Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben… Güneşin doğduğu yerde taze bir başlangıcım… Meltem tebessümüyle bakarım gözlerine. İçini yakar, içini serinletirim. Üşümeyi de seversin, ısınmayı da…
Ey bad-ı sabah ile doğan Güneş, senin doğuşunla ısındı tekrar kalbimin en ücra köşeleri. Geldi geçti uyanma vakti!
Günaydın Diyelim mi? haydi diyelim güne ve sevdiklerimize.
Hadi gülün artık günaydın demek gülmektir içinizdeki neşedir…
Günaydın derken geçin aynanın karşına bakın mimiklerinize…
Kendinize günaydın diyorsunuz coşkunuz yüzünüze çevrenize yansıyor…
Günaydın demek sevgidir, saygıdır…
Sabah, öğlen, aksam fark etmez. Günaydın demek ”MERHABA” dır…
Hadi ne duruyorsun içindeki coşkuyu çıkar…
“MERHABA” demek yeni bir nefes gibi… Bardaktaki su gibi, fırından yeni çıkmış ekmek gibi… O kadar güzel ki” gel hadi dostluğumuza dostluk katalım” der gibi…
Biz bir aileyiz, hadi ezberim…
Ve Yaratan yaratı, Âlemler nura gark oldu’__ hepimiz Âdem’ den Havva’dan geldik…
‘Gark olduk bu deryaya… Serçeşmenin gözünden… Usul usul gideriz… USTALARIN İZİNDEN’___
hop sağ baştan say! günaydın… günaydın… Günaydın… Günaydın, n’aber?.. Merhaba…
Merhaba… mavim, yeşilim, kırmızım ve beyazım, ayım, yıldızım, gök kuşağım, çınarım, şehidim, şehidimin anası, ülkem, toprağım ve Mustafa Kemal’im, yaşama hevesim ve dostlarım…
Seviyorum sizleri, haydi kalkın bakın doğdu yine vatanımın üstüne Şems…
Ve doğdu Şemş yeniden Küreyi arza. Sabah güneşi o muhteşem güzelliği ile ışıldamaya başladığı zaman umutlar yeniden canlanır, olumsuzluklar hafızadan silinir.
Batan güneş nasıl ki yaşananları alır götürür, doğan güneşte kucağında yeni umutlar getirir.
Dün akşam da giderken son bir kez el sallaştık güne veda ederken ikimizde ve sabah buluşmak için söz verdik birbirimize.
Ama o güldü biraz üzgün bu sözüme. Sordum:’ ne gülersin Ya Şems.’
Dedi: Ey Âdemoğlu, seni ben bilmem beni görmene, Rabbim bilir beni görmene. Ama beni bilirim işim var daha sabaha gelirim Rabbimin emriyle. Böyle dedik ama yine de Şems ile randevulaştık Rabbimi bağışlarsa yeni günü yeni sabahı deyip şafak vakti buluşuruz dedik.
Ve şafak doğmadan Rabbim nasip etti güne açtım gözlerimi ve şükür dedim güne uyandıran Rabbime… Ve bekledim kapısında Güneşi. Açtı Rabbim onun kapısını onu görmemi sağladı ”La İlahe İllallah” dedim ve geldi tüm azametiyle güne, beni görünce gülümsedi, ben de gülümsedim.
Hoş geldin dünyama derken düşündüm; belki de bir gün yükselince bir mızrak boyu Dünyaya, bakıp bakıp ağlayacak kara toprağa… Diyecek bu âşık kul beni beklerdi her şafakta, şimdi diyecek toprakta… İnsanoğlu bu gün gerçek yarın hayal…
Her yeni güne gülümseyerek başlayabilmenin verdiği mutluluğu başka ne verebilir ki?
