Kâinattaki her varlık Yüce Allah tarafından belli bir düzen, gaye ve hikmete dayalı olarak yaratılmıştır.
İnsanın yeryüzündeki en temel vazifesi, varoluşunun gaye ve hikmetini idrak ederek buna uygun bir hayat sürdürmeye gayret etmelidir. Bu amaçla insan, Allah Teâlâ’ya samimiyetle bağlanıp iman ederek iyi, güzel ve sağlam işler yapmalı; hayatı boyunca adalet, iyilik ve merhamet gibi temel insanî değerlerden ayrılmamalıdır.
Hiçbir acının, hüznün ve meşakkatin olmadığı tek yer, ebedi mutluluk yurdu olan cennettir. Bu bakımdan dünyanın, insanın hiç üzülmediği, yorulmadığı, problemlerle karşılaşmadığı, sadece iyilik ve güzelliklerle dolu bir yer olduğu düşüncesi hayatın gerçekliğine uy-gun değildir.
İnsan yaşadıklarını doğru değerlendirmeli ve başına gelen hadiselerden de ibret almalıdır. Doğal afetlere maruz kaldığında ise dersler çıkarmalı, sorumluluklarını hatırlamalı, maddi ve manevi alanda yapması gerekenlere yönelinmelidir.
Dünya imtihanında başarılı olabilmenin yolu, bela ve musibetler karşısında serinkanlı tutum ve davranışlar sergilemekten geçer. Başına gelen sıkıntı ve ıstıraplara sabredip en güzel şekilde mücadele edenler, âhirette büyük bir mükâfata, ebedi bir huzur ve refaha kavuşacaklardır.
Musibetler karşısında sabretmek, hiçbir şey yapmadan sadece beklemek ve sıkıntılara çaresizce katlanmak değildir. Aksine sabırlı davranmak, başa gelen olay karşısında metanet göstermek ve isyana düşmeden olumsuz neticeleri gidermek için azim ve kararlılık göstermektir.
Bu gibi durumlarda yapılacak en önemli ve öncelikli şey, afetlerden zarar gören insanların maddi ve manevi yaralarının sarılması ve acılarının hafifletilmesi için elden gelen bütün gayretin sarf edilmesidir. Müslümanın başına gelen hadiseler karşısında metanet ve sabır göstermesi, ebedi nimetlere kavuşmasının da vesilesidir.
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’de çeşitli vesilelerle kullarını sınayacağını haber verirken, bu süreçleri Allah’a yönelerek sabır ve teslimiyetle karşılayanları şöyle müjdelemektedir: “İşte rablerinin lütufları ve rahmeti bunlar içindir” (el-Bakara, 2/155).
Doğal afet ve felaketlerde müminlere düşen görev, zor zamanları sabır ve metanetle karşılamak, dünyanın neresinde olursa olsun bela ve musibetlere maruz kalanlara yardım etmek için seferber olmak, afetlerin ortaya çıkardığı acıları azaltıp yaraları sarmaya gayret etmek ve bir daha bu tür afetlere maruz kalmamak için beşeri planda atılması gereken adımları atarak elden gelen her türlü tedbiri almaktır. Deprem felaketinden sonra sel felaketiyle de karşılaşan kardeşlerimize geçmiş olsun diyoruz. Rabbim her türlü felaketten ülkemizi- bizleri korusun !
(Kaynak: Din İşleri Yüksek Kurulu- Doğal Afetlere Karşı Nasıl Davranılmalı?)