“Elbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak!”
“Bu şarkı?” diye düşündüm…
“Kırk altı yıl olmuş muydu acaba? Evet olmuştu.
Şu anda kapalı kapının ardındaki sevdiğim erkeğin sesinde can bulan bu şarkıyı kendi sesinden duymayalı tam kırk altı yıl olmuştu.”
Betül Erdoğan’ın son kitabındaki aşk öyküsünün son sayfalarından(s;171) kısa bir seslenişle başladım yazıma.
Dostlar;
Daha önce de bu sayfalarda, kitaplarından- öykülerinden söz etmiştim yazar dostumuzun..
Anılara Saygı Günü, Halkasız Köleler, Şiirleri İçmek Aynı Kadehten isimli çalışmaları bulunmakta.
Bu kez, Ozan Yayıncılıktan Ocak 2017’de çıkan 172 sayfalık bir “hayat hikâyesi” nin kaleme alınışı..
Kitabın girişinde ilginç bir sunum var;
“Bana hayat hikâyesini anlatarak bu kitabın yazılmasına sebep olan meçhul, Suzan hanım anısına”
1949 yılında, on iki yaşında bir kız çocuğu olan Suzan’ın dramatik öyküsü..
Demek ki, Suzan 1937 doğumlu, bugün 80 yaşında.
Küçük yaşta başlayan bir zorla evlendirme öyküsü..
On dört yaşında gelin adayı olunması..
Bitmez dayaklar..eziyetler..
“…evli bir kadın, değersiz, eşi tarafından tecavüze uğramış zavallı bir çocuk kadın!”(sayfa 23)
Akşamları alkol alan bir eş, adı Osman; bazen eve kör kütük sarhoş gelmeler, acayip istekler, ardından dayaklar..
Sonra, Suzan’ın İhsan ile gerçek aşkı.. saatler süren sohbetler..
Ve Suzan’ın aşk anlayışı;
“…hayatım pahasına da olsa İhsan ile birlikte olacaktım. İnsanın sevdiğiyle birlikte olması nasıl bir şey merak ediyordum. Bu aşkımın benim hayatıma mal olacağını anladığımda bile hiç pişmanlık duymadım. Seviyordum ve sevgimi yaşamak istiyordum bunun hesabı yapılır mıydı?”(Sayfa 30)
“ Sevmek, dokunmadan dokunmayı bilmekmiş meğer…ılık ılık esti mi nefesiniz, bir bedenin ulaşılması zor kuytularına? Peki, konuşmadan anlatabilir misiniz yüreğinizin en acı sızılarını?.. İşte budur sevmek bir bedene dokunmadan… bir yüreğe girebilmek…”(Sayfa 30-31)
Suzan Priştina’dan yapılan radyo yayınından Nazım Hikmet’in şiirini dinler ve mektup yazar sevdiğine..
“…
….
Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da.
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil…”(Sayfa 32)
Evet, şiirin devamı burada yer almamış ama ben yazayım, sevda konularında her şeyin özü de odur kanımca ve şiir şöyle biter;
“…bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
Yani yürekte.”(Nazım Hikmet, Tahirle Zühre Meselesi)
Evet, sevgili dostlarım;
Sevgide, aşkta, sevdada bütün iş yürektedir, her yönden bütünleşebilmektedir, içinizdeki yanardağın ateşinde eriyip kül olmadan ya da soğuyup buz olmadan, şarap sıcaklığında kavrayabilmek, eşinizi, kendinizi, işinizi, düşünce ve düşlerinizi..
Bu kitap yalnız bir dramı değil, engin bir felsefeyi de içerir, Var oluş felsefesini
Bakın, ne yazıyor Suzan, sevdiği insana, İhsan’a;
“Hayatımızın yalnız bize ait olduğuna karar verdiğimiz gün bizim dönüm noktamız olacaktır! …evrende çıkacağımız muhteşem bir yolculuk..işte hayatımız gerçekte o gün başlayacak..”(sayfa, 33)
Bu arada geçerken belirteyim; kitapta çok sayıda yazım yanlışı, baskı hataları da bulunmakta, “de” ve “da” eklerinin yanlış kullanımlarından, tarihlendirme yanlışlarına, sözcük hatalarına dek birçok “kusur” mevcuttur. Ancak bunlar düzeltilebilir, ben esas olarak eserin temel iletisi, dramı ve insan anlayışı üzerine değinmekle yetiniyorum bu kısa yazıda..
Ama yine de gelecek yapıtlarda ve öykülerde bu tarz yanlışlıkların, eksikliklerin mutlaka giderilmesi de bir zorunluluk olmalıdır.
Yazar dostumuza teşekkür eder, yeni çalışmalarını bekleriz.





















