Kitap yazmak zor iş.
Kitabın basımı da zordan zor iş. Tam bir arapsaçı. İşin yazmanı, uzmanı, azmanı, yamyamı, mafyası, deynekçisi, simsarı var.
Ha bir siyasi oluşuma ya da belediyelere yamanırsan iş kolay.
Ama dünyalara değişmem şu garip özgürlüğümü.
Sonra kitabı yazdın diyelim, yazan kitabında yazım yanlışları olmasın ister ve çabalar.
Tam hiç yanlışım yok derken Türk Dil Kurumu misal; ‘yeşil soğan ile kurusoğan’ ‘milletler arası ile uluslar arası’ birleşik isimlerini bi ayırır bi birleştirir, yazınız kusur dolar. Nafile gayret.
O halde neymiş ‘sürçilisan eyledikse affola’ lafı yazarken de konuşurken de boşuna söylenmemiş.
Eseri ya fırıldak çeviren bir yayınevi bin tane basar sizi dolandırır ya da kitabı sadece internet yoluyla alacağınız ve satışıyla hiç ilgilenmeyen bir yayınevi basar, sana da yaz yazabiliyorsan, sat satabiliyorsan der. ‘Yan ağla dön ağla
Aha ben gidiyom sen hemen ağla’
Eserin vücuda gelmesi kısmet olmuşsa artık, eseri okur yükseltecek ve yüceltecektir. Bir A4 fotokopi bile ücretsiz çekilmiyor. Bir ederi olacak elbet kitabın da.
Misal dünyanın en güzel boyalarını ve fırçalarını da verseniz mümkünü yok ben hiç resim yapamam. Kendin bilmek gerek.
Ama yazıyorum bir kaç satır, beğenip okuyan okur, okumayan kendi bilir, kalanlara selam olsun.
GÜNE SELAM
Gün yine doğdu bulutların arasından
Ben yine seni seçtim umutların arasından
Başım döner döner yine
Gözlerinin karasından
Hem korkarım hem ürkerim deliler gibi
Ayrılığın yarasından
Yarın ne getirir kimse bilmez, ergen merakımız yok gari fasülye falları attıracak, hem falcım da öldü, yok artık o zevki tattıracak, kahve falları hepten bitti.
Ağacımda serçeler ötmede şimdi, dünyanın bin pulunu bir pula sattıracak kadar güzel.
Aheyyyyyy
Esen kalın.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan 26.2.24
Ankara























