Işıklandırılmış, caddeler dikkatini çekiyordu. Fakat insanların koşuşturması ve arabalar çekilecek cinsten değildi. Kahvehaneye giriyor ve köşeye sokuluyordu.
Çileli doğmak buna, denir. Rahatım yerinde dediğimde, yanımda biri bitiyor ve sıkıntı başlıyordu. Kimse kimsenin halinden anlamıyordu. Şehre gelişimin ikinci haftası, ne yapacağımı bilemiyorum. Bana göre, kaldırımda sürünüyorum.
Çileli başım, acıları çözemiyordu. Başımın dertli olacağı belliydi, çünkü kendim ettim, kendim buldum. Arazimi ekip biçiyordum. Karışan ve görüşenim yoktu. Ürettiğinin fazlasını satıyor ve geçimini sağlıyordum. Böyle bir ortamı bıraktı ve taşı toprağı değerli diye şehre geldi. Hiç akıl etmedi, taşını toprağa gömmüşler. Toprağı da saksılarda kalmış. Ayağına iki saksı bağlayıp karda hedikle yürürsün gibi gideceğini, ne bilecekti.
Bu durum çileli doğmak değil de nedir? Şehir işkenceden başka bir şey değildi. Bu bahar gitmeye karar vermişti. İsteyen bana uyar, sıkıntıdan çöktüm. Hiçbir konuya uygun değilim, beni açmıyor. Her şey ters, nasıl inandık ve kandırıldık. Şehrin dertleri içimin derinliklerinde yer buldu. İçten içe kavruluyorum.
“İnsanın kendine yaptığını cümle alem yapamaz,” derler. Çok doğru söylenmiş bir söz. Şehir engellerin yaşantımıza girdiği yer. Engelleri aşabilme başarısını gösteremiyorsun. Aşabilsem belki açılır da dertli başım, demezdim.
Çalışmadığım için sıkıntı ediyorsun, diyorlar. İnşaata, çalışmaya başladım. Altıncı kata tuğla taşıyorum. Öğleyin geçti, enerjim tükendi. Artık dizlerimin üzerine sürünmeye başladım. Bir günü tamamlamadan bittim. Akşam iş verenle konuşmadan bıraktım.
Çiçeklerin bakımını yapacaktım. Toprağını yabani otlardan ayıkladım. Gübresini, suyunu ve ilacını hallettim. Çiçeklerin başından ayrılmadım. Bu defa çalışanlar beni istemedi. Bizim de böyle çalışmamızı isterler diye, problem çıkardılar. Bende bıraktım.
Taş ocağına gittim. Kaya patlatılıyor ve parçaları kepçeye oradan da kamyona yükleniyor. Patlamalar tehlike saçıyor. Taş kurşun gibi kafamızın üstünden geçiyor. Her an kendini kollaman gerekiyordu.
Dönüş için gün sayıyorum. Hatta belediye, köyüne bırakıyormuş, dediler. Ege bölgesi yakın, cuma gününe yükleyeceklermiş.
Dertli başım demediğim gün, eşyalar yüklenmişti.
Hasan TANRIVERDİ






















