Her sabah arkadaşımla okula erken gelip bir şeyler atıştırırız. O getirir, ben getiririm. Güne mutlu başlamak bu kadar basit bizim için…
Bir telaşla çıktım evden. Baktım hazırladıklarım evde kalmış. Arkadaşımı aradım. Dedim “Beni bekle, ben sıkmacıya uğrayacağım.”
Okulun yakınındaki sıkmacıya gittim. İki kadın durmaksızın yufka açıyor. Daha genç biri de, sacın başında yufkaları pişiriyor. Dedim “Biz bir tepsiyi açınca kollarımız ağrıyor.”
Kadınlardan biri, “Artık her oklavaya değdiğinde, ayalarım acıyor. Hiç kolay değil!”
Ben o otantik görüntünün sadece romantik tarafını görmüşüm bugüne kadar. Üzüldüm. Ayrıca olayların arkasına bakamadığım için bir güzel kızdım kendime…
Elimde paketim, okula doğru yürüdüm. Biri geliyordu karşıdan. Kısa bir an göz göze geldik. Tanır gibi oldum bakışlarını. Ama hepimizde olur. Oturtamayız tam olarak, sonra da birine benzettim galiba deriz…
Bu sefer öyle olmadı. İki adım attıktan sonra arkamdan seslendi.
-Ümmühan Hocam!
Döndüm. İyice baktım. Biz öğretmenler en çok bakışlarından tanırız çocuklarımızı.
-Sevgi!…
-Evet hocam, benim.
Kısa ayak üstü, belki iki dakika konuştuk. Evlenmiş. Bir çocuğu olmuş. Resmini gösterdi. Kendisi bilindik market zincirlerinin birinde çalışıyormuş. Ben sormadan ‘mutluyum’, dedi… Biraz daha anlattı. Nerede oturduğunu, eşinin ne iş yaptığını söyledi.
Ayrılmadan “Ben de çok yaşlanmışım değil mi?” dedim. “Yok hocam her zamanki gibi çok güzelsiniz.” İkimiz de o kısa ana yoğun duygular sıkıştırdık ve ayrıldık…
On sekiz yıl önceymiş. O zaman da sevgiyle bakan gözleri vardı, şimdi de var…
Ben ona ne yaşattım, hangi izleri bıraktım, bilemem. Ama o, neden bilmem, göz yaşlarımı boğazıma düğümledi… Gittim o günlere… İki ayağımın bir pabuca girdiği ama enerjik olduğum zamanlara… Ben o çocuklar için çalışırken gizliden gizliye kız çocuklarını okutmayacaklarını düşünür, üzülürdüm. Çünkü o bölgedekiler genel olarak kız çocuklarını ikinci sınıf olarak görürlerdi… Şimdi her birinden ayakları üzerinde duran kadınlar olduğu haberini aldığımda kalbim mutlulukla dolar…
Mutlulukla dolması gereken kalbim bu kez dolmadı… Bilmiyorum, bana hıçkırarak ağlama hissi yaratan, küçük masum bir çocuktan hayatın yükünü omuzlamış bir kadına dönüşmüş olan öğrencim mi, yoksa on sekiz yıl öncesine gidip özlediğim kendim mi?
Öyle işte, sessizce geçip gidiyoruz bu hayattan…






















