelerinin zıttı “İnkılâp Mahkemelerinin” zımnen ya da fiilen devreye sokulması gibi bir yönelim anlamına gelir..
27 Mayıs Nedir? 
Bir ihtilal midir? 
Darbe midir? 
Fiili durum mudur?
Öncelikle bu olayın hukuki adını koyalım. Bana göre 27 Mayıs olayı, bilinçli bir Ordu hareketi değildir! Dolayısıyla Şerefli Türk Ordusunu bu bühtandan uzak tutmak şart.. Her ne kadar 27 Mayıs isyanı, asker libasına bürünmüş sergerdelerce alçakça icra edilmiş olsa bile; Mezkür kalkışmada emir-komuta zinciri bulunmadığı cihetle, menfur olayın ordu iradesiyle vuku bulduğunu iddia etmek abestir. Çünkü o günün yasal Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ve bütün Kuvvet Komutanları; Atatürk ve Türk Milleti adına hareket ettikleri yalanını kullanan menfur isyancılar tarafından “kalleşçe” tutuklanmıştır.
 
Ancak!.. 
Bu gün, bu cihetle Silivri davalarını eleştirenler bilmelidir ki:
27 Mayıs günü ordumuzda 260 general görev yapıyordu. Bu generallerin 235’i, hain isyancılar tarafından emekli edildi. Çoğunluğu albay, yarbay ve diğer kademelerden olan 13 Bin subay Maarif Bakanlığı (MEB) emrine verildi. Tazminatları ABD tarafından karşılanan 5 bin Subay ordudan uzaklaştırıldı. Sonuç: Generaller dâhil, Türk Ordusu’nun tasfiye sürecinde 235 + 13 000 + 5 000 = 18.235 Subay, Üst Subay ve General ile 1936 askeri öğrenci olmak üzere: 18.235 + 1.936 = 20.171 askerin “Milli Ordu” ile ilişiği kesilerek, menfur bir temizlik ve tasfiye hareketi ile; Şerefli Türk Ordusu “Peygamber Ocağı” dumura uğratılmak istendi…
Ödenmekte olan bedel…
Mustafa Nevruz SINACI
Nitekim bundan sonraki aşamalarda sırasıyla 1111 Sayılı kanun, Yönetmelik, tamim, talimat ve yönergelerde yapılan meş’um değişikliklerle önce: Asker kişilerin yabancı uyruklu (gayrimüslim) kadınlarla evlenme yasağı; Azınlıklar üzerindeki (lüzumlu ve zorunlu) kısıtlar; Nesebi gayrisahih olanlar için uygulanan tedbirler; Askerlik mesleğine katılmada aranan “alt ve üst soyda fahişelikle müştegil mazarrattan ariyet; Süfli işlerle uğraşan akraba ile mukarreb olmamak;, Müslüman bir soy lüzumu gibi özel, önemli, hayati ve özellikle görev stratejisine münhasır zorunlu şartların ilgası ile Türk Ordu’suna çok büyük darbeler vurulmuş olmakla;
 
1960’dan sonra Harp Okullarından itibaren Ordu’da: Merkezi yurtdışında yer alan bir Yahudi tarikatı masonluk ile menfur türevleri lions ve rotary kulüp üyesi kripto, sabe, dönme ve devşirmelerin (Peygamber Ocağı’nda) makam-mevki, yetki ve rütbe sahibi oldukları büyük üzüntü ile müşahede olunmuştur. Derdest olan davalara bakıldığında ise: Hiç biri Milli Ordu ve kutsal askerlik mesleği ile bağdaşmayan casusluk, fahişeler ve/veya fahişelikle iştigal, din düşmanlığı, terör ve tedhiş örgütü ile iştirak ve işbirliği., gibi utanç verici suç ve suçlamalarla yargılananların varlığı korkunç bir şeamettir. İşte bu şeamet, ihanet, gaflet ve dalalet 27 Mayıs isyanının doğurduğu lânet, elim felâket ve melânetin beklenir sonucudur.
 
