Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
GÜNE MUTLULUK DÜŞÜRÜN
Güne uyandıran, nefes almamızı sağlayan Rabbime şükürler olsun…
İster dur oku beni, ister bas üstüme yürü geç beni…
Allah’ın inayeti ile: Cumanız Mübarek Olsun Aziz Kardeşlerim!________
Gün ağardı ağaracak neredeyse…
Kendi karanlığını yitirdi gün, güneş aydınlığıyla doğdu doğacak yeniden bu sabahta yeni bir doğum sancısıyla…
Kara siyah, hele ki gri bulutlar yok bu gün İzmir’imin gök yüzünde…
Ve doğruldum, sıcak ve yalnızlığımla koyun koyuna yattığım yatağımdan firar eden uykuma, bir de saat tıkırtısı eklenince kalkmalıyım dedim, balkona çıkmalıyım nefes almak için, gecenin sıkan, bunaltan havasına inat, İzmir’i koklamalıyım dedim, yağmur bulutlarına rağmen içime çekmeliyim vatan kokusunu dedim______ ve düşündüm kaç kişi sıkıldı geceden diye…
Neyse benden başka yoktur inşallah dedim ve size seslenmek istedim yeniden bu sabah…
Güneş sancılı beklenmişliklere inat doğmaya çalışıyordu ama, derin derin nefes alış verişini hissediyordum, çığlık çığlığaydı gün ve kıpır kıpırdı içim, binlerce doğumu ve binlerce yaşamı müjdeliyordu gün…
Ve tabiat ana üzerinde binlerce, milyonlarca canlı katılacak yaşama, gün gülüşlü milyonlarca canlı… Çiçeği, böceği, ağacı, serçesi, güvercini, insanı ve hayvanıyla milyonlarca yaşam sevinci…
Ah! İşte; geceye tüküren adam geçti gitti bile çöp konteynırlarının yanından… ama bu o değildi sanki benzeri miydi acaba. Yoksa gözlerim eskisi gibi değil yaşlılığımı hatırlatıyordu bana…
Boş ver dedim hepsi geceye tüküren adam, namusuyla çalışıp zor da olsa bir somun ekmeği evine götüren mutlu bir insan…
Evet gittikçe zorlaşan bir yaşam…
İlk Müslümanların “zorluk yılları” adı verilen dönemleri olmuştur. Öyle ki bu zorluk yıllarında
Mekkeli müşrikler, Müslümanları meşakkatle dolu boykot yıllarını yaşamaya maruz bıraktılar. Onlara her türlü kötülüğü reva gördüler. Allah’a ibadet etmekten dahi alıkoydular. Sırf Allah’a olan imanlarından dolayı işkenceler yaptılar, kimilerini şehit ettiler.
Fakat Rabbimiz, o zorlukları kendisine gönülden teslim olmuş müminler için hep kolaylıklara dönüştürdü. Bu zorlukların akabinde daima bir kolaylığın, bir rahmetin geleceğini müjdeledi.
Bugünlerde hem millet olarak hem de İslam âlemi olarak, Peygamberimiz ve onu tasdik eden ilk Müminlerin yaşadığı zorlukların benzerlerini yaşıyoruz. Kötülük, her geçen gün etrafımızı ve bütün insanlığı kuşatıyor. Bilhassa şiddet ve terörle kalplerimize korku salınmaya, gücümüz zayıflatılmaya çalışılıyor.
Ama biz millet olarak, din kardeşleri olarak her kötülükten kendimize dersler çıkarıp, tecrübe kazanıp MUTLU olmalıyız…
Binlerce yıldır insanoğlu, mutluluğu çeşitli şekillerde tarif etmeye çalışmış ve ona ulaşmayı amaçlamış.
Mutluluk nedir derseniz?.. işte işte cevabı size 13’üncü yüzyılda yaşamış ve eserleriyle çağının ötesine geçmiş Mevlana hazretlerinden gelsin.
