Ona göre hayat, beklentilerden ibaretti. Beklentileri iyisiyle kötüsüyle karşılayacak ve gönül rahatlığıyla yaşayacaktı.
Beklentileri ne hayaldi ne de düş. Onlar hayatın yönünü belirleyecek, geleceğe dair yaşantıyı renklendirecek güzelliklerdi. Göğe yükselen dağ misali. Dağ misali yüksek beklentiler. Güneşin daha ılık, ayın daha parlak ışın vermesini sağlamak.
Toplumla, acısını ve mutluluğunu birlikte yaşamak. Mutlu yaşamında bir dam olsun başında. Damı sıcak bir yuva. Aşının piştiği, sofrasının kurulduğu ve kaşık çatalının şıngırdadığı. Kuzinenin yandığı, patatesin piştiği, kestanenin kavrulduğu ve çatısı akmayan bir dam istiyordu.
Çatırdayan ocağı, köpeğine mama, ineğine yalın kaynadığı bir kara ateş gerekiyordu. Böyle bir ortamda kışı geçirmenin zevki bir başkaydı.
Yönetimde, laçkalığın, çürümüşlüğün ve sahteciliğin hüküm sürmemesiydi. Beklentisi böyle bir bozukluğa el atılmasıydı.
Beklentileri bitmezdi fakat söylemeden geçemeyeceği; hukukun ve adaletin üstünlüğünü mutlaka yerine getirmeleri gereklidir. Sosyal devlet olmak gerekir.
Çiftçinin ata tohumları ekmesi, ürünlerine devletin sahip çıkması ve satışını rahat yapması esastı. Enflasyon ve işsizlik batağına saplanmış ve halkı yoksullaştıran sistemin gözden geçirilmesini arzu ediyordu.
Beklentilerinden biri de gece kondular kadar, sarayların da halkın gündeminden çıkarılması gerekirdi.
Kara bulutların gök yüzünü kapatmaması kadar, halk hayatın gerçeklerinden uzak kalmamalıydı.
Beklentisi, at yarışçısı gibi, yaşanılanın hızına karşı, tutunmasını bilmekti. Beklentisi, düşmeden dostlarla birlikte, çölde de olsa yol almaktı.
Acı çekmemek için budalaca davranışlarda bulunmamalıydı. Beklentisi acı çekmekle ilgisi olmamalıydı. Ona doğası gereği kötülükler yakın olmamalıydı.
Geleceğe dair yalnızlıklar ve pişmanlıklar da beklentiler arasında olabilirdi. Bu tür pişmanlıklar, dengesizlik ve davranış bozukluğu yaratabilirdi.