Bu organize teşekkül ve teşebbüs, tıpkı Osmanlı’da Patrona Halil ve Milli Mücadele öncesi mütegallibenin Ordu’yu tasfiye girişimi gibidir. Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasasının ilgası; TBMM’nin kapatılması ve Cumhuriyetin kesintiye uğratılması gibi “tam hukuksuzluk” haline rağmen CHP’nin tek taraflı olarak kapatılmaması; Aleni iştirak ve işbirlikçiliktir.
 
Anayasa Mahkemesinin 1963/83 sayılı iğrenç Tedbirler Kanunu’nun, sözde özgülükçü olduğu iddia edilen 1961 a.yasasına aykırı olmadığına karar vermesi; yasanın1. Aydemir artçı darbe girişiminin akabinde çıkması; Yasayla, kadim DP lehi ve 27 Mayıs aleyhine beyan ve ifade suçtu. Konuşan ve yazanlar 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Eğer yasa, 1961 anayasası ile uyumlu ise malum ve mezkür anayasa özgürlükçü olabilir mi?
Elbette olamaz. Zira aynı anayasa Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukukun askıya alarak; Bütün Anadolu’da infaz timleri ve toplama kampları kurulmasına; kadim DP evrakının müsadere ve partinin “usulen tefhim” daha açık bir ifade ile belâ savma bab’ından bir dava ile re’sen kapatılmasına mütedair karşı tedbir veya evrensel hukuk hükümlerine dair amir bir atıf içermemekle; Bil’âkis., Ata-Türk ilkeleri ve Türk İnkılâbının “Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Türk Milletinindir” emri icabı “devlet idaresinde, millet iradesinin hâkim unsur” olarak kabul, ilân ve tesciline dair hükmü yok sayarak; Bazı antidemokratik sulta ve cuntalardan müteşekkil vesayet kurumları ihdası ile “devlet ve halk düşmanı statükoyu” oluşturmuş bulunmaktadır.
 
SONUÇTA: Bir ülkede hem darbe, hem cunta, hem de Cumhuriyet olmaz. Bu yüzden 27 Mayısla birlikte Türkiye Cumhuriyeti sona ermiştir. Meclis kurulduğunda ilk söylenen söz, ‘TBMM her gücün üstündedir’ olmakla; 27 Mayıs isyancılarının Meclisi ortadan kaldırmaları, asi ve gayrimeşru olduklarının karinesidir. Dünyada Meclisin olmadığı ve fakat Cumhuriyetle yönetilen hiçbir ülke yoktur. Dolayısıyla 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin cebren, vatana ihanet, silâh ve hile ile ortadan kaldırılmasıdır. Cemal Gürsel’in “Kurucu Meclis”in açılışında söylediği, “Bugün burada ikinci Cumhuriyeti kuruyoruz” sözünü unutmayın!..
           
Bununla birlikte hem darbe yapıp, hem Atatürkçülük iddiaları palavradır. Hiçbir güç hem darbeci, hem de cumhuriyetçi ve Atatürkçü olamaz. Darbe, ancak “faşist”, “saltanatçı” bir anlayışın ürünüdür. Tutarlı olmak istiyorlarsa, en azından açıkça “biz faşistiz” demeleri gerekirdi. Ancak o zaman, fikren tutarlı oldukları düşünülebilir. Bunun dışında söyledikleri her söz yalan, bütün iddiaları iftira, tefrika ve palavradır.
 
Gerçek şu ki: Menfur 27 Mayıs fetret ve nefret kalkışmasının acıları henüz bitmemiş ve yaraları sarılmamıştır. Kamu vicdanı hâlâ “iştirak” cuntasının illegal lideri İsmet Paşa’ya koşup giderek: “Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur” diyen kriptolar ve tam bir mürailikle “Ne içindeyim, ne dışındayım” cevabını veren bedhahtan müştekidir. Biline!..

 
İnsan hakları, adalet, siyasi fazilet, hukuk ve Demokrasi Şehid’lerimizi; Rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyoruz. Aziz ve mübârek Rûhları şâd olsun…

27 Mayıs, Türk Dünyası’nın büyük kırılma, Milli Mücadele düsturu, Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbını ilga, şerefli maziyi hafızalardan silme teşebbüsü ve yakın Türk tarihinin en elemli kâbusudur. Bu uğursuz şeamet ve bedhahların bekraundu üzerinden 53 yıl geçti. Ama halâ acıtan, ıstırap veren ve henüz tedavisi kabil olmamış, kamu vicdanında kanayan bir yara..

