Sosyal bir yaraydı, karşı karşıya kaldığı. Haliyle yaşananlara üzülüyor ve çıkmaza giriyordu.
Rehber öğretmen olayla yakından ilgileniyordu. Problemin sosyal bir yara olduğunu hatta acı bir yara olduğunun farkındaydı. Bu yara öğrencisinin beden ve ruh sağlığına da yansımıştı. Öğretmen olayı, mantık ölçüsünde yorumlarken, ilgililerin de iç dünyasını sızlattığını biliyordu.
Öğretmen, öğrenciyle konuşurken, adeta şokları yaşıyordu. Öğrencinin iki senedir, evine gitmediğini, sokaklarda sabahladığını öğrenince şaşkınlığını gideremedi.
Öğrencinin sağlığının gün geçtikçe kötüye gittiğini fark etmişti. Güçlü bir iradeye sahipken, yaşantısının çöküntüye sürüklenmesine diyecek bir söz bulamıyordu.
Rehber olarak sevgi ve mutluluk dolu bir aile ortamını kaybetmenin korkusunu mu yaşıyor, karar veremiyordu. Öğrenci olarak hayallerinin esiri mi oluyordu. Aile bu durumu nasıl karşılıyordu.
Öğrencinin aile bağlarının çok kuvvetli olduğunu bilen rehber öğretmeni, sevgi boşluğu ona işkence oluyor kanaatindeydi. Öğrenci de bir aydır yönetici ve öğretmenlerinin gözlerini üzerinde olduğunun fark ediyordu.
Rehber öğretmen ile diyaloğu çok iyiydi. Fakat rehber öğretmen, öğrencinin bırakıp kaçma noktasında tereddüt ettiğinin farkındaydı. Müdüre verdiği raporunda olayın sinirsel olduğunu belirtiyordu.
Rehber öğretmenine uydurduğu mutluluk tablosuyla, gönlünden geçen değerler çatışıyor ve çıkmaza giriyordu. Düşüncesi yüksek okulu iken, hayallere dalmanın manası yoktu. Çelişki burada başlıyor ve yolunun engellerle dolu olduğu görülüyordu. Rehber öğretmen kendine göre, sinirsel durumunun, normal olmadığını sanıyorum, diyordu.
Öğrencideki sinirsel problem, gönül ferahlığını kısıtlamıyor, yalnız rahat düşünemiyor, geçmişin başarılarını gündemde tutuyordu. Her şeye rağmen, yaşantısını seviyor ve mutlu oluyordu. Bu konudaki mutluluğuna engel olana tepki vereceği açıktı.
Yapılan haksızlıkların etrafında döndüğünü sanıyor ve tepki gösteriyordu. Derin ve acı olaylar yüreğimi yaralıyor, diyordu. Problem, olayların odağına kendini koyduklarını zannediyordu.
Öğrencinin davranışlarındaki önemli bir kayıp da derslerin gündeminden çıkmış olmasıydı. Okul derslerinin yerini, bilgisayar almıştı.
Öğretmen onu ana ve babasına bırakıp döneceği sırada, öğrenci “Bir dakika” dedi ve öğretmene birçok olaylarından söz etti.
Öğretmen, çıkarken, apartmana girmekte olan bir beyefendi, öğretmene baktı ve yürüyeceği sırada durdu. Öğretmene döndü. İlgilendiğiniz için teşekkür ederim. Yalnız yakınlarında sinirsel bozukluk var. Bu bir soya çekim olabilir, dedi. Öğretmen ne diyeceğini bilemedi. Öğretmen “Yakınlarında var diye, çare aramak gerekmez mi? diye sordu. Böyle çalışkan temiz bir ailenin çocuğunu kayıp mı? edelim diye ikinci sorusunu ekledi.
Beyefendi memnun olduğunu belirtti ve yapabileceğim bir şey varsa hazırım, dedi.
Okul yönetimi tedavisine bakacak, dedi. Beyefendi ayrıldıktan sonra, “Yakınlarında sinirsel bozukluk,” sözü öğretmenin kafasına takıldı. Yine de beyefendinin, probleme acımasızca yaklaşımını eleştirdi. Fakat gerçeklerden de kaçınılmazdı. Öğrenci belli ki sinirsel bir arızaya yenik düşmüştü.
Öğretmen kararını vermişti. Öğrenciyi zamanın akışına yem etmeyecekti. Bugünden tezi yok hastaneye baş vuracaklardı. Yönetim ve aile birlikte hastaneye gittiler. Öğrenci eski başarılarını konuşup rahat etmesi isteniyordu.
Baş hekim ve nöroloji uzmanları elimizden geleni yapacağız ve sizleri de bilgilendireceğiz. Olay gelip geçici bir tutkunun eseridir, dediler. Öğrenci bu süre zarfında yere bakıp gülümsüyordu. Alnını sildi, annesi terledin mi? diye sordu. Öğrenci karanlıktan çıkacağım der gibi bakıyordu.
Doktor onu odasına aldığında, rehber öğretmen ile göz göze geldi ve diğer öğretmenlere el salladı. Rehber öğretmen bu davranışını iyiye yorumladı. Müdür bey ise; Kaybettim, yenildim ve beynim saçmalıkları bir türlü toparlayamıyor, dedi.
Ana ve baba da çare olabilecekler mi? diye içlerindeki patlamaları hayra yormaya çalışıyorlardı. İnşallah umutları boşa çıkmayacaktı.
Hasan TANRIVERDİ