ŞÜKRAN GÜNAY’IN “BEKLE GELİYORUM” ROMANINDAN BİR BÖLÜM
Gültekin’in Eşini Almanya’ya İşçi Olarak Gönderme Çabası
– Selin, sana bir şey diyeceğim ama, çekiniyorum.
– Neden annem?
– Yengen Almanya’ya işçi olarak gitmek için başvurmuş.
– Neden yengem?
– Gültekin askerliğini kalp romatizması yüzünden eksik yaptığı için onu almazlarmış.
– Nereye başvurmuş?
– Bir yer varmış. Oraya gidip yazılıyormuş insanlar.
– Anladım. Yengemin gönlü var mı?
– Evet, var. Aslında ağabeyin istiyor.
– Gülsever?
– Ona ben bakarım. Asıl sorun başka kızım?
– Söylesene anne. Baklayı ağzında ıslatmasana!
Anlamıştı Selin. Yine onun çözmesi gereken bir iş vardı.
– De annem, de! Çekinme.
– Ya… ağabeyin benden rica etti. Sana anlatmamı istedi. Muayeneler, işlemler için paraya ihtiyaçları varmış. Ancak sen yardım edebilirsin. Babana diyemedim. Desem borç para bulur, bulur da sonrası ne olur bilmem. Bu sorunu en iyi sen çözersin yavrum.
Düşündü kaldı Selin. Nasıl yapacaktı? Elinde para yoktu. Aybaşı gelince vermek üzere borç bulmalıydı. Bunu babasına da demeliydi. Sahile indi. Kolunda fıstık camekânı dolaşan, ” Elle elleve! Elle elleve! Fıstıkçı geldi. Fırından yeni çıktı!”diye fıstıklarını satmaya çalışan babasını buldu. Sarıldılar baba kız. Denize bakan bir yerdeki banka oturdular. Selin:
– Babacığım, canım benim. Bu ay biraz borç para bulmam gerek. Aybaşı geldiğinde geri vermeliyim. Maaşımdan eksilecek. Yetiştirebilir miyiz? Ne dersin?
– Neden borç alacaksın yavrum?
– Ağabeyim, yengemi Almanya’ya işçi olarak göndermek istiyormuş. Orada iyi para kazanırlarmış. Onların parası olmadığı için benden borç istiyorlar.
Baba, başını öne eğdi, kara kara düşünmeye başladı. O deniz bakışlı, lacivert gözlü, bembeyaz tenli, yüreği mangal gibi küçük adam ne desindi şimdi? Aşağıya tükürse sakal, yukarı tükürse bıyıktı. Ne diyecekti bu fedakâr kızına? Gerçeği demeliydi. Demeliydi ki, seneler sonra kendi düştüğü duruma düşmesin.
– Bak kızım. Kardeşine yardım etme demem, demem ama, onun yüzünden borç para alma derim. Eğer böyle gidersen sonunda parasız pulsuz kalırsın. Zaten paranı bize harcıyorsun. Bundan böyle biraz da para biriktir. Kendini düşün.
– Bu defa da yardım edelim babacığım. Almanya’ya giderlerse durumları düzelir. Daha iyi olur. Borçları daha çabuk öderiz böylece hep birlikte.
Baba hüngür hüngür ağlamaya başladı. Bir yandan da anlatıyordu:
– Benim çalışkan, cefakâr kızım. Ben de senin gibiydim. Hani şu amcaların var ya? Onları ikişer kez evlendirdim. At arabası dolusu eşya yaptım. Eskiden kamyon ne gezer? Birisi Hollanda’da, birisi Almanya’da çalışıyor biliyorsun.. Allah daha çok versin. Küçük amcan iyi. Zararı yok. Geliş gidişlerinde bizi ziyaret ediyor. Bir iki hediye getiriyor bildiğin gibi. Bir küçük mendil bile olsa yeter benim için. Kardeş sevgisi işte! Büyük amcan ama…
Konuşamadı adamcağız. Çok kırılmış, yaralanmış olduğu belliydi. Bekledi Selin. Sarıldı babacığına. Sadece sıkı sıkı sarıldı, yanaklarından öptü. Babası rahatlayınca:
– O büyük amcan var ya kızım, beni beğenmedi…
– Nasıl babam? Ne oldu.
– Hani bir ay hasta yatmıştım, biliyorsun. Annen anlatmıştır. Oydu sebebi. Sahilde fıstık satıyordum. Üstüm başım tertemiz. Mahmut Esat Bozkurt İlkokulu’nun önünde duruyordum. Bembeyaz önlüğüm, iki gözlü fıstık camekânım sehpanın üstünde duruyor, rızkımız için bekliyordum. Bilirsin sahil kalabalık olunca fındık fıstık çok satılır.
– Sonra?