Bu nedenle, sulbünün (zürriyet, soy, sülale) üstüne mezar toprağı ve nifak tohumları serpilen, geleceği karartılan ve makûs bir talihe mahkûm edilen millet; hâlâ gaflet, (paralize) dalâlet ve şeamet uykusundan hıyanete uyanamadı.
 
Aradan geçen 53 yıla rağmen, ne siyaset ve ne de kadim millet 27 Mayıs’ın muzlim karanlığından aydınlığa çıkamadı… Aslen ihanet şebekelerinden olup, zahiren Atatürkçü görünen sahtekârların ve dini siyasete alet ederek, vurguna soyunanların farkına varamadı!
Dahası, tıpkı “ilâh, silâh ve ilâç tüccarlığı” yaparak insanlık âleminin kanını emen emperyalist vampirler ile vahşi kapitalistler gibi; ‘İleri demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk’ söylemleri ile sözde ‘barış, helâlleşme ve kardeşlik’ adına açılımlar yaparak; Asil ve kadim Milleti dönüştürüp bölmeye kalkışan simsarların oyunlarını da idrak edemedi!..
Lâkin Darbeleri Araştırma komisyon faaliyette… Bizce son derece haklı, doğru ve yerinde; Silsile-i meratip ve meşru müdafaa dâhilinde (emir ve komuta zincirinde) vaki 12 Eylül yargıda. Demokratlar olarak şiddetle karşı olduğumuz, nefretle kınadığımız 28 Şubat ise; milyarlarca dolar soygun, vurgun ve aleni yolsuzluğa-soysuzluğa rağmen, asli failleri ‘mağdur’ hanesine duhul edilerek “siyaseten” mahkemede.. Bu bir çelişki ve kepazeliktir.
 
Soygun-vurgun erbabını sigaya çekmemek; Adalet ve milletle alay etmektir. Zira 28 Şubat, tam bir “hesaplaşma – yüzleşme, tüyü bitmemiş yetimin, masum ve mazlumun hakkını tahsil ve tazmin” biçiminde muhakeme edilmedikçe, üstüne sinen şaibe asla kalkmayacak ve kamuoyunda: “28 Şubat aslında, Milli Görüş’ü iktidara taşımak için sahnelenmiş menfur bir oyun ve tezgâhtır” şüphesi zail olmayacaktır…
Öyle ise, hükümet, hesaplaşma ve yüzleşmeye ‘doğru yerden’ başlamak zorunda idi. Geçmişle yüzleşmek ve darbelerle hesaplaşmak: TC’nin çökertilerek, düşürüldüğü yerden kaldırılmasına matuf olmak üzere; Sorgulama ve yargılamaya 27 Mayıs isyanı ile başlamak şarttı. Geç değil. Nasıl olsa kurulu bir komisyon var. “Niyet hayr, akibet hayr” hakikatinden hareketle; Eğer, en kısa sürede 27 Mayıs yargı önüne çıkartılır ise amenna! Değilse, tüm olup bitenler, yukarda ifade edildiği gibi düzmece, lânetli mbk cuntasının kurmaya cüret ve cesaret gösteremediği; İstiklâl Mahkemelerinin zıttı “İnkılâp Mahkemelerinin” zımnen ya da fiilen devreye sokulması gibi bir yönelim anlamına gelir..
27 Mayıs Nedir? 
Bir ihtilal midir? 
Darbe midir? 
Fiili durum mudur?
Öncelikle bu olayın hukuki adını koyalım. Bana göre 27 Mayıs olayı, bilinçli bir Ordu hareketi değildir! Dolayısıyla Şerefli Türk Ordusunu bu bühtandan uzak tutmak şart.. Her ne kadar 27 Mayıs isyanı, asker libasına bürünmüş sergerdelerce alçakça icra edilmiş olsa bile; Mezkür kalkışmada emir-komuta zinciri bulunmadığı cihetle, menfur olayın ordu iradesiyle vuku bulduğunu iddia etmek abestir. Çünkü o günün yasal Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ve bütün Kuvvet Komutanları; Atatürk ve Türk Milleti adına hareket ettikleri yalanını kullanan menfur isyancılar tarafından “kalleşçe” tutuklanmıştır.
 
