1/6
“Sakın ha,
O resme dokunma!
O adam, işte halâ sevdiğim.
Onsuz rakı içemem de bilir misin?
Resimde gördüğünden daha güzeldir!
Biz ne rakılar içtik onunla…”
Pelin Onay
Bu güne kadar rakı üzerine okuduğum en güzel yazı…
“Puslu bir İstanbul akşamında, güneşi boğazda batırmaya ant içmiş yakamozların dansını izleyip kadehler tokuşturulurken yan masada memleket kurtarılıyorken avucumun içindeki buz gibi bardağa baktım da; ‘Ne menem bir şeysin sen’ dedim.
‘Bir içecek, sarıldığı gazete kâğıdına da, sakız kokulu beyaz keten örtüsü yayılmış masaya da, ete, ciğere, mezeye de maviye de bu kadar mı yakışır!
Neşeye de efkâra da yoldaştır. Ondan mı ki, geceye inat bembeyazdır. Bira gibi ayağa, çoluk çocuğa düşmemiştir, belli bir yaşanmışlığı, anıları, en basitinden hazırlanmış bir masası vardır rakının… Viski gibi boğazı yakmaz, süzülerek akar gider. Rakının silueti sevgilidir, kokusu yar, tadı can. Ne zaman bir efkâr bassa içi, ne zaman çıkamasak işin içinden, kafada deli sorular, bassa afakanlar, bir koşu meyhaneye gidilir. Oysa rakı, cevabı bulmak için değil, soruyu unutmak için içilir…
Lübnan’ın Arak’ı, Yunan’ın Uzo’su, İtalyan’ın Sambuca’sı, gaflet ve delalete düşüp alternatif olmaya çalışsalar da rakıya, hüzünlerini sulandırmadan sek içmeye çalışmış bir milletin evlatları buna izin vermemiş, korumuşlardır. Bu anason kokulu cesaret hapının sıvılaştırılmış halini, milli içkimiz olur kendileri;
son nefes verilene, son âşık ölene, son ümit tükenene kadar eğdirmeyiz başını öne… Düşündüm de rakı, dünyada çift bardakla içilen tek içki; ruhla beden gibi, iki sevgili, gece ve gündüz gibi. Yan yana durup birbirinin derdini dinlermişçesine, bir dudakta birleşip sevişircesine…
Rakı olmasaydı hayat olurdu yine belki ama şarkılar yetim, besteler öksüz kalırdı;
bir ihtimal daha olmazdı; senede bir gün bile… Dalgalansak da durulsak da, yine bütün meyhanelerini dolaşırdık İstanbul’un ama o tatlı huzuru bulamazdık Kalamış’ta mesela… Bir bekleyenimiz olmazdı ada sahillerinde, deniz ve mehtap sormazdı: Neredesin diye. Elbet bir gün kavuşacağız, desek de kavuşmak hayal olurdu, dönülmez akşamın ufkunda…
2/6
Derdi, gamı, tasayı unutturup dondurabilme özelliği de vardır bu rakının… Hatta işin ucunu umuda bağlayıp gökyüzüne salı verdirir alimallah… Bizzat yaşadım da oradan biliyorum. Geçenlerde bir rakı muhabbetinin ilerleyen saatlerinde;: ‘O iş imkânsız’ lafı çıkmış ağzımdan… ‘ Bak, imkânsızın içinde bile imkân var.’ dediler; ‘Etme !’ Ne diyeyim: Adam rakıyı icat etmiş, hala psikoloğa giden var: ‘Gitme!’ Yaaaa! Şöyle günahtır, böyle haramdır, acıdır, ağırdır muhabbetinden çıkıp keyifli bir masanın etrafında toplanıp rakıdan dem vurunca başka bir âlemin içinde buluyor insan kendini…
Çokça komik, bolca eğlenceli, esprili… ‘Üç rakı kapağı getirene pilot belgesi bedava.’ yazan bir kapıdan girip; ‘Garson, kapı getir, dışarı çıkıcam.’ a giden bir yolda sallanmadan yürüyebilirsen şanslısın. Unutma! Şarap yaşayanlar için, rakı ise hikâyesi yarım kalanlar içindir. Böyle zamanlarda, bir ‘büyüğe’ danışmak iyi gelir. Rakı içmek de adap gerektirir. Bir kiminle içtiğine dikkat edeceksin bir de kimin için içtiğine… Şarkı da önemli bak, Zeki Müren iyi gider mesela yanında… Derdini en iyi nağmeler anlar. Çünkü rakı yanındakiyle içilse de kadeh aklındakine kalkar!
Rakı seven adam, kalitelidir. Beyaz peynir tercih eder, kaşarla işi olmaz. Bir erkek için en büyük keyiflerden biridir dostla, ahbapla erkek erkeğe içmek tamam da sevdiği kadınla rakı içmek bir başkadır. Güzel kadın, içtikçe güzelleşir! Ondan derler ki; “Çirkin kadın yoktur, az rakı vardır.” Kadının içindeki beyazdır rakı, buğudur, dumandır. Ütüsüz kadınlardır rakı sevenler. Oysa şarap sevenler, ütülüdür.
3/6
Çantaları, ayakkabıları, kemerleri aynı renktir. Şöyle bir bakınca tastamamdırlar.
Oysa rakı sevenlerin üstleri başları değil, belki ama dertleri, kederleri tastamamdır. Bardağa atılmış üç-beş buz söndürmez yangınlarını… Alayına isyan etmez bu kadınlar.
Aksine kadehlerini, alayının şerefine kaldırırlar. Sen hiç ömründe bütün aşkını gözlerine yükleyip o gözlerle ruhuna dokunan bir kadınla rakı içtin mi? İçmedinse, rakı içen bir kadından daha güzel olan tek şeyin, o kadının seni sevmesi olduğunu bilemezsin!
Aynen dediğin gibi Aydın Boysan. Rakı sofrasına meze olmuş, yürek yangınlarının kibritle oynayıp kaçan faili de, büyük kahkahaların ardındaki nemli gözlerin sahibi de bir kadındır. Unutma: Rakı sofrasında kadın yoksa uğruna sofra kurulmuş bir kadın vardır…” Alıntı
Demli Bir Yazı…
“Zamansız aşkların kadını: Adım Leyla! Avunuyorum öylesine… Dolaşa dolaşa geliyorum. Yine burada, buralardayım. Kalbimin ağrıdığı yerde dönüp kendime: ‘Boş ver.’ diyorum, boş ver… Giden gitsin be Leyla! Sen yalnız bir aşk tomurcuğusun. Nasılsa gözyaşım da kutsandı. Zaman bir ilah gibi durdu karşımda. Söyle be Leyla Söyle!
Şimdi saat hangi ayrılığı giydi sırtına… Zamansız aşkların kadını: Adım Leyla! Söyle be sevda kimin yüreğinden düşüp yapışayım? Zamansız çalıyorsun ya
kapımı. “Söz ver bana! Bir ömür kalacağına açmayayım kapımı, bir daha ayrılıklara…” Gülfer Ceylan
4/6
Aziz Nesin, 11 yaşında hafızdı. Kuran’ı ezbere biliyordu ve sağlam bir din eğitimi almıştı. 1935’de Kuleli Askeri Lisesini, 1937’de Ankara’da Harp Okulunu bitirip asteğmen oldu. Üsteğmen rütbesindeyken “Görev ve yetkisini kötüye kullandığı” suçlamasıyla askerlikten uzaklaştırıldı… Çünkü ordu malzemesini ihtiyacı olan bir köylüye vermişti.
12 Ağustos 1947’de 10 ay ağır hapis ve 3 ay 10 gün de Bursa’da “Emniyet-i Umumiye Nezareti” altında bulundurulma cezasına çarptırıldı… Çok aç kaldı, hatta Bursa’ya sürgüne gönderildiğinde; geceleri çöp karıştırıp sebze, meyve bulmaya çalıştığı zamanlar bile oldu. Bir zaman geldi; dünyanın en çok kazanan yazarları arasına girdi. Hiç çalmadı, hiç arabası olmadı… Şehirde bir minibüs ya da bir belediye otobüsünde görebilirdiniz onu…
Yaşadığı süre içerisinde yüzlerce çocuğa; yeme, içme, barınma, giyinme, okuma vs. tüm ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde baktı… Yazdığı kitaplar sayesinde, devletten hiç destek almadan bir vakıf kurdu ve o vakıf halen devam etmektedir. Oğlunun gemisi ya da yalısı yoktur… Yetiştirdiği çocuklara hiç bir şekilde tacizde bulunmamıştır. Mezarı Vakfın bahçesindedir… Üstünde çocuklar oynasın diye yeri belli değildir… Ahlaken bitmiş insanların bu anlatılanları, anlama olasılığı da yoktur… Usta hikâyeci, şair ve çağdaş mizahın öncülerinden olan Aziz Nesin…
ANASON KOKULU ŞİİRLER
Yürürüm usludan, girerim bir meyhaneye
İçerde üç beş kişi, yalnızlık üç beş kişi
Bir kadeh rakı söylerim kendime
Bir kadeh rakı daha söylerim kendime
5/6
-Söyle be! Ne zamandır burada bu gemi
-Denizin değil hüznün üstünde.
Edip Cansever
Rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
Yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
Yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
Uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
Şükrü Erbaş
Sevdiğin yağmurlar iniyor kente
Ve balkonda senden konuşup
Rakı içiyoruz biz…
Okan Savcı
Sahil boyu yürüdüm sanki
Dudaklarıma takıldı bütün eski şarkılar
Fasıl muhabbetlerinde sabahlayan çocukluğumu hatırladım
Rakı kokan kahkahaları.
Pelin Onay
Kır saçlı görgülü adamlar
Akşam peynirle rakı içer
Dünyayı yorumlardı
Bazıları şiir bile yazardı.
Afşar Timuçin
6/6
Yalnızlık gibisi yok… Çevremizde bu kadar sahtelikler varken! Rakı, felekten bir gece çalmak için içilmez. Rakı, feleğin çaldığı geceler için içilir! Hem de afiyetle…























