İnsan olarak, Müslüman olarak bizim görevimiz kötülüklere karşı durmak ve toplumu uyandırmaktır. Ahlaksızlığa, zulme ve cehalete karşı toplumu uyandırma görevi insana verilmiştir.
Rivayete göre, Hz. Ebu Bekir (r.a), Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Ya Rasulellah! Kâfirlerle savaşmanın dışında bir cihat var mıdır?” Diye sordu. Peygamber Efendimiz (a.s) “Evet, ya Eba Bekir! Allah-u Zülcelal’in şehitlerden daha üstün dereceli öyle mücahitleri var ki bunlar sağdırlar, herkes gibi yer içerler ve insanların arasında gezinirler. Allah-u Zülcelâl, onlarla gökteki meleklere karşı övünür. Ümm-ü Seleme benim için nasıl süslenirse cennet de onlar için öyle süslenip hazırlanır, diye buyurdular.
Hz. Ebu Bekir (r.a.);”Ya Rasulellah! Bunlar kimlerdir? Diye sordu. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu; “ Bunlar, iyiliği emreden ve kötülüğü menedenler, Allah için seven, Allah için buğzedenlerdir. Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bu kimselerin cennetteki köşkleri, şehitlerinkinden daha yüksek olacaktır. Bu köşklerin her birinde; kimi yakut, kimi yeşil zümrütten olmak üzere, üçyüz kapı bulunacaktır. Her kapının önünde nur parlayacaktır. Bu kimseler, her biri, sırf eşinin gözlerinin içine bakan iri gözlü üç yüz bin huri ile evlenecektir. Kişi, bunlardan birine baksa; ‘İyiliği emredip kötülükten menetmeye çalıştığın filan günü hatırlıyor musun?’ diğerine dönse; ‘İyiliği emredip kötülükten menettiğin filan yeri hatırlıyor musun?’ diyecektir(ler).” (Yani, bunun için onlara bu huriler verilmiştir.)
Birçok ayette iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek namaz, zekat gibi ibadetlerle beraber veya önce zikrolunmuştur.
“Onlar ki, kendilerine yeryüzünde imkân (iktidar) verdiğimiz takdirde (gaflete dalmazlar ve) namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler ve kötülükten men’ ederler.”(Hac 41) “Bütün hayırlı işler hatta Allah yolunda cihad bile, iyiliğe çağırma ilkesine kıyasla, ağızdaki neme göre deniz gibidir” Hz. Ali (r.a)
İslam’ın bir neferi, İslam davasının bir eri olmak için samimiyet ve ihlas’la yaşamak ve yaşatmaya çalışmak çok önemlidir. Yaşamazsak yaşatamayız. Yaşatmaya çalışmak, samimiyetle anlatılanları yaşamanın sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir.
Musa’nın(a.s.) Firavuna, İbrahim’in (a.s.) Nemrut’a, Resulullah’ın (s.a.a.) Mekke müşrik sistemine karşı takındığı tavırlar tebliğ metodunun belirlenmesi için önemlidir. Aslolan ilahi nizamın kurulması için, Allah’ın (c.c.) indirdikleriyle hükmedecek bir devletin oluşturulması için zulme karşı dik durmaktır. Zira ” zalim sultan karşısında hakkı söylemek en büyük cihattır.”
İnsanları Allah için uyaranların ödülü, muhakkak ki cennettir ve kazançları sayılamayacak kadar çok, üstün faziletleri ile seçkinler üstü seçkinler derecesindedir.
İnsanları uyandırmaya çalışanların, güzel ahlak sahibi olma zorunlulukları olduğu gibi uyarılanların da kendilerine yapılan nasihati güzelce kabul etme zorunlulukları vardır. Madem ki Allah-u Zülcelal bize iyiliği emredip kötülükten menetmeyi emretmiştir, öyle ise bunu yapabilmek için birbirimize sevgi ve saygı ile muamele etmemiz lazımdır.
Toplumun uyandırılması, zulmün sona ermesi için çalışmak en büyük cihattır.
Unutmayalım ki: Bugün insanlık İslamın kurtarıcı tebliğine muhtaçtır. Türk İslam Medeniyetin uzanacağı kutlu eller insanlığın geleceğini aydınlatacaktır. Ahlaksızlığın ve zulmün kıskacındaki insan; Peygamber Efendimizin sunduğu ilahi mesaja muhtaç durumdadır. Bu mesajı çağın insanına sunma görevi de bugün bize düşüyor.






