Ancak!.. 
Bu gün, bu cihetle Silivri davalarını eleştirenler bilmelidir ki:
27 Mayıs günü ordumuzda 260 general görev yapıyordu. Bu generallerin 235’i, hain isyancılar tarafından emekli edildi. Çoğunluğu albay, yarbay ve diğer kademelerden olan 13 Bin subay Maarif Bakanlığı (MEB) emrine verildi. Tazminatları ABD tarafından karşılanan 5 bin Subay ordudan uzaklaştırıldı. Sonuç: Generaller dâhil, Türk Ordusu’nun tasfiye sürecinde 235 + 13 000 + 5 000 = 18.235 Subay, Üst Subay ve General ile 1936 askeri öğrenci olmak üzere: 18.235 + 1.936 = 20.171 askerin “Milli Ordu” ile ilişiği kesilerek, menfur bir temizlik ve tasfiye hareketi ile; Şerefli Türk Ordusu “Peygamber Ocağı” dumura uğratılmak istendi…
Ödenmekte olan bedel…
Mustafa Nevruz SINACI
Nitekim bundan sonraki aşamalarda sırasıyla 1111 Sayılı kanun, Yönetmelik, tamim, talimat ve yönergelerde yapılan meş’um değişikliklerle önce: Asker kişilerin yabancı uyruklu (gayrimüslim) kadınlarla evlenme yasağı; Azınlıklar üzerindeki (lüzumlu ve zorunlu) kısıtlar; Nesebi gayrisahih olanlar için uygulanan tedbirler; Askerlik mesleğine katılmada aranan “alt ve üst soyda fahişelikle müştegil mazarrattan ariyet; Süfli işlerle uğraşan akraba ile mukarreb olmamak;, Müslüman bir soy lüzumu gibi özel, önemli, hayati ve özellikle görev stratejisine münhasır zorunlu şartların ilgası ile Türk Ordu’suna çok büyük darbeler vurulmuş olmakla;
 
1960’dan sonra Harp Okullarından itibaren Ordu’da: Merkezi yurtdışında yer alan bir Yahudi tarikatı masonluk ile menfur türevleri lions ve rotary kulüp üyesi kripto, sabe, dönme ve devşirmelerin (Peygamber Ocağı’nda) makam-mevki, yetki ve rütbe sahibi oldukları büyük üzüntü ile müşahede olunmuştur. Derdest olan davalara bakıldığında ise: Hiç biri Milli Ordu ve kutsal askerlik mesleği ile bağdaşmayan casusluk, fahişeler ve/veya fahişelikle iştigal, din düşmanlığı, terör ve tedhiş örgütü ile iştirak ve işbirliği., gibi utanç verici suç ve suçlamalarla yargılananların varlığı korkunç bir şeamettir. İşte bu şeamet, ihanet, gaflet ve dalalet 27 Mayıs isyanının doğurduğu lânet, elim felâket ve melânetin beklenir sonucudur.
 
Bu organize teşekkül ve teşebbüs, tıpkı Osmanlı’da Patrona Halil ve Milli Mücadele öncesi mütegallibenin Ordu’yu tasfiye girişimi gibidir. Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasasının ilgası; TBMM’nin kapatılması ve Cumhuriyetin kesintiye uğratılması gibi “tam hukuksuzluk” haline rağmen CHP’nin tek taraflı olarak kapatılmaması; Aleni iştirak ve işbirlikçiliktir.
 
