Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Bu gün sizi çok eskilere taşıyacağım yılın bu son günlerinde geriye. Sekiz yıl geriye. Yani zaman değişecek ama mekan aynı kalacak… Ama inanın ki taşımayı sağlayan anılarda ki bu makale insanın doğumundan ölümüne kadar, yani Kalu Bela dan, Kıyamete kadar olması gereken, geçerli olan, Rabbimizin bize Ol dediği zaman Onun tarafından ihsan edilendir ama hep yanlış kullandığımızdır….
“Perşembenin gelişi, Çarşambadan bellidir.” Diye bir atasözümüz vardır dostlar. Yani demek istediği bu atasözümüzün: Bir işin nasıl sonuçlanacağı, işin bugünkü durumundan belli olur. İyi başlayan ve öyle sürüp giden bir iş, iyi bir şekilde sonuçlanır. Ya da kötü başlayıp kötü süren bir işten iyi bir sonuç çıkmaz. O nedenle ki dostlarım___
GÖNÜL AYNAMIZ
İşte o___her daim temiz ve cilalı olsun…
“EY DOST! Aynaya iyi bak” Aynalar yalan söylemez…
Siz, sizler, onlar, bunlar, şunlar, dostum diyenler, dost görünenler, insanlar, insancıklar; aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz?..
Kemik ve etten yüzünüzü mü?.. Sadece dış yüzünüzü görüyorsanız kalp gözünüz kapalı ve aynanız kirlidir. Aynaya baktığınızda iç yüzünüzü görüyorsanız kalbiniz tezkiye olmuştur…
“Ayna kirlenmiş, göremiyorum kendimi.” mi?.. diyorsun; “Gözündeki kiri sil, bir de öyle bak…”
Ayna sende olanı, sana yansıtır. Sende olmayanı yansıtmaz. Yüzünde gözünde ne varsa onu gösterir. Aynalar yalan söylemez. Kalbinizi ve gönlünüzü göremiyorsanız, iyi aynaya ihtiyacınız var. Başkalarına iyi ayna olmaya bakın.
Aynaya baktığınızda asıl kendinizi görebiliyor musunuz? Yoksa olmak istediğiniz başka birini mi?.. Ya da bir başkası olduğuna herkesi inandırmak isteyen birini mi? Egonuzla, benliğinizle şişmiş sûretinizi mi görüyorsunuz, yoksa iç yüzünüzü mü?..
HZ. Mevlâna, Şems’in aynasında kendi güzelliğini gördü.
Şems Hz.leri, Hz. Mevlanâ’ ya ayna oldu. Şems Hz.lerinin aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine hayran oldu. Gönlündeki Allah aşkını Şems Hz.lerinde yaşattı. Allah cemalinin parlak tecellilerini onun aynasında görüyordu.
Aynada görünen, kişinin kendi dünyasıdır. Ayna ne kadar cilalı ise, kendine yansıyan görüntüyü de o kadar iyi temsil eder. Mesnevi’de geçen şu hikâyeyi okuyanlar hatırlar, birde burada yazıp hatırlayalım:
“Bir gün padişah Türk ressamlarıyla Çin ressamlarını çağırtır. Onlara bir oda verir ve odanın duvarlarını süslemelerini ister. Araya da perde koyar ki biri diğerinin yaptığı resimleri görmesin. Çinli ressamlar duvarları süslemeye başlarlar, Türk ressamlar da duvarları süslemeyip cilalamaya başlarlar. Verilen mühlet dolar. Aradan perde kaldırılır, Çinlilerin yaptıkları resimler, Türklerin cilaladığı duvara akseder ve cilalı duvardaki görüntü daha güzel olur.”
İnsan kendi gönül aynasını temizleyip parlattığı zaman, karşısındaki insanın görüntüsü o aynada güzellikler hâlinde yansır ve insan karşısındaki varlığı güzel görür; ayna kirli olduğu zaman da karşısındaki varlık çirkin görünür.
Aynaya gönül gözüyle bakıldığında gören de görünen de aynıdır. Mânevî hakikatler gönül aynasında tecelli edince gönül, ilahî nurların ve güzelliklerin kaynağı haline gelir.
Eğer aynaya baktığınızda nefsin hatlarından tecessüm etmiş yüzünüzü görüp kabarıyorsanız, sizin aynanız lekelidir. Aynanız değiştirin. Gönlünüzü, kalbinizi gösterecek bir dost ayna bulun. Aynaya bakışınız kendi sûretine hayran beşerin ayna tutkusuna benzemesin. Bu güruhun aynaya baktığı gibi bakmayın aynaya.
Aynalar olmasaydı, kendimizi bilemezdik. Aynanızı iyi seçin ve aynaya iyi bakın. Aynaya bakmak marifettir. Aynaya bakma tâliminde Necip Fâzıl’ın “Aynalar” şiirini çokça meşk ediyorum. Onun aynaya her baktığında yüzünde gördüğü günahlardan dolayı büyük ıstırap çektiğini anlayınca aynaya bakışım değişti.
