İstanbul’un merkez ilçelerinden biri de Gaziosmanpaşa’dır. Ve bu ilçe sınırları içinde Küçükköy adlı bir mahalle, bir semt…
Adı aldatmasın sizi. Küçükköy, adı gibi küçük değildir. Yarım yüzyıl önce bile bağımsız bir belediyesi, ortaokulu, lisesi, pratik kız sanat okulu vardı. Sözgelişi ben 1971’de Küçükköy Vefa Poyraz Lisesi ortaokul birinci sınıf öğrencisiydim. Yani 54 yıl önce…
Yıllar yıllar var ki ziyaret edememiştim okulumu. İki ay kadar önce gittim, ilk kez. Milli Eğitim Müdürlüğü ve İlim Yayma Cemiyetinin ortaklaşa düzenlediği “Arif Nihat Asya Şiir Dinletisi”ne davetliydim. Eski okul binamız “Depreme Dayanıksız” gerekçesiyle iki yıl önce yıkılmıştı. Yerinde modern bir bina yükseliyor şimdi.
Şiir dinletisinin yapılacağı gün, okulun konferans salonunda öğrenciler, öğretmenler ve biz konuklar yerlerimizi aldıktan sonra sıkıcı olmayan kısa bir açış konuşması ile başladı program. Öğrenciler şairimizin Bayrak, Bir Bayrak Rüzgâr Bekliyor, Dua, Fetih Marşı, Naat, Anne, Kalk Yiğidim gibi birbirinden güzel şiirlerini başarıyla seslendirdiler.
Evet, evet de benim gönlüm 50 yıl öncesinde dolaşıp durdu hep. Çünkü 50 yıl önce orta, lise olarak altı yıl okudum; bu okulda ben. Kapısından girer girmez birer birer canlandı anılarım. Onlardan biri daha çok iz bırakmış; bende nedense:
Ortaokul ikinci sınıf öğrencisiydim; 1972’de. O yıl okulumuza yeni atanan genç bir öğretmen girmişti; Türkçe dersimize. İnce uzun boylu, düzgün giyimli, güzel konuşan, güler yüzlü bir öğretmen… Bazıları gibi, bir yanlışımızı görse hemen kızıp bağırmıyordu. Tokat atıp hakaret etmediği gibi saçımızı, kulağımızı da çekmiyor; nerdeyse her derste güzel bir şiir de okuyordu bize.
Çantasında ders dışı kitaplar, dergiler, gazeteler… Bunlardan seçip beğendiklerini bizimle paylaşmaktan zevk duyuyordu. Soru sormamızı, bir şeye evet ya da hayır demeden önce biraz düşünmemizi, düşündüğümüzü korkmadan, bağırıp çağırmadan ve kimseyi aşağılamadan söylememizi istiyordu. Ayrıca öykü, roman gibi kitaplar okumamız, duygu ve düşüncelerimizi yazmamız için yüreklendiriyordu bizi.
Ne güzel ki, üçüncü sınıfta yine o giriyordu Türkçe dersimize. Sonbaharı ortalamış, kışa yaklaşmıştık iyice. Önceki yıl bekâr olan öğretmenimiz, ders yılı başında sade bir nikâh töreniyle evlenmişti; kız meslek lisesi öğretmeni güzel bir hanımla.
Bir hafta sonu Cağaloğlu’nda kitapçıları dolaşıp dönerken Milli Türk Talebe Birliği binasının kapısında “Liseler Arası Şiir Okuma Yarışması” diye bir ilan görür. Dikkatle okur. Bir hafta sonra o binadaki salonda yapılacakmış yarışma. Pazartesi derse girmeden önce okul müdürümüz Kâzım Yedekçioğlu’nun odasında alır soluğu. Haberi verip, “Biz de katılalım müdür bey!” der.
“Bu duyuru, Milli Eğitim Müdürlüğünce bir ay önce bildirildi bize. Ama ben size duyurmadım.” deyice müdürümüz: