Boş verin imamın ordusunu siz imamın kayığına bakın. Bu öyle bir kayık ki, kimine saltanat kayığından güzel, kimine de Voyvoda kazığından beter. 4×4 Jeep gibi mübarek. Dört kollu. Kimilerinin ilk ve son defa bindiği sırtlarda kabristana kadar sürdükleri sefa, kimilerinin de bir ömür inmediği toplumun sırtından indiği ilk an. Kenelikten ilk istifa ya da şutlanışı.
Kalabalık ne kadar çoksa ölenin sevildiği ya da iyi insan olduğu düşünülür. Görsel bir ölçüttür bu. Kayığın içindeki durumun en doğrusunu biliyordur çünkü onun kıyameti kopmuştur. Ölünün göz perdeleri kalkmış olduğundan o esas cemaati görmektedir. Yani imamın kayığını omuzlayanların ya da ağlayan zırlayanları göremediği esas cemaati görmektedir. Ulviler mi yoksa süfli şeytanlar mı tef çala çala götürmektedirler onu.
İşte ben o yüzden diyorum ki boş verin İMAMIN ORDUSUNU siz imamın kayığına bakın. İmamın kayığında katakulli yapmak yok, kıvırmak kıvırtmak yok, gösteriş riya yok, dini hikayeler anlatarak tavlayabileceklerin yok. En sert gerçeklik o, acısından en acısı o, imkansızlığın geri dönülemezliğin en koyu rengi o. Para, mal, makam her ne karşılığında okuduysan oku kimseyi kandıramadığının gerçekliğini yaşadığın facia anı işte o kayık. 4×4 lüks hem de. Herkesin hayatında mutlaka bineceği ve asla kaçamadığı acayip bir kayık.
İmamın ordusu mu var sorgusu mu var anlarız yakında. Benim şüphesiz bildiğim bir imam var ve onunda bir ordusu var ama o imamın ordusu CİA patentli değil. O mübarek imam İLİM ŞEHRİNİN KAPISIDIR. Velayetin tapusudur. Ben O İMAMIN ORDUSUNA aşığım.


















