Hayatta çoğu değerlerin üstünde görülen tek anlayış dostluktur. Gerçek dostluklar, anonim türkülerin lezzetinde olup, eskimezler, pörsümezler; hatta yıllandıkça daha da kıymet atfederler. Hele de vefâ, sadakat gibi unsurlar köklü olarak dostluklara sinmişse, gerçek dostlar birbirleri için en meşakkatli durumlara katlanırlar; ölümleri bile dostluklar adına düğün, bayram sayarlar.
İnsanların dünyada; sırtlarını dayayacakları, iyi günde, kötü günde bir arada olacakları, en önemli sırlarını ortak kader olarak görecekleri hiç değilse birkaç dosta ihtiyaçları vardır. Hayatta ana, baba, kardeş ve eşlerin mutlaka ayrı yerleri vardır, ama dostlar ve dostluklar apayrı bir konumdadır.
İnsanların onlarca arkadaşları olur; cemiyet planında onlarla birçok şey paylaşılır; yenilir, içilir, güzel günler geçirilir. Ama insanın dostu, bir, bilemedin iki tane olur. Arkadaşlarla paylaşılanlar beşer hükmünde kalırken, dostlarla paylaşılan değerlerin kadri kıymeti çok farklı kılınır.
Kaim dostlukların kurulması, bir kalenin temelinden burçlarına kadar konulan taşlara, kumlara, çimentolara benzer. Dostluk kalesinin her taşı konulduğunda, kumu ve çimentosu kale duvarlarına çalındığında, çok kaim bir yapı ortaya çıkar. Kalenin yapımı bittiğinde, burçlarında görklü bayraklar dalgalandığında o kalenin ufuklarında hiçbir zaman yalnızlık Bazen çok eski binalar görürsünüz, ahşap, harap binalar. Bunların üzerlerine yılların getirdiği bir takım doğal yükler sinmiş, hâliyle yıpranmışlardır. İlk bakıldığında kıymet hükmü yokmuş gibi görünseler de az bir tadilatla eski hallerini, heybet ve görkemlerini tekrar elde ederler; otantik hallerine tekrar kavuşurlar; anonim türkülerin güzelliğince kalıcı olurlar.
Dostluklar da bu ahşap binalar gibi, uzun yıllara dayalı bir takım sebeplerden dolayı, bazı hâllerde yıpranır; kaimlikleri yorgun düşer. Zaman zaman yıpranan, yorgunluğa bürünen dostlukların da onanması, tedavi edilmesi gerekir. Yani, dostluklara da bir takım tadilatlar gerekebilir. Ancak, burada şunu söylemek gerekir ki, yıpranan, yorgun düşen dostluklar zayıf kılınan, vefayla beslenmeyen dostluklardır. Ama gerçek dostluklar, yılların getirdiği bütün akametlere ve zorluklara rağmen ayakta kalmasını becerir, yıpranan boyutlarını kendisi tedavi eder.
Şimdiye kadar dostluk üzerine yazdığım ifâdeler, tamamen dostluk kalesinin zaviyesinde olanlar ve olması gerekenlerdir. İşte bu zaviyede bir ömür boyu, hatta ölünceye kadar dostluk kurallarını bihakkın işleten, dostluğu hayatın yürürlüğüne koyanları tanımışımdır. Fakat bunun yanında, dost gibi görünen, en ufak bir menfaat ilişkisinde dostlarını satanları da görmüşümdür. Demek ki, onların yürüttükleri dostluk; bırakınız dostluğu, arkadaşlık bile değilmiş…
Özellikle dünyanın çok garip değişimlerle uğradığı şu günlerde, değer kayıpları çukurlara düşmüş; dostlukların da dumura uğradığı görülmeye başlanmıştır. İçtimai ve sosyal nizâmın iç kalesini, iç dinamiğini dostluk ve arkadaşlık duyguları tesis ederken, eğer bu kutsî yapı günümüzde bozulmaya yüz tutmuşsa, toplumumuz çok kötü bir ahvâlin seyrine bürünmüş demektir.
Yazımızın başlığına bıraktığımız “Dostluklar mı kayboldu, hükümsüz mü dostluklar” ifâdesi, çağımızda bir gerçeğin teslimi içindir. Bütün kutsî değerlerin çağımız üzerinde hüküm fermâ olması; yıllardır özlediğimiz, yüreklerimizde dem tutmasını istediğimiz duygulardır. Bu duyguların bizlerin gönüllerinde vücut bulması, hasretlerimiz içindedir. Kavi dostlukların kaybolmaması, hükümsüz kılınmaması, ya da bir takım kutsî değerlerin üç-beş kuruşa satılmaması yüreklerin muhasebeye çekilmeleriyle mümkündür.
Çağın bütün soysuzluğuna, maddenin mânâya hâkimiyetine, ahde vefâsızlıklara rağmen; cemiyet nizâmımızın iç kalelerini yine, sevgi ve sadâkâtle örülmüş dostluklar oluşturacaktır. Gerçek dostluklar hükümsüz değildir; hiçbir zaman hükümsüz kılınmamalıdır. Bilinmelidir ki, öz-ülkelerin inşaları gerçek dost anlayışının fevkinde olanlarla ayağa kalkacaktır.
Celalettin kurt