Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Bu gün geçmiş bir tarihte ama sanki bu günleri işaret etmiş blogspot web sayfamızdan var olan sesin hükmüyle yazılmış bir yazıyı alarak geldim huzura…
DÜN/BUGÜN/YARIN
Bir nehirde bir kez yıkanılır” diyen filozofun sözünü bir başkası şöyle karşılıyor, “Yok hayır! Bir kez bile yıkanamazsın.”
Oysa akıp giden insandır, insanın hayatıdır.
Ne ilginçtir ki Kur’ân sûrelerinden birisi insan-zaman ilişkisini adeta özdeşleştirmiştir. Bilindiği gibi Kur’ân’da bazı sûrelerin birden fazla ismi vardır. Bunlardan birisi de İnsan Sûresidir. Kûr’ân’ın 76. sûresi olan İnsan Sûresi’nin diğer ismi ise Dehr’dir yani zaman. Zaman, hayatın süresi, insanın varlık alanı, hâkimiyetinin, kazancının ve faydalı olmasının sahasıdır
Dün nasıl oldu birçoğumuz unutmuşuzdur bile. Yarın bugünden belki farklı olacak ama o kadar da farklı olmayacak.
Bakın konuyu ne güzel anlatmış Hz. Ali şu sözlerle:
“Ey insan; Senin için dün geçmiştir. Bir daha geri gelmez.
Yarın ise kesin değildir.
O halde dem bu demdir…
İçinde bulunduğun anı iyi değerlendir!..”
Hz. Ali (R.A.)
Hz. Mevla:
“Güneşi bulan mumu ne yapsın? Ey güneşler güneşi! Ey nurlar nuru! Bir küçük tecellin bile neler yapmaya kâdirdir Senin.”
Kendini bile sevmeyen insanın, şükür ki onu seven bir Rabbi var.
Ümidini yitirme ey insanoğlu, işte böyle Sevgili bir Rabbin var!..
Birdir Allah, yektir Allah, tektir Allah… Lâ ilâhe illallah… “Her şeyde bir birlik var. Birlik ise Bir’i gösterir.”
Demiş (Mektubat, 225) de…
“Bu mülk, bu varlık kimin?” “Allah’ın (cc)”
“Bu dünya kimin?” “Allah’ın (cc)”
“Biz kimin misafiriyiz? “Allah’ın (cc)”
Birdir Allah, yektir Allah, tektir Allah… Lâ ilâhe illallah…
Lâ ilâhe illallah…
Allah diyen aldanmaz. Allah diyen mahrum olmaz.
Allah diyen yolda kalmaz. Allah diyen diller kurumaz.
Her işinde bin bir hikmet var; Allah, bağına göre kış verir, dağına göre kar. Allah her şeyi görür, Allah her şeyi bilir, Allah her sesi işitir.
Ne güzel der Yûnus Emre:
“Ben gelmedim dâvâ için,
Benim işim sevi için…
Dost’un evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim!..”
Gönlün ağzı, dili yoktur ama gönül Rabbini bilir.
Gönül Rabbini sever. Ne kaybettinse orda ara. Kalbinde, gönlünde ara. Arayan bulur. Arayan gönül, Rabbini bulur. Allah’ı gönülden seven güzel olur. Gönül işte o zaman gönül olur.
Gönülden sevdi mi insan, ‘Allah’ dedi mi bir kez lisan, gerisini geç, sorma…
Gönül bir kez sevdi mi, bir kez ‘Allah’ dedi mi, ötesini geç, sorma. Uzaklara gidip boşuna arama. Gir gönlüne bak, neler var?… Ne arıyorsan orda var. Baharında, yazında, semânın yıldızında, iplik iplik dokunmuş her nakşında Senin ismin, Senin tecellin var.
Gönül bir ayine-i Samed’dir. Allah’ı arıyorsan orda ara, gönül içre ara.
