İnsanları tanıdığımız kadarıyla çevresel olarak da değerlendiririz. Böylece kendilerine bir takım, anlamlar yükleriz. Yüklenen anlamlara göre, yaşanılanlara bakarak beraber olabiliriz.
İnsana yükleyip kazandırdığımız anlamların önemi değişken olmasıdır. Bu değişkenlik genişleyebilir. Genişlediğini bildiğimiz hâlde, özelliklerden bazılarını tam anlamadığımız ortaya çıkar. Demek ki insanları tanımıyoruz, deriz.
Çevresel özellikleri bilinen ortamda yaşayan güvenilen insanlara sorarız. Böylece duygularımızla algıladığımız bilgileri, doğrulamış oluruz.
Geçen zamanda, yeni bilgileri günümüze aktarırken, güven tazelemiş oluruz. İnsanlara mekanlarıyla yakınlık duyarız. Böylece toplumun içerisine biraz daha gireriz. İnsanlara olan yabancılığımız bir nebze de olsa ortadan kalkar. Bu durumdaki insanları daha rahat anlarız. Etkileşim yönüyle korumalı oluruz. Çevremizdeki insanları tanıdıkça, yabancılık azalır. Onlardan beklediğimiz bilgilere ulaşım şansımız artar.
Buna göre insanın çevresi değil kendisi evidir. Çünkü ev güvenli ve korunaklıdır. Ailenin yaşamını devam ettirdiği yerin önemi büyüktür. Buna rağmen aileler, bazı olaylardan dolayı sarsıntı geçirebilir.
Bazen ailelerin başından geçen olaylar bulanıklaşır ve kafa karışıklığı gerçekleşir. Bu durumda çevreyle bilgi iletişimi olmaz. Dedikodu mekanizması çalışır. Aile kendi içinde sorunlar yaşar. Problemini çözemez. Yardımda alamaz ve aile içi anlaşmazlıklar görülür. Aile içi kuşak çatışması ve anlaşmazlıklar artar.
Bu tür ailelerde, çevre ile beklentiler yerini bulmaz, karışık duygulara yaşanır. Aile içi tutarsız ve belirsiz bir yapı oluşur. Bu durumda gözle görülür bir değişim yaşanır. Çevreyle karşılaştırıldığında hızlı bir farklılaşma toplumda yer edinir. Tanıdıklarımız sanki başkalarıyla yer değiştirmiş gibi olurlar.
Aile içi uyumsuzlukta, bireylerin iş icabı ayrılması sonucu, küçülen sayı daha samimi bir ortam oluşturabilir. Fakat ilişkiler hassaslaşır. Ailenin çevreye bağı azalır. Buna rağmen hayatı paylaşanlar, çevre duyarsızlığını sürdürürler. Aileler arasında güvensizlik, alır başını gider. Bu zaman aileler, kendi içine kapanma zorunluluğu yaşar.
Zorunlu durumda bile bedenin, sağlıklı olması esastır. Onun için, insan bedeniyle barışık olmalıdır.
Böylece ruh ve bedeni formda tutmuş olursun.
Hasan TANRIVERDİ






















