Güneye açılan tepelerin birinde, “gizli mağara” duymuştuk. Gizli mağara, büyük ve eski kavimlere koruma görevi yapıyormuş. Kulaktan dolma bilgileri yerinde doğrulamak üzere yarın erkenden, mağaraya gideceğiz.
Yaz sıcağını arkada bırakmak için bir an önce, ormana kavuşmak istedik. Ormanın kıyısında suyun çamur haline getirdiği bataktan geçip ormana girdik.
Arif, gizli mağara için suyu takip edin demişlerdi, dedi.
Sabri, batağa akan, suyun yanından yukarıya çıkalım, çamura bulaşmayalım, dedi.
Sudan yukarı insanların çıktığına dair hiçbir iz yoktu. Bir dalın ucu kırılır, orman gülü çamurlu olur, öyle bir belirti bile yoktu. Bu arada Selim, güneyden katılacak arkadaşlar gibi bizim de güneyden çıkmış olsak daha rahat ve tez zamanda mağaraya ulaşırdık. Ormanın şartları bu kadar çetin değildi.
Ormanda ilerlememize orman gülü ve çalı bitkiler engel oluyordu. Her biri kendine has özelliğiyle önümüze çıkıyordu. Bacak kaslarımız, şimdiden yorulmaya başladı. Kasılma eğrisi herhalde sıklaştı. Kramp belirtileri baş gösterdi.
Ormanın yeşilliği ve güzel kokusu bizleri mest etti. Böyle desenli bir canlılık, az bulunur. Her soluktaki oksijen oranı, güne bedel. Doğu yönündeki bulutlar, ufuktan yayılan ışıklarla, renkleniyordu.
Arif; bulutlarda bir hareketlilik olsa da yağmur havası görülmüyor. Çünkü dağdan gelen esinti, nem taşımıyor ve tepelere sis gelmedi.
Sabri, çantamızda yağmurluklarımız ne güne duruyor. Onun için yağmur yağsa da fark etmez. Mağaraya çıkmayı kafaya koyduk, dedi.
Sesimizi duyan yabanilerin gürültüyle kaçtıklarını duyduk. Sesleri vadiye yöneldiklerini gösteriyordu. Sabri, “domuz sürüsü,” dedi.
Dallar arasından bize ulaşan güneş, yakıcı etkisini gösteriyordu. Kaslarımız adımlarımızın kontrolünü kaybetmeye başladı. Önümüzdeki büyük çam ağacının, dibinde oturduk. Arif, yorulduk, acıkma daha sonra gelir, dedi. Çünkü sırt çantalarımız gittikçe ağırlaşıyordu.
Selim’in yabanilerin kaçtıkları yeri görme, teklifi kabul görmedi. Bir an önce mağaraya çıkmalıydık. Arif, dört saattir ormandan çıkamadık. Ayaklarımı atacak dermen bulamıyorum, dedi. Bir de dağcı olacaksın, bu kadar güçsüzlük nereden kaynaklanıyor, diye sitem ettik.
Sabri güneyden çıkan; Ali ile Mustafa mağaraya varmışlardır. Ali mağarayı iyi bilir. Bizi bilgilendirir. Her tarafını gezdirir. Girişinde ateş yakıp iki gece kalıp eğleniyorlarmış.
Takvim yaprağını bugüne çevirdik. Şansımıza hava yağmursuz ve bunaltıcı değil. Sabri biraz batıya yönelip oradan çıkacağını söyledi. Kabul ettik ve ıslıkla haberleşelim, dedim.
Orman bizi büyülemişti. Ağaçların büyüklüğü, sık olması ve uzayı yakalamaya çalışması inanılmazdı. Bazı çam ağaçlarının gövdesinden sakız alıyoruz. Ağaçların arasından rüzgâr ıslık öttürmeye başladı. Yamaçtan epeyce yukarı çıktığımızı seri rüzgârdan anlıyoruz.
Dala takılan pantolonum yırtıldı. İlk oldu, hemen Sabri mağarada dikeriz, dedi. Batı yönünde inek zili duyduk. Mağara için bildiklerimizi tekrarlıyoruz. Ağaçların arkasında bir daha çok ışık alan bir boşluk gördük. Kayaların önüne çıktık ve Mağara diye bağırdık.
Islık ve mağara sesleri birbirine karıştı. Mağaranın girişi iki kapı genişliğinde. İçerisi büyük. Çantalarımızı bıraktık. İleri doğru yürüdük. El fenerimizle yolumuzu bulduk. Bir süre sonra güney kapısına vardık. Güney taraf daha sıcak ve bunaltıcıydı. Arkadaşlara seslendik ve az sonra yanımıza geldiler.
Kayalardan çıkan suyun yanında yemek yedik. Sudan üç yudum alamıyorsun.
Ali, bize mağarayı gezdirdi. Dar yerlerden geçtik ve oda gibi yerleri gördük. Eski çağlarda gizlenmek için mağaraya gelir ve korunurlarmış. Arif, burası bir köyü alır, dedi.
Mağara, kuzey güney yönlü giriş ve çıkışlarıyla kaçmaya da kolaylık sağlıyordu.
Hasan TANRIVERDİ























