İstanbul’u bir renkle anlatacak olsanız seçiminiz ne olurdu? Mavi, lila, sarı, beyaz, mor, yeşil… Herkes kendine göre bir sebepten dolayı renk tercih edecektir.
Kendimce bu soruya yanıt ararken birkaç yıl önce dolaşıma çıkacak yeni İETT otobüslerinin rengini tespit için İBB’nin şehrin paydaşları olan İstanbullulara yönelttiği soru geldi aklıma: “Size hizmet verecek otobüslerin ne renk olmasını istersiniz?” Elektronik ankette sonuç: “Erguvan Rengi” olarak tespit edildi. Yerel yönetim anket sonucuna saygı gösterdi ve otobüsler erguvan rengi oldu. O gün bu gündür ne zaman o otobüsleri görsem şunu derim: “İstanbul’un rengi erguvandır.” Erguvan bir çiçek olduğuna göre “İstanbul’un çiçeği de kokusu da erguvandır” desek birçok kişinin aklından geçen dile gelmiş olur.
İstanbul’u ayrı bir yere konumlandırarak başlayan “Şehir Kokusu” isimli kitabında Mehmet Mazak bu konuya değinmiştir. Yazar dünyanın birçok yerindeki şehirden bahsetse de gönlünün sultanı İstanbul’dur. Nereye gitse hangi şehri görse yine İstanbul’dur rüyası. Erguvan ve ıhlamur kokan İstanbul…
İstanbul O’nun için gökkuşağının bütün renklerini, inançları, medeniyetleri barındıran aromatik bir kokuya sahiptir. Çarpık kentleşmiş, gökdelenlerle dolmuş, güç, iktidar, rant ve para kokan semtlerine rağmen bu aromatik koku bir mıknatıs gibi çeker kendisine Mazak’ı. Kendisi gibi İstanbul’a sevdalananlarıysa satırlarında anar, yad eder. Samiha Ayverdi, Edmondo Amicis, Amadeo Preziosi, Yahya Kemal Beyatlı gibi…(sy:18-19-21)
“Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafiften soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu,
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya.”
dizlerinin sahibi Turgut Uyar’ı anmazsak bu yazı eksik kalır.





