– Birden büyük amcanı gördüm. Gezmeye gelmiş Kuşadası’na. Görünce sevindim, ona doğru koştum. Ne yaptı biliyor musun? Başını yana çeviriverdi. Yanındaki arkadaşı eliyle beni gösterince, “bir tanıdık “dedi, yürüdü gitti. E! Beyefendi oldu gari… Benim gibi bir seyyar satıcıyı arkadaşına tanıtmak istemedi. Ağabeyim diyemedi…
Nasıl bir duyguydu bu? Amcası bunu nasıl yapardı? Anlamaya çalıştı Selin. Anlayamadı. Selin babasıyla gurur duyuyordu. Biliyordu ama, zordu babası için sokak sokak dolaşmak, azar azar para toplayıp evine, çoluğuna çocuğuna bakmak. Söz verdi kendine; babasına hep yardım edecek, evleneceği kişiye de ön şart olarak bunu koyacaktı. Yüce Tanrı (Allah) büyük ve onu bu yolda yalnız bırakmazdı.
– Babam! Çalışkan, fedakâr, dürüst babam! Üzülme. Sen izin vermezsen olmaz. Haydi, bu sefer de borç para bulayım. Belki önleri açılır. Ne dersin babam?
Sarıldı kızına, tamam dercesine de başını salladı. Sonra da:
– Aman dikkatli ol kızım. Çokça borçlanma olur mu? Zaman su gibi akıp gidiyor. Bir bakmışsın elin kolun tutmuyor, çok sevdiklerin yanında değil; yoluna can verdiklerin seni saymaz tanımaz olmuş… Kalmışsın beş parasız…
– Canım babam. Yüce Allah sana hayırlı evlatlar vermiş. Bizler varız.
– Benim güvendiğim bir tek sen varsın kızım. Bakarsan sen bakarsın bana. Hele ağabeyine güvenim hiç yok. İçki, sigara gün gelecek onu mahvedecek.
Daha fazla konuşmanın anlamı yoktu. Babası ileriye böyle bakıyor ve yorumluyordu. Selin sarıldı tekrar babacığına. Biraz daha sohbet ettiler sahildeki bankta. Babasının aldığı eğitim buydu. Babaya göre içki, sigara günahtı. Evin betini bereketini alırdı. Ne zaman oğlunun içkili olduğunu görse, evden kaçar giderdi bağırıp çağırmamak için. Şimdi yine aynı korkuları yaşıyordu babası. Oğlunun hiçbir zaman kendisini toparlayamayacağına inanıyordu. Tek sebebi de bu içki ve yaşam biçimiydi. Evladının bu durumdan kurtulması için sürekli dua ediyor, Allah’a yalvarıyordu. Beş vakit namazını bırakmayan, her yönü ile dürüst örnek bir babaydı. Nasıl olmuştu da oğlu sigara bağımlısı olmuştu? Evlendikten sonra ise içki bağımlısı olup çıkmıştı üstelik. Baba, “Nerede yanlış yaptım?” deyip deyip ağlıyordu kıyıda köşede.
Abisi ile yengesi İstanbul’dan dönmüşlerdi. Annesinin anlattığına göre kanı yüksek çıkmışmış. Bu nedenle doktor tedavisi görmeliymiş. Yalnız tedaviden sonra yine gideceklermiş. Bu sefer ama kazanırmış yengesi. Sözün kısası, Selin yine para bulmalıymış. Artık bu işi uzatmanın anlamı yoktu. Yardım etmeliydi. Bu sefer ama babasına duyurmadan çözmek istedi durumu. Selin, öğrencilerine önlük dikmek için Singer marka dikiş makinası almıştı. Makinasını köyden bir tanıdığına sattı. Aldığı parayı annesiyle abisine ulaştırdı.
Aradan iki ay geçmiş, abisi ile yengesi dönmemişti. Merak etmeye başladılar ailece. Nihal sağlık muayenesini yine kazanamamıştı. Korkudan da geç dönmüşlerdi. Bu olaydan sonra Selin’in abisine güveni pek kalmadı. Dedikleri hep başka türlü çıkıyordu. Ayrıca bu arka arkaya gelen borçlar Selin’in de belini bükmeye, neşesini kaçırmaya başlamıştı. Borçlarını iki ay içinde ödeyecekti. Onlar yüzünden girdiği borçları önemsemiyor, hayatla nasıl baş edeceklerini düşünüyordu. Ağabeyini, yengesi ve küçük meleşi neler bekliyor diye kara kara düşüncelere daldı… Geceleri Allah’a dua ediyor, namazlar kılıyor, yardım diliyordu yüce Yaradan’dan. Okul yolunda sessiz sessiz giderken, içinden durmadan bildiği duaları tekrarlıyordu.
Şükran GÜNAY’dan
ŞükrancaYİB






