Anayasa Mahkemesinin 1963/83 sayılı iğrenç Tedbirler Kanunu’nun, sözde özgülükçü olduğu iddia edilen 1961 a.yasasına aykırı olmadığına karar vermesi; yasanın1. Aydemir artçı darbe girişiminin akabinde çıkması; Yasayla, kadim DP lehi ve 27 Mayıs aleyhine beyan ve ifade suçtu. Konuşan ve yazanlar 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Eğer yasa, 1961 anayasası ile uyumlu ise malum ve mezkür anayasa özgürlükçü olabilir mi?
Elbette olamaz. Zira aynı anayasa Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukukun askıya alarak; Bütün Anadolu’da infaz timleri ve toplama kampları kurulmasına; kadim DP evrakının müsadere ve partinin “usulen tefhim” daha açık bir ifade ile belâ savma bab’ından bir dava ile re’sen kapatılmasına mütedair karşı tedbir veya evrensel hukuk hükümlerine dair amir bir atıf içermemekle; Bil’âkis., Ata-Türk ilkeleri ve Türk İnkılâbının “Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Türk Milletinindir” emri icabı “devlet idaresinde, millet iradesinin hâkim unsur” olarak kabul, ilân ve tesciline dair hükmü yok sayarak; Bazı antidemokratik sulta ve cuntalardan müteşekkil vesayet kurumları ihdası ile “devlet ve halk düşmanı statükoyu” oluşturmuş bulunmaktadır.
 
SONUÇTA: Bir ülkede hem darbe, hem cunta, hem de Cumhuriyet olmaz. Bu yüzden 27 Mayısla birlikte Türkiye Cumhuriyeti sona ermiştir. Meclis kurulduğunda ilk söylenen söz, ‘TBMM her gücün üstündedir’ olmakla; 27 Mayıs isyancılarının Meclisi ortadan kaldırmaları, asi ve gayrimeşru olduklarının karinesidir. Dünyada Meclisin olmadığı ve fakat Cumhuriyetle yönetilen hiçbir ülke yoktur. Dolayısıyla 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin cebren, vatana ihanet, silâh ve hile ile ortadan kaldırılmasıdır. Cemal Gürsel’in “Kurucu Meclis”in açılışında söylediği, “Bugün burada ikinci Cumhuriyeti kuruyoruz” sözünü unutmayın!..
           
Bununla birlikte hem darbe yapıp, hem Atatürkçülük iddiaları palavradır. Hiçbir güç hem darbeci, hem de cumhuriyetçi ve Atatürkçü olamaz. Darbe, ancak “faşist”, “saltanatçı” bir anlayışın ürünüdür. Tutarlı olmak istiyorlarsa, en azından açıkça “biz faşistiz” demeleri gerekirdi. Ancak o zaman, fikren tutarlı oldukları düşünülebilir. Bunun dışında söyledikleri her söz yalan, bütün iddiaları iftira, tefrika ve palavradır.
 
Gerçek şu ki: Menfur 27 Mayıs fetret ve nefret kalkışmasının acıları henüz bitmemiş ve yaraları sarılmamıştır. Kamu vicdanı hâlâ “iştirak” cuntasının illegal lideri İsmet Paşa’ya koşup giderek: “Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur” diyen kriptolar ve tam bir mürailikle “Ne içindeyim, ne dışındayım” cevabını veren bedhahtan müştekidir. Biline!..

 
İnsan hakları, adalet, siyasi fazilet, hukuk ve Demokrasi Şehid’lerimizi; Rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyoruz. Aziz ve mübârek Rûhları şâd olsun…

27 Mayıs, Türk Dünyası’nın büyük kırılma, Milli Mücadele düsturu, Atatürk ilkeleri ve Türk inkılâbını ilga, şerefli maziyi hafızalardan silme teşebbüsü ve yakın Türk tarihinin en elemli kâbusudur. Bu uğursuz şeamet ve bedhahların bekraundu üzerinden 53 yıl geçti. Ama halâ acıtan, ıstırap veren ve henüz tedavisi kabil olmamış, kamu vicdanında kanayan bir yara..

Bu nedenle, sulbünün (zürriyet, soy, sülale) üstüne mezar toprağı ve nifak tohumları serpilen, geleceği karartılan ve makûs bir talihe mahkûm edilen millet; hâlâ gaflet, (paralize) dalâlet ve şeamet uykusundan hıyanete uyanamadı.
 
