Çftçi, dağ rüzgârına tutulmuş, deniz gibi sakinliğini kaybetmişti. Zamanını gözetmeyen yağmur ise toprağın çatlamasına neden olmuştu.
Çiftçi, olumsuzluklara rağmen, “karpuz yılı” dediler ektik, dedi.
Karpuz adına, her türlü hizmeti yaptık, yalnız suyu bekledik, başımız havada kaldı. Bir türlü değişime girecek olan, bulutlar griden siyaha dönüşüp suyunu boşaltmadı. Kayboldu gitti.
Çiftçi kara sakalını sıvazladı ve çukurlaşmış gözleriyle gökyüzünde bir şeyler yakalamaya çalıştı. Yalın ayak toprağa bastı ve bir süre hareketsiz kaldı.
Tarlada mısır tohumlarının, çimlenmesi dikkatini çekmişti. Keşke mısır diyerek uyuz olmuştu. Komşusu da karpuz demişti. Bir daha onun sözüne asla inanmayacağım, dedi.
Kuyu suyu nereye yetecekti. Sonra soğuktu ve zararı oluyordu. Çiftçi, küreği attı ve eline değneğini aldı. Değneği sallayarak karpuz tarlasının içerisine girdi. Bir parça sulanmış olan yerde büyümenin bile doğru dürüst olmadığını gördü.
Söğütlerde kuşların ötüşünü dinledi. Telefonun çalmasından hoşlanmadı. Çünkü, amca oğlu arıyordu. Amca oğlu negatif tavırlarla, ters söylemlerde bulunurdu. Onun için sevmez mümkün olduğu kadar da kısa görüşürdü.
Telefonu kapadı. Siren sesi duydu ve ekip geliyordu. Yoksa köyde kaza mı oldu, dedi.
Çiftçinin, parmakları buruşmuş, ellerinin üzerinde arklar oluşmuştu. Değneği böceğe savurdu, böcek parçaları yere düştü. Bir haftadır yüzü gülmüyordu. Üç günü daha vardı. Çünkü yağmazsa karpuz tarlasını sökecekti. Çıkmaza girdiğini çok iyi anlıyordu.
Okuldan gelen, çocuğuna sevindi. Erken mi dağıldınız. Çocuk, öğretmen hastaymış, dedi. Çiftçi çocuğuna tekrar baktı ve yavrum çalışmalısın, görüyorsun karpuz tarlası da boşa çıktı. Masrafımızı bile karşılayamıyoruz, dedi.
Suyu az seven bir ürün ekmeliyiz. Gereğini yapacak ve boş durmayacağız, dedi.
Çocuk eve gitti ve annesine karpuz tarlasında olduğunu söyledi. Anne de yağmur yağmazsa işlerimiz fiyasko, dedi.
Baba, karpuz ağlattı, çocuğumuz okulun birincisi olsun ve aileyi güldürsün. Gece yağarsa gübre vuracağım. O zaman belki kurtarırız, dedi.
Çiftçi, kapı önünde bekledi ve kuşların ötüşüyle yattı. Gökyüzünde buluttan eser yoktu.
Hasan TANRIVERDİ