Hz. Mevlana’ya göre: “Mutluluk, gidilen yolun üzerindedir, yolun sonunda değil. Yolun sonunda olsa, ona varıldığında yol bitmiş ve vakit de geçmiş olurdu. Mutlu olmanın zamanı ise bugündür, yarın değil.” Demiş bize bıraktığı miras sözlerle…
Mutluluk_____ Askerin yemin edişi, çiftçinin hasadını topladıktan sonra elinin tersiyle alnındaki emek terlerini silmesi, balıkçının ağlarındaki berekettir mutluluk…
Şairin, bestecinin; umulmayan bir an ve yerde karşısına çıkan, kulağına gelen şiiri, bestesidir mutluluk…
Öğrencinin başarılı karnesi, doktorun; çaresiz bir hastayı hayata döndürmesi, ebenin; gözlerini henüz dünyaya açan bir bebeğin çığlığını duymasıdır mutluluk…
Çiçeğin kokusu, ayın ışığı, güneşin sıcaklığı, suyun serinliği; isteyene dağlar, taşlar, topraktır mutluluk…
Papatyalarla dolu bir yeşilliğe uzanıp gökyüzüne bakmak, bir meyveyi dalından koparıp yemek, ciğerlere dolan mis gibi havadır mutluluk…
Bebeğini emziren annenin kollarında, doyduktan sonra süt kokan yüzüyle, o minicik ellerinin iki mıncığıdır mutluluk. Ya da uzanan kollara doğru ürkek, minik, minicik atılan ilk adımlardır mutluluk. O anda gülen bahar gibi, çiçek gibi, minicik bir ağızda parıldayan iki pirinç tanesi dişlerdir mutluluk…
Öyle olur ki, en güzel ziyafetin veremediği hazzı, sıcacık bir tarhana çorbası verebilir…
Bir soğanı ve ekmeği paylaşmaktır mutluluk…
Hatta iki gönül bir olunca en şaşaalı konakları gölgede bırakan samanlıklar, oluverir mutluluk…
Sıcak bir odada, yağan karı veya yağmuru buğulu camlardan seyrederken yudumlanan çaydadır mutluluk… Ya da beklemediğin bir anda sevdiğinin elinden bir fincan kahvedir sana ikram edilen…
Çisil çisil yağan bir yağmurun ardından duyulan mis gibi toprak kokusudur. Bazen de çakan bir şimşek, yüzümüzü okşayan yağmur taneleri…
Mutluluk bazen başkalarını sevindirmekle olur bazen de özgürce dağlarda, kırlarda koşmakla, bir yaz yağmuru altında sırılsıklam ıslanmakla olur.
Veya insanın kendi kendisiyle kaldığı bir gün, güneş ışıklarının dostça sırtına dokunup, sıcaklığının iliklerine işlediğini duymaktır mutluluk.
Bahçede bir filiz, saksıda ilk tomurcuktur mutluluk… Gün gelir dağlar ardındaki hasrettir, gün gelir kapıda beliren siluettir mutluluk…
Bir kapının zil sesi, beyaz bir zarf, ya da umulmayan bir tesadüftür.
Bazen dizlerdeki derman, gönüldeki imandır mutluluk…
Loş bir odada kanepeye uzanıp, gönül tellerine dokunan nağmeleri; kâh bir ezgiden, yanık yanık söylenen türküden, hüzzam makamında ki bir şarkıdan, ya da insanın içine işleyen mızrap vuruşlarından, bir keman sesinden ya da bir ney sesinden; kulakların ve ruhların kana kana yudumlamasıdır mutluluk…
O anda gözler kapatılır, duygular nağmelerde dans eder. Bazen gözlerde aniden yakalanan bir sevgi kıvılcımıdır ki, alır göklere uçurur, götürür. Ya da ellerde, duyguların kor ateşidir mutluluk.
Ve iki çift gözün birbirinde erimesi, iki seven elin birbirine uzanıp birleşmesi ve nihayet seven iki ruhun bedenlerine sığamayıp akmasıdır mutluluk… Anlayıştır, anlamaktır, sevgidir, sevdadır aşktır mutluluk… “Hepyek” de, “yek” olmaktır mutluluk…
İnsanların mutlu olabilmesi için birinci koşul kendinden maddi anlamda yüksekte olan insanların hayatını kıskanmak değil, maddi anlamda kendisinden daha zor durumda olan insanların hayatlarına bakıp şükretmektir.
“Mutluluk gökte zembille inmez. Hak etmesini bilenler içindir”
Az ile yetinmeyi bilmek özenti ve gösterişlerden uzak, kendisi olabilmeyi başarmak, mutluluğun hala en temel belirleyicisi olarak bilinmektedir… Paranın ve ekonomik gücün, güzelliğin, göreceli değerler olduğunu unutmamak gerek. Yalnız başına asla ve asla mutluluğun belirleyicisi değildirler.
Bunu başarabilen insan mutlu olmanın yolunu da bulmuş demektir. İnsanı mutlu edebilecek bir diğer önemli şey de başkalarını mutlu etmektir. Bir çocuğu ya da bir yoksulu mutlu ettiğiniz zaman onların gözlerinin içerisindeki parıltıyı görmek yüreğimizin bir anda mutlulukla dolup taşması demektir.
Görüldüğü gibi mutluluk için birçok etken vardır yaşam içerisinde.
Önemli olan bizim onu arayışımızdır. Sadece her istediğimiz olunca veya paramız olunca mutlu olacağız diye bir düşünceye kapılmamalıyız. En küçük bir durumda bile mutlu olmanın yollarını aramalıyız.
Mutluluk her insanın sahip olmayı istediği bir duygu, yaşamı kötü şartlar altında devam eden insanlar içinse umutla beklenen bir dost gibidir. Maalesef dünya hayatı insanlara her zaman mutluluk getiren olaylardan ibaret değil. Zaman zaman canımızı yakan, bizi hayattan bezdiren olaylar da yaşamaktayız. Ancak şunu unutmamak lazım ki hala nefes alabiliyorsak mutlu olmak için başka bir şeye ihtiyacımız yok demektir…
İnsanların durumlarından memnun olması, hayatın her anını sevmesi, coşkulu olması mutluluk olarak tanımlanabilir. İnsanların güzel bir yaşam sürmesi, varlıklarını devam ettirmesi, huzur ve barış içinde olması için mutluluk şarttır. Mutlu olmayan insanlar, kendilerinde hep bir eksiklik hissederler. Yaşamın gayesine anlam veremezler. Hallerinden hoşnut olmazlar ve sürekli bir isyan duygusu içindedirler.
Şehir yaşamının stresi belki bizleri karamsarlığa itse bile mutlu olmayı istedikten sonra bu duyguyu yakalamak çok zor değildir. Hayatta bizleri çok şey mutlu eder. Bizi belki de en çok mutlu eden şey gerçekten dostlukla, şefkatle sevgiyle bakan birkaç çift gözdür…
Ve siz gönül dostları, sevdiğim insanlar hatta beni sevmeyen insanlar, sizlerle bir arada olup, en güzel dakikaları, saatleri paylaşıp yaşamaktır mutluluk…
Şimdi size bir soru sorarak kalemi bırakacağım: “Mutluluk bir sır mı?..”
Eğer mutluluk bir sırsa nereye sakladınız onu?..
Cevap yok mu?.. Alın size cevap…
Size sorduğum soruyu Tanrılar, Olympos Dağı’nda kendilerine sormuşlar:
“Mutluluğu nereye saklayalım ki, insanlar onu arayıp bulamasınlar? Yerin yedi kat altına mı, yedi kat üstüne mi?.. Dağlara mı denizlere mi?” Sonunda, nasılsa oraya bakmak akıllarına gelmez diye insanların kalplerine saklamaya karar vermişler.
Kısaca mutluluğun sırrı öyle çok uzak bir yerde değil, “KALBİMİZDE…”
Neyse ben diyeceklerimi dedim gerisi sizlere kalmış…
Mutlu, umutlu, sağlıklı ve sevgiyle dolu güzel bir Cuma günü geçirmenizi dilerim sevdiklerinizle birlikçe…
Barışı, sevgiyi, kardeşliği, dostluğu, dostça yasama sevincini ve tüm güzellikleri yeni doğan gün beraberinde getirsin gönül sofranıza…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, insanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ ve Bizi daha çoğul BİZ olmaya bekliyorum…
Sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetlerimi iletiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#