Biliyorum, bu söylemlerim de yine, davulcu kabahati misali bunca hengâmenin arasında kaynayıp gidecek. Ama olsun!… Biz eğitimciler, belki bir kulak veren bulunur umudumuzu yitirmeden yaparız uyarılarımızı,dökeriz eteğimizdeki taşları.
Keşke bu ülkenin içine düşürüldüğü açmazları vatandaşlar kadar görüp tepki koyabilseydiniz. Keşke o duyarlı vatandaşların, o bilgi ve fikir sahibi aydınların uyarılarına kulak verseydiniz!. Keşke; gereğini hakkıyla ve zamanında yerine getirebilseydiniz de, bizlere de söz düşürmeseydiniz.
Ne yazık ki; olmuyor sayın yetkililer!. Olup bitenler açık açık gösteriyor ki; atı çalan yine Üsküdar’ı aşarken, yine seyirci, yine dizlerini dövenler olarak, y,ne yaya kalanlar bizler benziyoruz.
Umut olmazsa, umut sürmez. Umut bekleyenler umut olamayanların peşinden gelmez!. Bizler “Umudun kandili sönmesin yarı yolda!” diye tir tir titrerken, uğruna ömür tükettiğimiz kesimden umut olma adına yeterli gayret ve eylem gelmeyince, ister istemez sönüyor umudun kandili yarı yolda!.
Küsmüyoruz ama kahroluyoruz. Umudumuzun kandilini de şevkle yanık tutamıyoruz. Zira, “hah, bu sefer tamam, artık bardağı bu damla taşırır” dediğimiz durumlarda bile, saman alevinden daha fersiz birkaç söylemle gazımız alınıyor. Umudun nefesi de bir başka “bahara(!)” kadar kesiliyor.
Hele o Salı Konuşmaları. 45 dakikada, her şey oldu bitti gibi mi geliyor size ne?
Neleri mi görmek istiyoruz da göremiyoruz?
O kadar çok ki!… Geçmişten geleceğe hangisinden girelim söze!?… Sayıverelim ayaküstü üç-beş anesini:
* Deniz Baykal’ın, Tayip Erdoğan……..




















