Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
HAYATIN ANLAMI…
Adını siz koyun anlarımın dostlar…
Hayat mı?.. Hayatım mI?.. Yaşam tarzı mı?.. Yaşam tarzım mı?..
Haklısınız tabii ki… Bence herkes haklı…
Belki bende haklıyım, beklide bende haklıyım…
Ama birçoğuna göre herhalde hep ben haksızım…
Bilmem..neden…belki agresiflik,belki haksızlığa isyan,belki arayış,belki yaşama isyan,belki yeterince dinlenmemek…dinletemek belki de…
Belki, belki, belki… ve hep bir belki var içimde arayan. Belki bir gün bulacağım… Belki yi bulduğumda belki bir ömür daha sürgün edilecek yaşamdan.
Ama genelde her insan o uç noktaya hayat da bir sefer gidip geliyor. Şu da var ki uç nokta kişiye hayatın anlamını çok daha iyi öğretiyor… hayata daha sıkı sıkı tutunduruyor insanı sonunda.
Tabii ki hayat güzel… ama ne var ki ihtiyacımız yokmuş sandığımız, ama ihtiyacınızın olduğunu, arkamızı yasladığımız duvarı kaybedince anlıyoruz. Belki o ana dek arkamızdaki duvarın farkında bile değilizdir çoğu kez… Bu duvarın ismine ne derseniz deyin.
Dede, nene, amca, dayı, teyze, enişte, kardeş, anne, arkadaş, dost, eş, evlat, para, servet, şan, şöhret, saygınlık ve de yaşamınız süresince hayatınıza giren herkes, herşey. Heyhat bunların birisinin arkanda ki duvar olduğunu anlıyorsun… ama zaman geç… O en baba duvar. İnsanın şartları ne olursa olsun, ister fakir, ister zengin, ister şöhretli, ister şöhretsiz, ister inançlı, ister inançsız, ne olursan ol, o gidince hayatın karmakarışık oluyor.
Evet, O BABA… her şeyi onun üzerine kuruyor sanırım insanoğlu. Özellikle de erkek çocuklar… babası onun için bir idol, bir tarz. İyisiyle, kötüsüyle bir yaşam tarzı, bir yönlendirici, bir pusula, bir hedef. Ona bakarak, onu izleyerek büyüyor, büyüyorsun… Soruyorum; insanoğlu yaşam tarzını kaybedince, idolü kaybolunca boşluğa düşer mi? Bu kadar bağlanmak ve ya bağlanmamak doğrumu dur? Ben bilmiyorum… ya da ne kadar doğrudur?..
Neden insanoğlu canı yanınca, bir şeye sıkılınca, sıkışınca, anasından bile dayak yiyince ANA der? Ağzından; o can havliyle bile o iki kelime çıkmaz da… neden acaba, neden… Ama neden hep Baba’dan bekler eli? O bir türlü uzanamayan; örflerin, geleneklerin, adetlerin, o yıkılısıca yanlış öğretilerin… arkasında bekleriz o cesaret verecek eli, elleri… ve bir gün bakarsın, ele uzanamadan gitmiş koca çınar.
Neden?… Neden?… Neden?…
Hep bunu sorasınız aradan bir senede geçse, bin senede geçse hep bekler insan, hep o duyguyla yaşar, hep bakar o elin geleceği yöne. Fakat boştur ümitler. Arkasındaki duvar yıkılmıştır. Yapılması ve kazanılması zordur artık. Bu hayali duvar her evladın arkasında vardır. Şartlar ne getirirse de, götürürse de orada durur. Hemen arkanızdadır, hissedersiniz onu. Ya hissedemediğiniz zaman. Beden ve ruhta bir şeyler bitmiş, sonun başlangıcımı dır…hayatın anlamı ne,nereye kadar…
Şimdi şuraya bir darbı mesel bırakalım konuya ilişkin…
—“Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış.
Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş… Ama aldığı cevaplar da ona yetmemiş. Fakat mutlaka bir cevabı olmalı diyormuş.. Ve dolaşıp herkese bunu sormaya karar vermiş… Köy, kasaba, ülke dolaşmış bu arada zaman da durmuyor tabi ki.
Tam umudunu yitirmişken bir köyde konuştuğu insanlar ona – “Şu karşıki dağları görüyor musun, orada yaşlı bir bilge yaşar istersen ona git belki o sana aradığın cevabı verebilir. ” demişler.
Çok zorlu bir yolculuk sonunda Bilgenin yaşadığı eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye; —- Hayatın anlamının ne olduğunu” sormuş…
– Bilge sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor demiş…
Adam kabul etmiş… Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytin yağ doldurmuş.
– Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel… Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytin yağ eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin…
Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş.
Bilge bakmış evet demiş kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!)
Adam şaşkın… Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki…
Bige; şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş… Adam tekrar bahçeye çıkmış gördüğü güzellikler büyülemiş muhteşem bir bahçedeymiş çünkü…
Geri geldiğinde bilge, adama bahçe nasıldı diye sormuş… Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış..
Bilge gülümsemiş, ama kaşıkta hiç yağ kalmamış demiş ve eklemiş.
-Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider sen farkına varmazsın… Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın akıp giden zamanın anlam kazanır…”—
Son dönemler de ve özellikle de son birkaç aydır çok soruyorum bu soruyu kendime. hayatın anlamı ne?…
Hayatın anlamını hayatımı kaybetme korkusuna kapıldığım an cevapladım: benim için hayat o an için aldığım her nefesti. Şükretmiştim bunu için ve Ona söz vermiştim’ Ey Yaradan sen bana hayatımı bağışladın bende sana bunu için her gün şükredeceğim’ diye. Sözümü tutuyorum ama sanırım sadece şeklen yerine getiriyorum bu yükümlülüğü esasa hiç dokunmadan. Peki, şimdi ne yapıyorum elimdeki zeytinyağını dökmemek için gerekirse o bahçedeki çiçekleri böcekleri eziyorum. Peki, yolun sonuna kadar gidebileceğimin garantisi var mı? Ne yapmalı o halde yarın ölmeyecekmiş gibi bugünü mü yaşamalı yoksa herşeye rağmen bu korkuyu içimizden atıp geleceğe hem de çok ilerisine mi bakmalı?..
Hayatın anlamı yaşadığın değerlerle yada yasamak istediklerinle ölçülebilir sen ne yasamak istiyorsan onu yasarsın.. insanın hayatında en önemli ve hiç sevmediği kelime keşke olsa gerek.. Ne zaman keşkeler azalırsa hayatın o zaman anlam kazanacaktır diye düşünüyorum.
Sorun, değerlerinle yaşamak istediklerinin çatışması anında ortaya çıkıyor. Şimdiyi yaşamak isterken yapmak istediklerini yapamamanın mı söylettiği bir ‘keşke’ ya da ilerde geçmişi anımsadığında sana keşke şunları yapmasaydım dedirten ‘keşke’…
Bunlardan hangisi doğru, hangisi bana hitap ediyor, işte bunu kestiremiyorum. Sanırım ben bunalıma girdim tüm bunları düşünürken.
İçinden geleni yapıyorsan keşkeler olmamalı zaten hayatında ama içinden gelenlere hep engel çıkacaktır engelleri aşabilmek cesaret ister ki bu cesaretinle keşkeler son bulacaktır… Hayatın imkansız diye bir şeyi yoktu sadece biraz zaman alır imkansız ile mümkün arasındaki tek fark kararlı olmaktır karalı olmakta cesaret ister…
Hayatın bir gerçeği de burada gizlidir.
Zeytinyağı bir öğe, eğer sadece zeytinyağına odaklanırsanız hayatı ıskalarsınız, ve ne var ki diye aval aval bakarsanız, zeytinyağınız kalmaz. Demek ki hem zeytinyağını elde tutmak, hem de bakıp görmek gerekir, bakar kör olmadan. Yaşam elimizden o kadar süratli akıp gidiyor ki, hırsların arzuların esiri olarak kaybettiğimiz, aslında kendi yaşamımız bize bahşedilen çok kısa bir süre (mistizme göre de tersi ama konu o değil) Önemli olan tarihi yaşarken görebilmek, bir bira köpürtüsünü, bir deniz sesini, bir martının kanat sesini, bir kelebeğin evresini, sevdiklerimizi, sevmediklerimizi, umutlarımızı, hayal kırıklıklarımızı hayat hepsinin içeren bir bütün olarak her anı değerlendirilmelidir. Aynı akarsuda iki kere nasıl yıkanılamıyorsa geçip giden anında dönüşü yoktur. Onun için yaşadığımız her anın erdemini bilerek kıymetinin değerini vermeliyiz…
Hayatın bir anlamı, insanın öleceğini bilen tek canlı olmasından kaynaklanan bir değerdir aslında…
Keşkeler, yapılan hatalar, istenip de yapılamayan şeyler için denir. Öyleyse ıskalamamakta yarar var. Elbette yolun sonuna kadar gidilecek, ama o yolun ne olduğunu bilmek çok önemli.
Yolun sonu nedir ki?
Avukat için baro başkanı tanınmış ve zengin bir avukat olmak mı?.. Savcı için cumhuriyet başsavcısı olmamak mı?.. Subay için genelkurmay başkanı olmak mı?.. Önlü bir mühendis yada bilgin olmak mı?.. Yoksa yoksa hatırı sayılır bir siyasetci olmak mı?..
Nedir?.. Yolun sonu bunların hiçbiridir.
Bence yolun sonu erdemli bir yaşam sürerek onurlu ve yararlı bir insan olabilmektir. Kimsenin arkasından kötü laf edemeyeceği bir kişi olmaktır. Kendisine ve ailesine vatanına ve de dünyaya muhabbetle hizmet etmektir. Yaşadığının farkına varmak, yaşanacak dünya üretmektir. İnsan gibi insan olabilmektir. Yolun sonu, gerisi laf be dostlarım…
Belki sadece arkadan söylenecek şu dizeler kalır akılda.
Belki yazdıracaksınız mezar taşına anısına.
Ruhun şad olsun ama neden bizi bırakıp gittin baba…
Sıkı sıkı sarılıp… ağlamak geldi içimden…zamana aldırmadan… bir ömür daha sürgün edildi yaşamdan… sessizce gözyaşı döktü toprağa…
Bu gün ve de ömür takviminizden düşecek olan her gün sağlık, bereket, sevgi ve huzur versin… Hayat ağacınıza asılan her yeni gün, size ve sevdiklerinize her zaman şans, mutluluk getirsin…
Güzel bitmesini arzuladığım bu haftanın ilk güzel gününde, gönül soframdan gönül sofranıza, sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#