Ne güzel diyor Necip Fazıl Kısakürek:
“Yön yön sarılmışım ne yana baksam;
Sarılan olur da, saran olmaz mı?
Kim bu yüzü çizen sanatkâr ressam;
Geçip de aynaya soran olmaz mı?”…
Geçip de aynaya bakıp soran var mı?
Her nereye bakarsan kendi yüzündür. Kimde ne görürsen kendi özündür…
Kudretin aynaları çok… İnsan küçük, dünya büyük bir ayna… Her birindeki tecelli bir başka…
Aynalar gerçeği söylüyor, aynalarla yüzleşmeye var mısınız? Aynalar konuşuyor, aynaları dinlemeye, aynalara bakmaya cesaretiniz var mı? Geçip de aynaya soran var mı?..
Diyor musun yoksa?..
‘Ya Rab aynaya bakacak yüzüm yok, cesaretim yok, çünkü aynalar konuşuyor.
Her şeyi söylüyor bir bir: “Boşa gecen günlere yanmanın faydası yok, şimdi tövbe ve istiğfar etmenin vaktidir.” diyor. Aynalara bakmaya korkuyorum çünkü aynalarda görüneni sevemiyorum.
Ama aynalar konuşuyor: “Sen kendini bile sevmezken, seni bir sevenin var, unutma.” diyor, “Suretlere bakıp takılma.” diyor.
“Evet evet, sen kendini sevmesen de, sen kendine kıysan ve kendini harcasan da seni bir seven, sana kıyamayan, harcanmana razı olmayan biri var. O seni öyle seviyor işte. Sen kendine tahammül edemesen de, sana tahammül eden en güzel bir sabır sahibi olan Rabbin var.”
“Yoklayın kalbinizi; Allah için sevmenin, Allah için çalışmanın ve Allah için yaşamanın neresindesiniz?..
O büyük yolculuğa ve büyük mahkemeye ne kadar hazırsınız?.. “
“Öyleyse aynalardaki suretinin, eskiyen bedeninin şekline üzülme, geç kalmış sayılmazsın bu ticarette. Alış verişini yapmak için yine bir fırsat, yine bir çare var. Emaneti sahibine sat.” diyor…
‘Bir psikolog: “Kendi kalbine bakmayanın hayatı bulanıktır.” diyor ve ekliyor: “Kendi yüreğine bakabilme cesaretini gösterenler, gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur; içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder.”
Ben de öyle yapıyorum, içime bakıyorum, aynalarda kendimi keşfe çalışıyorum. Hayatımı inceliyorum sayfa sayfa.
Çünkü “İncelenmemiş bir hayat yaşamaya değmez.” diyor bilge bir zat.
Ben de öyle yapıyorum. Aynaya bakıyorum, sorular soruyorum.’
Ve diyorum ki aynalara:
“Kimler geldi, kimler geçti şu köhne dünyadan. Her biri bu aynaya baktı da geçti. Kimi elinde dolu bir tasla, kimi başucunda bir taşla geçti bu dünyadan. Kimi de malını değil, adını bile götüremedi. Her şey burada kaldı, çünkü mülk senindi. Âkil olana yakışan, suretlere takılmamaktı. Bilen öyle yaptı, bilmeyen bu yolda şaştı. Bazen taşkınlık yaptı, haddi aştı. Bu beden, kendinin sandı ve insan aldandı…
Nerde bir zamanlar o ışıldayan genç ve güzel yüzler? Şimdi eser yok hiçbirinden. Gençti, güzeldi, gül gibiydi hepsi. Ömürleri, güller kadar kısa sürdü…
Evet, “nasıl ki insan küçük bir âlemdir, yıkılmaktan kurtulamaz. Âlem dahi büyük bir insandır, o dahi ölümün pençesinden kurtulamaz. O da ölecek, sonra dirilecek veya yatıp sonra subh-u haşirle gözünü açacaktır.”( Risale-i Nur)
Şimdi ben de öyleyim. Dalından düştü düşecek ömür ağacımın son yaprakları. Başımı kaldırıp bakmaya cesaretim yok. Sahip olduğumu zannettiğim ve kıymetini bilemediğim bu elbisenin içindeyim.
