Gece zemheriydi
Gökyüzü, bir an güneş gibi parladı,
Bombalar, oyuncak misket gibi dağıldı,
Küçücük çocukların üstüne.
Evlerin duvarları un ufak,
Betonlar arasında kayboldu Ecir.
Bir anne az ötede feryat ediyor,
“Yavrum şuracıkta, kurtarın onu!” diye,
Toz, duman kanlı yüzlerde,
Avuçlar kürek,
Öylesine hızlı ki,
Bir kedi hızlılığında.
Birkaç dakika sonra
Önce tozlu başı göründü,
Toprak eşelendikçe,
Sonra elleri,
Avuçları sımsıkıydı,
Korkudan kilitlenmişti.
Çevredeki kanlı yüzler üzüldü,
Başları önünde, ‘Ecir öldü!’ diye.
Bir ağlama sesi, çığlık çığlığa,
Ecir’in nefes alıp verişi,
Herkesi sevince boğdu.
Anne, ellerini havaya kaldırdı,
Tanrısına yalvardı.
Baba kan-ter içinde,
Avuçları kanlı,
Nefes, nefese…
Çocuğuna sarıldı sımsıkı,
Sonra da çevresinde bakındı
Moloz yığınını görünce,
“Her şeyimiz gitti, Biz ne yaptık ki?” dedi.
Birkaç metre ileride,
Yine, küçük bir kız çocuğu,
O da suskundu.
Gözleri kapalı,
Yüzü, toz duman,
Belki de birazdan uçup gidecek,
Gökyüzünün sonsuzluğuna,
Bir ara gözlerini açtı, umutsuzca
Kan kusuyordu,
Küçücük göğsü,
Bir piston gibi, gidip geliyordu,
Ha öldü, ha ölecek!
Ertuğrul Erdoğan
Ekim / 2017

















