439 Memleketimden İnsan Manzaraları
Eğmez Yere Başını, Yaradan’ın Çocukları
ister yedi ister yetmiş yaşında koca dağlar baş eğiyor hedefine kilitlenmiş insanın karşısında. H.E.
“Sevginin yenemeyeceği güç yoktur” denir. Neden böyle demişler, bilmem ki! Oysa “Kinin, nefretin, düşmanlığın yenemeyeceği güç yoktur” denmesi gerekmez miydi?
Nedir ki sevgi dediğiniz şey? Gücü ne olabilir ki onun; kini, nefreti, düşmanı ve düşmanlığı yenebilsin! Değil mi ama?
İlk bakışta böylesine cılız görünüyorsa da sevginin gücü, bakış açımızı değiştirelim mi biraz? Sözgelişi gözle görülmeyecek kadar küçücük olan atomun gücüne ne diyeceğiz? Bir atom bombasının insan, hayvan, bitki gibi milyonlarca canlının yok olmasına neden olduğunu nasıl açıklayacağız?
Dünyadaki milyarlarca insanı olumsuz etkileyen salgın hastalıkların nedeni de çıplak gözle görülemeyecek kadar küçük mikroplar değil mi? Güçlü kuvvetli hangi dünya şampiyonu pehlivan güreşmeyi göze alabilir, o minicik mikroplarla?
Siz siz olun, sevginin gücünü küçümsemeyin sakın! Aradan yarım yüzyıl çoktan geçtiği halde Dicle İlköğretmen Okulu, Hasanoğlan Atatürk İlköğretmen Okulu, Kars/Arpaçay Ortaokulu, Keşan/Paşayiğit Ortaokulu, İstanbul/Vefa Poyraz Lisesi, Şişli Lisesi ve Bakırköy Merkez Lisesi’nden mezun yüzlerce öğretmen, müdür, müfettiş, avukat, hâkim, doktor, mühendis, profesör, iş adamı, yazar, ressam ve şair bu okullarda görev yapmış bir öğretmenlerini unutmayıp, “Sevgili Öğretmenim” diye başlayıp güzel haberler vererek mutlu ediyorlarsa onu, sevginin gücüdür bu işte!
Candan gönülden sevmeseydi o öğretmen onları, mümkün olabilir miydi bu? Bir insan nasıl elini kaldırır, nasıl kötü söz söyler sevdiği öğrencilerine?
Aslen rahip bir din adamı olan Rus yazarı Grigoriy Petrov da kendi ülkesi Rusya kadar Finlandiya’yı ve Finlileri de çok sever. Yıllar içinde Finlandiya’nın birçok yerini ziyaret eder. Yılın dört mevsimi gezer dolaşır. Zengin ticaret merkezlerine de gider, yolu sokağı olmayan yoksul, uzak dağ ve orman köylerine de… Finlilerin hayatını her bakımdan görüp inceler. İş günlerine de tanıklık eder, bayram ve eğlencelerine de…
Bunlarla yetinmeyip müziğini, edebiyatını, tiyatrosunu, resim ve heykel sanatını, mimarisini de inceler. Ve “İtiraf edeyim ki her birine hayran kaldım” demekten de çekinmez. Ayrıca:
“Finlandiya’yı her ziyaret edişimde bu sessiz, görünüşte mazlum ama çalışkan ve dayanıklı, küçük kuzeyli halka gitgide daha fazla saygı duydum; onları takdir ettim ve sevdim” demeyi de ihmal etmez.
2 / 2
Bir gün Finli yazar Linnaskoski’nin bir eserinin sahnelendiği tiyatroya gider. Koltuğuna yerleşirken afişte “Âdem, Havva, Hâbil, Kâbil” adlarını görmesin mi? Biraz sonra sahnede dinle ilgili bilinen birçok uyduruk öykünün sergileneceğini düşünerek içi sıkılır. Ancak bambaşka şeylerin anlatıldığını görünce sevinir, mutlu olur.
Oyundaki Kâbil, insanlara daha iyi bir gelecek sunmak için bütün dünyaya karşı mücadele etmeye hazır bir kahramandır çünkü. Yerin titrediği, göklerin kükrediği, yeryüzünün yıldırımlarla aydınlandığı anlarda herkes dehşet içinde “Allah Allah” diyerek yerlere kapaklanırken, bir tek Kâbil, meydan okurcasına ayakta ve başı dik durur. Hâbil’e, kız kardeşlerine, dahası anne ve babasına bile şöyle seslenir:
“Siz küçük ve zavallı toprak solucanları! Yapabildiğiniz sadece sürünmek ve titremek. Korkunun çocukları olduğunuzdan dini de sonsuz korku, sonsuz titreme, sonsuz şikâyeteler ve iniltiler, sonsuz yalvarma olarak algılıyorsunuz. Yaradan’ın çocukları olsaydınız kendi yaşamınızı yaratır, büyür, göklere uzardınız; asla kapaklanmaz, başınızı yere eğmezdiniz.”
Finli tiyatro yazarının Kâbil’e söylettiği bu çok önemli sözleri bir daha okuyup üzerinde epeyce bir düşünmemiz gerekmez mi? Yazar Petrov’un kaleminden bir bölüm daha vermek isterim size:
“Kâbil rüyalar görür. Geleceğe dair hayaller… Medeniyetin zaferini görür rüyasında. Vakur, mağrur, güçlü ve yıkılmaz. Her şeye hazırdır. Doğanın tüm güçlerine meydan okur. Hayatı sonsuz bir mücadele olarak görür ve öyle kabul eder. Hem doğanın ilkel kuvvetlerine hem de kendi içindeki ilkel dürtülere karşı bir mücadele…
Tanrıyı ve dini korkulu bir kölelik ya da aydınlık bir yönetici güç olarak anlama üzerine Hâbil’le şiddetli bir tartışmaya girişirler.”(*)
Görüldüğü gibi gerçekte aslen bir din adamı olan yazar Petrov, hiçbir konuya din açısından bakmaz. “Benim dinim iyi ve yüce, senin dinin kötü ve cüce” demez.
Gel de saygı duyma şimdi bu insana!
Gel de sevme şimdi bu Rus yazarı!
_______________________________________________________
(*) Beyaz Zambaklar Ülkesinde, Eksiksiz Tam Metin, “Atatürk’ün okulların müfredatına konulmasını istediği kitap”, Grigoriy Petrov, Çeviren: Nilüfer Denissova, Koridor Yayıncılık, İstanbul, 2023
Hüseyin ERKAN