Eminönü’nden Kadıköy’e giden geminin her zamanki gibi üst katına çıktım. Salonda uzun koltuğa oturup direğe yaslandım. Dışarıda rüzgârın etkisinde kalmak istemedim.
Yolcular baharın güzelliğini de hissederek dış kısımları ve daha çok ilk katı tercih ettiler.
Kayıklar da bayraklarla, yolcuları gezdiriyorlardı. Akşama kadar kayıkta gezeceksin, güneşin batışını gözleme zevkine erişecek ve mutlu olacaksın. Gemi yol almaya başladı ve öğrencilerin türküleri çaldı kulağıma. Yıllar öncesine gittim. Çapa Yüksek Öğretmen Okulu hazırlık sınıfında Büyükada’ya gidiyorduk. Türkü ve şarkılarla eğleniyorduk. Boğaza, Gülhane parkına ve Topkapı sarayına baktım. Öğretmenimiz boğazı ve halicin o zamanki güzelliğini anlatmıştı.
Önümüzden Karadeniz tarafına devasa bir kuru yük gemisi geçiyordu. Gemiyi görünce hayallerimden çıktım. Geminin devasa büyüklüğüne şaşırdım. Hemen arkasından geçecektik. Belki de kaptan gemiye çok yaklaşmıştı. Devasa gemiye çok yaklaşmamızdan irkildim.
Devasa gemi geçti ve biz de hemen arkasına daldık. Fakat büyük bir dalga, bizim gemiye çarpmasıyla sarsıldık. Dalganın çarpması büyük gürültü koparttı. Su kütlesi üst katın salonuna girmedi. Diğer her tarafı su içerisinde bıraktı.
Üst kattaki oturduğum yerden şiddetli bir şekilde sarsıldım. İnsanlar çığlık çığlığa kaldı. Dışardakiler, alt kattakiler, su içinde yüzmeye başladılar. Gemi her iki yana yattı ve kalktı. İkinci dalga gelene kadar, oluşan vadiden geçtik.
Yüzüm kül rengine dönüştü, içten titredim. Çok huzursuz oldum. İyi ki alt katı görmedim, insanlar su içinde yüzer vaziyette çırpınıyormuş. Kara bir gölge düştü üzerimize, güneş kayboldu. Soğuk çıktı ve üşüdük. Kır çiçeklerini aradım, hayalimde fakat bir türlü çiçeklere rastlamadım.
Her kötülüğün bir iyi yanı vardır, derdi babaannem. Bu kötülüğün iyi yanını Eminönü rıhtımına kadar düşündüm ve bir türlü bulamadım.
“Akıl insanın külahında bir çividir. Yumruk yemeden kafasının içine girmez,” Der atasözü. Bu olayla kaptan bir değil iki yumruk yemiştir. İnsan o devasa gemiye yanaşır mı? O kadar insan suyla yüzer durumda kalmış.
“Güler misin? Ağlar mısın? Duygusuna kapıldım.
Dışarı çıktım ve otobüse yetişmek için koştum. Oturdum, çevre renklendi ve güneş ısıttı.