Haydi, gülümseyin güne, gülümseyin ve sevin, önce vatanı sonra yakınlarınızdan başlayarak çevrenizi ve çoğalın, çağlayın ve biz olun ama sevin…
Ben Âdemoğlu Ömer; seviyorum vatanımı her bir karış toprağını, doyamıyorum ona ve düşünüyorum sezişçe Şems yükselirken yavaş yavaş vatanımın üstüne…
Türkiye’m Vatanım bu kadar güzelse kim bilir Yaratan nasıl güzeldir…
Ve bu Mavi kürede İnsan olmak bir misafirhane gibi, her sabah gelir yeni birisi.
Beklenmeyen bir misafirdir, bir sevinç, bir hüzün, bir kötülük arzusu ve bir anlık bilinç hali. Hoş karşılayın hepsini, hoş tutmaya bakın! Gün/aydınlığı nağmeleri ile karşılayın onları. Yüreğiniz, gönül gözünüz açık olsun sevgiyle gelene de, sevgisiz gelene de…
Eğer sevgiyi almayı biliyorsanız, hepinizi seviyorum. Buyurun içeriye başa Taç olmayı hak eden! Hepiniz baş tacısınız…
“Üzülme der Mevlana ve devam eder; Bir yandan korku bir yandan ümidin varsa iki kanatlı olursun… Tek kanatla uçulmaz zaten. Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil, kilimin tozunu almaktır. Allah sana sıkıntı vermekle tozunu, kirini alır. Niye kederlenirsin? Taş taşlıktan geçmedikçe parmaklara yüzük olamaz… Yüzük olmayı dileyen taş, ezilmeyi yontulmayı göze almalıdır!..”
“Şair der ki, sevdiğini düşünen hep yanar.
Mevlana der ki, sevdiğini düşünmeyen neye yarar.”
“Yakmasaydı yürekleri bu kadar özlem… NEY’DEN ÇOK AĞLAR MIYDI NEYZEN…”
“Ağlayabilir miyim gönlüm müsaadenle.
Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi?
Günaha batan tüm kirliliğim ile ağlayabilir miyim?
Öylesine ama ölesiye, bu can çıkana kadar bedenden..
Nefsimin nefesi kesilesiye, pembe güller mor menekşelere düşesiye, sol yanımın ateşi yükselesiye kadar, kendi omuzum da kimseciklere yük olmadan, ağlayabilir miyim?”
“Seni ney ağlatır beni Mevla aşkı.
Sen neye meyledersin ben senin neye meyleden duyguna.
Senin gözünden yaş akar kaybettiklerine ney dinlerken.
Benim de yüreğimden yaş akar senin kendini bulamamana yar
Öyledir ki bu hayat; kimi günaha gidemedim diye ağlar, kimi günaha gittim diye, kimi de vicdanına ağlar.
Unutma can bu kapı ümitsizlik kapısı değildir.
Vicdanın da çaresi var.
Sen hele kapıdan içeri gir de daha neler neler var…”
Neler var dersinde demesine Ya Hz. Mevlana!
‘Bazen hayal kırıklıkların hançer gibi saplanır kalbine, “Susarsın”
Bazen vazgeçersin, “Susarsın”
Bazen her şey için artık çok geçtir, “Susarsın”
Bazen hiç kimseye; hiç bir yere ait olmadığını anlarsın, “Susarsın”
Bazen yitip giden geçmişine lanet ede ede, “Susarsın”
Bazen de gerçekten konuşmaya gücün kalmaz,
Kelimelerin tükenir, “Susarsın” Susarsın da susarsın!..
Yine acıttın ya sol yanımı, “HELAL OLSUN!..’ der yine susarsın…sessizce susarsın… susarsın…
Susarsın ama kalbin konuşur, seviyorsun der; Yaratandan dolayı yaratılanı…
Hadi şimdi kahvenizi alın, oturun bir köşeye. Ruhumuzu keşfe çıktık, sizde de katılın bu serüvene…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu, umutlu, acısız, gözyaşsız, sağlıklı günler dilerim. Ömrünüz aydın, huzurlu bereketli geçsin. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
#öskurşun#





