Dar geliyor bedenime artık. Ruhum, eskimiş yuvasından çıkmaya hazırlanıyor. Belki de can atıyor. Emanetin mühleti bitmek üzeredir… Son yaprak dalından düşmek üzeredir… Kim bilir? Rabbinden başka…
O halde bu imtihan meydanı Kürey-i Arzda nasıl yaşadığın kadar, neyi nasıl sevdiğinde önemli…
Kıymet verdiğin senide kıymetlendiriyor mu?
Severken kendinden verebiliyor musun? Yoksa borç tahsili peşinde misin?
İçtenlik, en büyük sermayesidir insanın…
Az ya da çok değil, güzel sevin…
En sevdiğiniz şeyleri başkalarıyla paylaşmanın keyfine varın…
“Vermek almaktan daha büyük bir ihtiyaçtır asla unutma..!” Âl-i imran/92
İnsan der ki; “zaman geçtikçe sevdiklerimizden ayrılıyoruz.”
Ârif der ki; “zaman geçtikçe sevdiğime yaklaşıyorum.”
Ne Güzel Demiş!..
“Ölüm Hayatın bittiği nokta değil mezuniyettir.”
Sözleri güzel diyenler çok olmuş. Bakın Nazım ne demiş; “Eskimek ne güzel, eksilmedikçe…” diye…
Ama eksiliyoruz be ustam gittikçe eksiliyoruz bedenimizden her gün bir şeyler eksiliyor, yürüdüğümüz yol eksiliyor… Yolda beraber yürüdüklerimiz eksiliyor. İnsanlarımız eksiliyor…
Bir türlü huzurlu bir mutluluğu yakalayamıyoruz…
Aslında, ‘Bana sorarsanız tam bir mutluluk yoktur bu hayatta.
Yani nasıl desem!.. Herkesin kendine göre bir derdi vardır. Kime sorsan hep bir şeyler yarım, hep bir şeyler eksiktir…
Hani demiş ya adam; “kiminin ekmeği bayattır, kimininse pırlantası ufak.” Bana da sorarsan yarım bir battaniye gibidir hayat… Omuzlarına çekersin ayakların üşür, ayaklarına çekersin kolların üşür. Ne tarafa çekersen çek hep bir tarafın açıkta kalır üşürsün. Çünkü seni ısıtacak bir can bir nefes yoktur…
Yaralı hislerin keskin dilli ozanı, rahmetli bir şair duasıyla bitirelim var olan sesin hükmüyle yazan kalemin yazısını bu gün.
“…Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak…
Bir garip ağaç oldum aşk ülkesinde,
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak.
SANA geliyorum SANA
Dal budak…
Ne bir dürüm ekmek var heybemde.
Ne içecek suyum kana kana…
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazen yürüyerek, bazen koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak…
Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana.
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinle ıpıl ıpıl yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak…
Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mânâ.
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek için ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Yâ HAKK…”
— Abdurrahim Karakoç
Yine de dostlarım; her şeye rağmen, tüm olumsuzluklar inat yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın, gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol olsun…
Güne katılacak en güzel şey sevgidir diyerek sevgilerin en güzeli ile ‘Günleriniz hep aydınlık’ olsun ve mutluluk, hayır, sağlık, bereket ve huzur ve sevgi getirsin size ve sevdiklerinize…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve unutmayalım ki; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Savaşsız, afetsiz bir dünyada: Mutlu ve umutlu, acısız ve gözyaşsız hüzünlerin hiç yaşanmadığı günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün bir yerlerde, yeniden görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
https://kursunsabriomer.blogspot.com/2010/10/dunbugunyarn.html