Aradan geçen 53 yıla rağmen, ne siyaset ve ne de kadim millet 27 Mayıs’ın muzlim karanlığından aydınlığa çıkamadı… Aslen ihanet şebekelerinden olup, zahiren Atatürkçü görünen sahtekârların ve dini siyasete alet ederek, vurguna soyunanların farkına varamadı!
Dahası, tıpkı “ilâh, silâh ve ilâç tüccarlığı” yaparak insanlık âleminin kanını emen emperyalist vampirler ile vahşi kapitalistler gibi; ‘İleri demokrasi, insan hakları, adalet ve hukuk’ söylemleri ile sözde ‘barış, helâlleşme ve kardeşlik’ adına açılımlar yaparak; Asil ve kadim Milleti dönüştürüp bölmeye kalkışan simsarların oyunlarını da idrak edemedi!..
Lâkin Darbeleri Araştırma komisyon faaliyette… Bizce son derece haklı, doğru ve yerinde; Silsile-i meratip ve meşru müdafaa dâhilinde (emir ve komuta zincirinde) vaki 12 Eylül yargıda. Demokratlar olarak şiddetle karşı olduğumuz, nefretle kınadığımız 28 Şubat ise; milyarlarca dolar soygun, vurgun ve aleni yolsuzluğa-soysuzluğa rağmen, asli failleri ‘mağdur’ hanesine duhul edilerek “siyaseten” mahkemede.. Bu bir çelişki ve kepazeliktir.
 
Soygun-vurgun erbabını sigaya çekmemek; Adalet ve milletle alay etmektir. Zira 28 Şubat, tam bir “hesaplaşma – yüzleşme, tüyü bitmemiş yetimin, masum ve mazlumun hakkını tahsil ve tazmin” biçiminde muhakeme edilmedikçe, üstüne sinen şaibe asla kalkmayacak ve kamuoyunda: “28 Şubat aslında, Milli Görüş’ü iktidara taşımak için sahnelenmiş menfur bir oyun ve tezgâhtır” şüphesi zail olmayacaktır…
Öyle ise, hükümet, hesaplaşma ve yüzleşmeye ‘doğru yerden’ başlamak zorunda idi. Geçmişle yüzleşmek ve darbelerle hesaplaşmak: TC’nin çökertilerek, düşürüldüğü yerden kaldırılmasına matuf olmak üzere; Sorgulama ve yargılamaya 27 Mayıs isyanı ile başlamak şarttı. Geç değil. Nasıl olsa kurulu bir komisyon var. “Niyet hayr, akibet hayr” hakikatinden hareketle; Eğer, en kısa sürede 27 Mayıs yargı önüne çıkartılır ise amenna! Değilse, tüm olup bitenler, yukarda ifade edildiği gibi düzmece, lânetli mbk cuntasının kurmaya cüret ve cesaret gösteremediği; İstiklâl Mahkemelerinin zıttı “İnkılâp Mahkemelerinin” zımnen ya da fiilen devreye sokulması gibi bir yönelim anlamına gelir..
27 Mayıs Nedir? 
Bir ihtilal midir? 
Darbe midir? 
Fiili durum mudur?
Öncelikle bu olayın hukuki adını koyalım. Bana göre 27 Mayıs olayı, bilinçli bir Ordu hareketi değildir! Dolayısıyla Şerefli Türk Ordusunu bu bühtandan uzak tutmak şart.. Her ne kadar 27 Mayıs isyanı, asker libasına bürünmüş sergerdelerce alçakça icra edilmiş olsa bile; Mezkür kalkışmada emir-komuta zinciri bulunmadığı cihetle, menfur olayın ordu iradesiyle vuku bulduğunu iddia etmek abestir. Çünkü o günün yasal Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ve bütün Kuvvet Komutanları; Atatürk ve Türk Milleti adına hareket ettikleri yalanını kullanan menfur isyancılar tarafından “kalleşçe” tutuklanmıştır.
 