Ham ve nefis ehliyken baktığı aynalar şairin günahlarıyla doludur. Bu hamlık içindeyken aynalar “zindan” a dönüşmüştür. Kimse bilmese bile aynalar bilmektedir. Her günahında aynalara yakalanmakta ve acı duymaktadır. Bu sebeptendir ki “Aynadaki Yalan” romanında kendi iç yüzünü yazmıştır.
“Aynalar söyleyin bana ben kimim?” diyen şair, aynadaki “Ben” i yeterli bulmuyor; çünkü insan sadece suretten ibaret değil. “Aynadaki Hayâlime” şiirinde de “Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün / Yavrum, bugün seni pek ölgün gördüm” diyerek kendi aynasına sitem eder:
Çok soru sordum, bir ömür sordum da durdum. Sonra durdum. Dinleyenim yok imiş.
Küstüm dünyaya, çekildim bir kuytu köşeye, seyreyledim âlemi, dost bildim kalemimi.
Bir öfkem vardı ki sorma, dinmez, din(le)mez. Dünya yanlış, ben doğru, onlar eksik, ben tamam… ‘Çıksam’ derdim köşemden, çıksam da haykırsam. Tüm sesleri birleşse evrenin, soluğum bile olamazdı, yetmezdi cesareti hiçbir ben-i âdemin ve hiçbir hikâye benimki kadar yarım olamazdı. Bendim yazılmamış masalların ismi saklı savaşçısı ve onurumdu yüzüme gözüme bulaşmış boyalarım- kendimden başkasına yakıştıramadığım. Tüm nefesler birer fısıltı, yüzler bakmayı bilmeyen birer gölgeydi zifiri karanlığında zamanın. Ama ben, ne de güçlü, ne de vazgeçmiş, ne de asildim her atışında kalbimin.
Bir ‘insan’dım ki sorma. Yanlış dünyanın tek doğrusu, cevapsız soruların tek hâkimi ben… Bir ‘insan’dım ki sorma! Dünyanın merkezinde ben, etrafımda güneşler dönerdi ben istesem.
İşte o ben, bir sabahında beğenmediği dünyanın, ışıksız kaldı. Baktı ‘insan’ sağına, soluna, önüne, ardına; baktı ki içindeki ateş yakmış bitirmiş bedenini. Gecesine ağır gelmiş gölgesi. Koşa koşa gitti aynasına, yaklaştı, göremedi kendini. Durdu karşısında, gözlerinden aktı sözleri ‘Kirini sil, bir de öyle bak.’
Anladı insan; dinleyeni yok idi çünkü söylediği boş idi. Yalnız gözleri değil, aklı da kör idi. Kahraman saydığı ‘kendi’ gölgeler arasında cılız bir nefes idi. Uyandı yeni günün sabahına, yolu uzun idi. Adımları acemi, gönlü ürkek idi. Ayna dedi ‘Gelmek için gitmek gerek. Yolcu, yolunda gerek, yolunda sana bir tek sen gerek.’
Gönül aynanızı cilalayın dostlar…
Efendimiz s.a.v.’ın “Mü’min mü’minin aynasıdır” buyruğunca gönül aynasını cilalı tutmak gerek. Aynanın cilâlanması, kalbin veya gönlün arındırılmasını ifade eder. Pas ve kir, kalbin Allah’tan başka şeylere ilgi duymasıdır. Aynanın görüntüyü iyi yansıtabilmesi için pastan temizlenmiş olması gerekir. Kalp ne kadar iyi saflaştırılırsa, ilahî feyz o derece fazla yansır.
Gönül aynasını temiz tutmalı ki başkalarına ayna olsun. Gönül aynası temiz olanları kendine dost edinmeli ki, çirkinlikler dostun aynasında kontrol edilsin. Sadi-i Şirazî’nin sözüyle, “Sen aynanı temiz tut. Paslı bir ayna, yârin cemalini nasıl aksettirir?..”
Perde çekilmiş gözler, gözleri kör edilmiş bir kalp geldi aklıma… ve son sözleri söyleyip çekiliyorum bu gün huzurdan. Varın siz düşünün sabah aynalara bakarken. Ve derim ki şiirler bahane dostluklar şahane, gönül heybemden gönül heybenize en derin sevgi ve muhabbetlerimi uyandığınızda ak güvercinlerim gönül pencerenize bırakmış olacak…
Son söz dostlar;
Onlar da göremezler asıl olanı da, doğru zannettikleri yanlışların ardında bir ömrü yok edeler…
Halit Ziya Uşaklıgil’in bir postacı üzerinden hayatın çekilmez noktalarına değindiği, duygulandıran kısa hikâyesinde dediği gibi…
Ömr-i tehi diyoruz ya; öyle galiba…
Ömr-i tehi (boş hayat)yaşamamanızı dilerim bugünden sonraki yaşamınızda dostlar…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
Olduğu gibi görünen, ya da göründüğü gibi olan herkese sevgi ve muhabbetimle… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
29 Aralık 2014
Ömer Sabri Kurşun























