Merhaba derunumda sakladığım güzel çocuk!
Bilmem bunca yıldan sonra beni hatırlayabilecek misin?
Vefasızlığımdan, ihmâlliğimden veya hodbinliğimden dolayı örselenmiş, yıpranmış olabilirsin; ama saflığının, duruluğunun ve naifliğinin hala yerinde olduğundan eminim.
Biliyorum beni hatırladığında, seni içimdeki dehlizlerde saklayan, serpilip gelişmene mani olan bir cahil olarak göreceksin beni. Evet aradan upuzun yıllar geçtikten sonra suçunu ancak fark edebilen koskoca bir aptal olduğumun farkındayım.
Yeniden başa dönüp bir kerecik kapını çalsam bakar mısın benim bile bakmadığım yüzüme?
Şunu bilmeni isterim içimdeki saf ve masum çocuk!
Toplumun lüzumsuz, içi boş, nedeni, niçini olmayan saçma sapan kurallarına senden daha çok önem verdiğim için pişmanlığın doruğundayım. Seni onlara feda ettiğimin ancak farkına varabildim maalesef.
Bir itirafta bulunayım sana;
Bu gaddarlığı benden isteyen, narsistliğiyle baş edemediğim “dış kabuğum” yani ”görünen yüzüm” idi. ( günah keçisi yaptım onu kendime) İşte her şey onun yüzünden oldu inan ki!. O kendine öylesine aşıktı ki, öylesine tapardı ki; herkesin de kendini beğenmesini ihtirasla ister, eleştirilmeyi asla kabul etmezdi. Tabi ki ben de hayat yoluna yeni çıkmış bir tecrübesizdim…
O narsist kabuğa birileri dil uzatmasın, eleştirmesin, beğenmeyip dudak bükmesin veya beni toplum dışına iteklemesin diye seni susturarak nelere göğüs gerdim bir bilsen. Gücüm sana yetiyordu ancak. Senin istediğin gibi gülüp oynarsam ne derlerdi bana? Senin kanatlarını takınıp türlü türlü hayallerini desteklemeye cesaret edemezdim o zamanki yüreğimle. Toplum kurallarını irdelemeden, sorgulamadan tümüne harfiyen uyarsam ancak kendime yer bulabiliyordum çünkü. Sevmediğim insanlara bile kendimi beğendirme çabası içine girdiğim için şimdi kendimi affedemiyorum.
Kuşlar gibi özgür uçmaya talip olmayı aklımdan bile geçirmeyip, büyüklerimin ve çevremdekilerin yanlışlarına bile bile göz yumdum. İçimden eleştirdim, dışımdan uyum sağladım. Anlamsız ahlak zabıtalarının Demokles’in kılıcı gibi başucumda durmasına izin verdim. Aksi halde kötü, yoldan çıkmış, huysuz, aksi, asi gibi sıfatlarım olacaktı; hatta cehennemlik bile olacaktım. Bize idealize edilip sunulan “prototipin” koynundan çıkamayışım bu yüzdendi. Uysal, ağırbaşlı, özverili, fedakar, evcimen, sebatkar olmalıydım. Bu yolda ilerlerken of demek yasaktı, ah demek günahtı…
Anlıyor musun beni İçimdeki Çocuk? ( affetmesi için önünde iki büklümüm)
Öylesine ikna edilmişim ki; aksi halde her iki dünyam birden mahvolacaktı. Halbuki aptallık etmeyip seni dışıma çıkartsaydım, sana gün yüzü gösterseydim ,ne kadar mutlu olacakmışım, şimdi anlıyorum bunu. Her iki dünyam da senin gülen yüzünle ihya olacaktı belki de… Onlara uydum da ne oldu sanki. Başıma tuğ mu diktiler? Onlar için canımı cezaya verdiğimden hiçbirinin haberi bile yok. Halbuki kimseden çekinmeyip korkmasaydım, sadece senin varlığınla yetinseydim, seninle birlikte içim dolusu gülüp, coşkuyla koşsaydım!. Engel tanımayıp kanatlar taksaydım kendime. Ruhuma ve bedenime başkalarının tercih ettiğini değil kendi istediğim elbiseyi giydirseydim keşke!.. Birlikte yıldızlara salıncak kurup sallansaydık; yeryüzüne birlikte baksaydık. Gülersem hodbin, koşarsam havai, ağlarsam şımarık, konuşursam zevzek demelerinden korkmasaydım.
Dışımı sarmalayan, kimliğim olan o narsist kabuğun sözlerine kanarak, öyle küstahlaşmıştım ki; sen içimden çıkmaya çalıştıkça tekme tokat atıyordum sana. Gücüm sana yetiyordu çünkü. En iyi armudu yiyeceğini zanneden bir ayıydım adeta.. Otur oturduğun yerde deyip ağzına çaput basıyordum senin. ( öz eleştirinin de böylesi görülmemiş)
Ah çocuk! Bir suçlu gibi seni içime kapattığıma bin kere pişmanım şimdi.. Senden özür dilesem beni affeder misin bilmiyorum?. Affetmesen de haklısın, ne deyim!. Ben de kendimi bu yüzden affetmeyeceğim.
Seninle el ele verip ağız dolusu gülemedik, kendi oyunumuzu gönlümüzce oynayamadık bu yüzden. Kuşlar gibi uçamadık özgürce…
Biliyor musun, bunca çabama rağmen, dış kabuğuma göre hâlâ eksik hâlâ kötüyüm ben. Onu memnun etmek mümkün olmuyor. “Ayna ayna söyle bana, benden güzeli var mı?” diye soruyor kendi sihirli aynasına. Ondan aldığı cevaptan sonra bana haykırıyor her sabah. “Olmamalı..benden güzeli olmamalı…!” diyor.( ajitasyon yapıyorum)
Onun beni acımasızca sömürdüğünü fark ettiğimde iş işten geçti sanıyordum. Bir de dönüp baktım ki, senelerce atıl bıraktığım sen bakıyorsun bana. Hâlâ saf, hâlâ temiz, hâlâ dipdiri, enerji dolusun. Seni hatırlayıp, varlığını içimde hissettiğimde nasıl bir umut oldun içime bilemezsin. Bunca kötülüğüme rağmen beni terk etmemişsin; tüm sadâkâtinle içimdesin hâlâ.
İşte böyle can içre can çocuk!
İçimde unuttuğum senin o şakrak sesini duyar duymaz kalemime sarıldım ve sana yazıyorum tüm özlemimle. Masmavi göklere saldığın o pespembe hayallerini istesem senden,yine bana verir misin? Senden rica etsem, bir kez daha o uçurtmaya dokunmama izin verir misin? Billur gibi bakışınla, saf ve şeffaf yüreğinle elimden tutup gene benimle oynar mısın? Ben büyümekten vazgeçtim; sana dönüp sende kalmak istiyorum çocuk. Büyüdükçe şeytanlaşıyor insan çünkü.
Haydi tut elimden yeniden yaşat beni! Seni çok özledim inan ki.!
Vefasızından