Ancak!.. 
Bu gün, bu cihetle Silivri davalarını eleştirenler bilmelidir ki:
27 Mayıs günü ordumuzda 260 general görev yapıyordu. Bu generallerin 235’i, hain isyancılar tarafından emekli edildi. Çoğunluğu albay, yarbay ve diğer kademelerden olan 13 Bin subay Maarif Bakanlığı (MEB) emrine verildi. Tazminatları ABD tarafından karşılanan 5 bin Subay ordudan uzaklaştırıldı. Sonuç: Generaller dâhil, Türk Ordusu’nun tasfiye sürecinde 235 + 13 000 + 5 000 = 18.235 Subay, Üst Subay ve General ile 1936 askeri öğrenci olmak üzere: 18.235 + 1.936 = 20.171 askerin “Milli Ordu” ile ilişiği kesilerek, menfur bir temizlik ve tasfiye hareketi ile; Şerefli Türk Ordusu “Peygamber Ocağı” dumura uğratılmak istendi…
Ödenmekte olan bedel…
Mustafa Nevruz SINACI
Nitekim bundan sonraki aşamalarda sırasıyla 1111 Sayılı kanun, Yönetmelik, tamim, talimat ve yönergelerde yapılan meş’um değişikliklerle önce: Asker kişilerin yabancı uyruklu (gayrimüslim) kadınlarla evlenme yasağı; Azınlıklar üzerindeki (lüzumlu ve zorunlu) kısıtlar; Nesebi gayrisahih olanlar için uygulanan tedbirler; Askerlik mesleğine katılmada aranan “alt ve üst soyda fahişelikle müştegil mazarrattan ariyet; Süfli işlerle uğraşan akraba ile mukarreb olmamak;, Müslüman bir soy lüzumu gibi özel, önemli, hayati ve özellikle görev stratejisine münhasır zorunlu şartların ilgası ile Türk Ordu’suna çok büyük darbeler vurulmuş olmakla;
 
1960’dan sonra Harp Okullarından itibaren Ordu’da: Merkezi yurtdışında yer alan bir Yahudi tarikatı masonluk ile menfur türevleri lions ve rotary kulüp üyesi kripto, sabe, dönme ve devşirmelerin (Peygamber Ocağı’nda) makam-mevki, yetki ve rütbe sahibi oldukları büyük üzüntü ile müşahede olunmuştur. Derdest olan davalara bakıldığında ise: Hiç biri Milli Ordu ve kutsal askerlik mesleği ile bağdaşmayan casusluk, fahişeler ve/veya fahişelikle iştigal, din düşmanlığı, terör ve tedhiş örgütü ile iştirak ve işbirliği., gibi utanç verici suç ve suçlamalarla yargılananların varlığı korkunç bir şeamettir. İşte bu şeamet, ihanet, gaflet ve dalalet 27 Mayıs isyanının doğurduğu lânet, elim felâket ve melânetin beklenir sonucudur.
 
Bu organize teşekkül ve teşebbüs, tıpkı Osmanlı’da Patrona Halil ve Milli Mücadele öncesi mütegallibenin Ordu’yu tasfiye girişimi gibidir. Atatürk’ün 1924 (1928) Anayasasının ilgası; TBMM’nin kapatılması ve Cumhuriyetin kesintiye uğratılması gibi “tam hukuksuzluk” haline rağmen CHP’nin tek taraflı olarak kapatılmaması; Aleni iştirak ve işbirlikçiliktir.
 
Anayasa Mahkemesinin 1963/83 sayılı iğrenç Tedbirler Kanunu’nun, sözde özgülükçü olduğu iddia edilen 1961 a.yasasına aykırı olmadığına karar vermesi; yasanın1. Aydemir artçı darbe girişiminin akabinde çıkması; Yasayla, kadim DP lehi ve 27 Mayıs aleyhine beyan ve ifade suçtu. Konuşan ve yazanlar 5 yıla kadar hapis cezasına çarptırılacaktı. Eğer yasa, 1961 anayasası ile uyumlu ise malum ve mezkür anayasa özgürlükçü olabilir mi?
Elbette olamaz. Zira aynı anayasa Demokrasi, insan hakları, adalet ve hukukun askıya alarak; Bütün Anadolu’da infaz timleri ve toplama kampları kurulmasına; kadim DP evrakının müsadere ve partinin “usulen tefhim” daha açık bir ifade ile belâ savma bab’ından bir dava ile re’sen kapatılmasına mütedair karşı tedbir veya evrensel hukuk hükümlerine dair amir bir atıf içermemekle; Bil’âkis., Ata-Türk ilkeleri ve Türk İnkılâbının “Hâkimiyet Kayıtsız ve Şartsız Türk Milletinindir” emri icabı “devlet idaresinde, millet iradesinin hâkim unsur” olarak kabul, ilân ve tesciline dair hükmü yok sayarak; Bazı antidemokratik sulta ve cuntalardan müteşekkil vesayet kurumları ihdası ile “devlet ve halk düşmanı statükoyu” oluşturmuş bulunmaktadır.
 
SONUÇTA: Bir ülkede hem darbe, hem cunta, hem de Cumhuriyet olmaz. Bu yüzden 27 Mayısla birlikte Türkiye Cumhuriyeti sona ermiştir. Meclis kurulduğunda ilk söylenen söz, ‘TBMM her gücün üstündedir’ olmakla; 27 Mayıs isyancılarının Meclisi ortadan kaldırmaları, asi ve gayrimeşru olduklarının karinesidir. Dünyada Meclisin olmadığı ve fakat Cumhuriyetle yönetilen hiçbir ülke yoktur. Dolayısıyla 27 Mayıs, Türkiye Cumhuriyeti’nin cebren, vatana ihanet, silâh ve hile ile ortadan kaldırılmasıdır. Cemal Gürsel’in “Kurucu Meclis”in açılışında söylediği, “Bugün burada ikinci Cumhuriyeti kuruyoruz” sözünü unutmayın!..
           
Bununla birlikte hem darbe yapıp, hem Atatürkçülük iddiaları palavradır. Hiçbir güç hem darbeci, hem de cumhuriyetçi ve Atatürkçü olamaz. Darbe, ancak “faşist”, “saltanatçı” bir anlayışın ürünüdür. Tutarlı olmak istiyorlarsa, en azından açıkça “biz faşistiz” demeleri gerekirdi. Ancak o zaman, fikren tutarlı oldukları düşünülebilir. Bunun dışında söyledikleri her söz yalan, bütün iddiaları iftira, tefrika ve palavradır.
 
Gerçek şu ki: Menfur 27 Mayıs fetret ve nefret kalkışmasının acıları henüz bitmemiş ve yaraları sarılmamıştır. Kamu vicdanı hâlâ “iştirak” cuntasının illegal lideri İsmet Paşa’ya koşup giderek: “Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur” diyen kriptolar ve tam bir mürailikle “Ne içindeyim, ne dışındayım” cevabını veren bedhahtan müştekidir. Biline!..

 
İnsan hakları, adalet, siyasi fazilet, hukuk ve Demokrasi Şehid’lerimizi; Rahmet, minnet, saygı ve şükranla anıyoruz. Aziz ve mübârek Rûhları şâd olsun…
Paylaş
Etiketler: 27 MayısFiili durumSilivri davalarıtürk dünyası
Önceki Yazı

Kurnaz Siyasetin Akil Adamları

Sonraki Yazı

Kolesterol İlaçları Egzersizin Faydalarına da Mâni Oluyor

Mustafa Nevruz SINACI

Mustafa Nevruz SINACI

İlişkili Yazılar

Mustafa Nevruz SINACI

GACETA OFICIAL Venezuella Aldatan Put

01 Mart 2019
5k
Mustafa Nevruz SINACI

Demokratlar Kulübü Derneği

30 Ocak 2019
5k
Mustafa Nevruz SINACI

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi

26 Ocak 2019
5k
Mustafa Nevruz SINACI

Milli Dava “Vatan Kıbrıs” (ve KKTC) Yaşayacak Ve Mutlaka Yaşatılacaktır

25 Ocak 2017
5k
Sonraki Yazı

Kolesterol İlaçları Egzersizin Faydalarına da Mâni Oluyor

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025
Yaşlı Adam Yanıyor

Yaşlı Adam Yanıyor

05 Aralık 2025
Yörüklerin Harika Öğütleri

Yörüklerin Harika Öğütleri

05 Aralık 2025
Sen veya Sizlere

Sen veya Sizlere

04 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap