Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Cumartesi, Aralık 6, 2025
  • Giriş Yap
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Yazar Portal | Turkiye Interaktif Kose Yazarı Gazetesi
Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
Anasayfa Yazarlar Cemil PASLI

Ben Melamet Hırkasını Kendim Giydim Eğnime…

Cemil PASLI Yazar Cemil PASLI
03 Mart 2018
Cemil PASLI
0
403
Paylaşma
5k
Görüntülenme
Facebook'ta PaylaşTwitter'da Paylaş

Melamet(ملامت):Bir tasavvuf terimi; III. (IX.) yüzyılda Horasan bölgesinde ortaya çıkıp daha sonra bütün İslâm dünyasında yaygınlık kazanmış bir tasavvuf anlayışı.

Sözlükte “kınamak, kötülemek, ayıplamak” gibi anlamlara gelen melâmet kelimesinin tasavvuf literatüründe bir terim, bir makam ve bir tasavvuf anlayışının adı olarak yaygın bir kullanım alanı bulunmaktadır.

III. (IX.) yüzyılda Merv, Herat, Belh ve Nîşâbur şehirlerini içine alan Horasan’da ortaya çıkıp özellikle Nîşâbur’da yaygınlık kazanan ve etkisini günümüzde de sürdüren bu tasavvuf anlayışını benimseyenlere ehl-i melâmet, melâmî, melâmetî; bu akıma da Melâmetiyye, Melâmiyye (Melâmetîlik) denilmiştir. İlk dönem kaynaklarında dil bilgisi kurallarına aykırı olarak genellikle melâmetî ve melâmetiyye kelimelerinin kullanıldığı, Osmanlı devrinde ise Bayramiyye tarikatı mensuplarından bir gruba melâmî, tarikatlarına da Melâmiyye adı verildiği görülmektedir.

Melâmet konusu bir tasavvuf terimi ve tasavvuf akımı olarak birbiriyle bağlantılı olmakla birlikte iki ayrı düzlemde ele alınabilir. Melâmetin terim olarak kullanımı kökü olan levm kelimesinin geçtiği iki âyete (el-Mâide 5/54; el-Kıyâme 75/2) dayandırılmaktadır (aynı kökten türeyen kelimelerin yer aldığı diğer âyetler için bk. İbrâhim 14/22; el-İsrâ 17/29, 39; es-Sâffât 37/142; ez-Zâriyât 51/40; el-Kalem 68/30; el-Meâric 70/30).

Bu âyetlerin, “Ey müminler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah yakında öyle bir topluluk getirecektir ki O onları sever, onlar da O’nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve şiddetlidirler. Allah yolunda cihad ederler, kınayanın kınamasından korkmazlar. Bu Allah’ın bir lutfudur, onu dilediğine verir. Allah’ın lutfu geniştir. O her şeyi en iyi bilendir” anlamına gelen ilkinde (el-Mâide 5/54) müminler arasından çıkacak bir grubun özellikleri anlatılırken kullanılan, “Onlar kınayanın kınamasından korkmazlar” ifadesi melâmet teriminin içerdiği anlamı vurguladığı şeklinde yorumlanmış, ayrıca, “Allah onları, onlar da Allah’ı severler” şeklindeki ifadeden hareketle melâmet ve muhabbet terimleri arasında ilişki kurulmuştur.

Âyette geçen cihad kelimesi, Cenâb-ı Hakk’ın kendisini kınayan nefsi yemin ederek övdüğü diğer âyetle (el-Kıyâme 75/2) birlikte düşünülüp “nefisle cihad” (mücadele) mânasında ele alındığında melâmet ve melâmetî terimlerinin kavramsal çerçevesi Allah tarafından sevilmek, Allah’ı sevmek, O’nun yolunda nefisle mücahede etmek ve bu mücahede sırasında kendisini kınayanların kınamasından korkmamak şeklinde belirlenmiş olmaktadır. Melâmet akımına dair ilk bilgileri veren Nîşâburlu iki sûfî Hargûşî (ö. 406/1015) ve Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî’den (ö. 412/1021) ilkinin yukarıdaki birinci âyete vurgu yaptığı, diğerinin ise bu âyete bir işarette bulunmadığı, sadece ilk melâmetîlerden Hamdûn el-Kassâr’dan aktardığı bir sözde “kınayanın kınamasından korkmamak” ifadesinin geçtiği görülmektedir.

Nîşâbur bölgesinden olmakla birlikte bu akımı benimsemeyen ve mensuplarına eleştiriler yönelten Hücvîrî tasavvuf yolunun önde gelenlerinden bir kısmının melâmet yolunu tuttuğunu ve bu yolda halkın kınamasına mâruz kaldığını söyler. Hz. Peygamber’i misal göstererek kendisine vahiy gelmeden önce herkesin onu örnek bir şahsiyet olarak kabul ettiğini, ancak Cenâb-ı Hak tarafından dostluk tacı giydirilince halkın ona şair, mecnun, kâhin diye dil uzatıp kınamaya başladığını belirtip, “Onlar kınayanın kınamasından korkmazlar” ifadesinin geçtiği âyete atıfta bulunur.

Allah’ın kendisine yönelenleri halka levmettirdiğini, fakat kınanan kişilerin kalplerini bu eleştirilerle meşgul olmaktan muhafaza ettiğini söyleyen Hücvîrî’ye göre böylece Cenâb-ı Hak o kişileri başkalarını mülâhaza etmekten koruduğu gibi kendilerindeki güzellikleri görüp kibirlenme ve kendini beğenme âfetinden de korumuştur. Hücvîrî, Allah’ın kendisinden razı olduğu kimselerden halkın razı olmadığını belirtir ve bu görüşünü meleklerin Âdem’i beğenmeyip, “Yâ rab, yeryüzünde fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediklerini haber veren âyetle (el-Bakara 2/30) destekler.

Terim anlamı kazanarak içeriğinin zenginleşmesi aynı adla anılan akımın doğuş ve gelişmesiyle paralellik arzeden melâmet konusu, bu akıma mensup olmayan bazı müelliflerce ortaya çıktığı dönem ve bölgeden bağımsız biçimde ele alınmıştır. Meselâ XIII. yüzyıl Kübrevî şeyhlerinden Necmeddîn-i Dâye, Hücvîrî’nin temas ettiği âyeti zikrederek Hz. Âdem’in ilk melâmetî olduğunu söyler. Sevâniĥ adlı eserinin birinci bölümüne âyetteki, “Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler” ifadesiyle başlayan Ahmed el-Gazzâlî eserin dört, beş ve altıncı bölümlerinde melâmet konusunu muhabbetle ilişkilendirmiş, ancak Melâmetîlik’ten bağımsız olarak açıklamıştır. Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın da konuyu aynı bağlamda ele aldığı görülmektedir (Muhammed b. Münevver, I, 287-288).

Melâmetin tasavvuf makamlarından bir makam olduğunu belirten ilk sûfî müellif Sülemî (Derecâtü’s-sâlikîn, s. 143) onun muhtevasına dair bilgi vermemiştir. Melâmet konusunu akımın ortaya çıktığı dönem ve bölgeden soyutlayarak bir tasavvuf makamı olarak temellendiren Muhyiddin İbnü’l-Arabî sâlikleri âbidler, sûfîler ve melâmetîler şeklinde üç gruba ayırır. Ona göre âbidlere zühd, takvâ ve nefsi kötü amellerden temizleme gibi davranışlar hâkimdir. Fakat onların haller, makamlar ve sırlar hakkında hiç bilgileri yoktur. Sûfîler, bütün fiillerin Allah’a ait olduğunu ve kendilerinin hiçbir fiile sahip bulunmadığını müşahede ederler. Ancak onların zühd, takvâ ve tevekkül konusunda âbidlerden bir farkı yoktur. Halka keramet göstermekten ve Allah katındaki derecelerini belirten hallerini izhar etmekten çekinmezler. Sûfîlerin müridleri de kendileri gibi dava sahibi olduklarından kendilerini halktan üstün görürler.

İbnü’l-Arabî’ye göre sâliklerin en üst derecesinde bulunan melâmetîler Allah’ın kendisine yönelttiği ehlullahtan bir gruptur. Allah bir göz ilişir de kendisinden alıkoyar diye onları kıskançlıkla korumuştur. Onlar sadece Allah ile beraberdir, bir an bile O’na ibadetten geri kalmazlar. Rubûbiyet kalplerini istilâ ettiğinden dolayı riyâsete karşı bir istek duymazlar (Fütûĥât, III, 45-46). İbnü’l-Arabî, “ümenâ” diye adlandırdığı melâmetîlerin bâtınlarındaki hali asla zâhirlerinde izhar etmediklerini, bu sebeple hallerine hiç kimsenin vâkıf olamayacağını ve eğer insanlar melâmetîlerin Allah katındaki değerini bilecek olsalardı onları ilâh edineceklerini söyleyerek onların kendilerini insanlardan gizlemelerinin sebebini açıklar. Ona göre belli bir coğrafya ve zaman diliminde değil bütün zaman ve mekânlarda yaşayan, kendilerine has özellikleri olan, sayıları ortaya çıktıkları zamanın durumuna göre artıp eksilen melâmetîlerin vatanı Horasan ve Nîşâbur gibi bölge, pîrleri Melâmetîliğin kurucuları olarak tanınan Hamdûn el-Kassâr veya Ebû Hafs el-Haddâd değildir. (bkz:http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=290024 )

Bugün Müslümanlar olarak İslam’ı sadece Allah rızası için mi yaşıyoruz?

Yoksa 2. Şahısların duygu, düşünce ve fikirlerini mi esas alıyoruz?

Şekilciliğin ve acizane benim ‘meeting müslümanlığı’ diye ifade ettiğim belli gün, zaman ve mekanlara yoğunlaştırılmış İslami yaşayışın İslam dünyasını kuşattığını üzülerek gözlemliyoruz. Bkz: http://www.cemilpasli.com/din/meeting-muslumanligi

Rabbim dini bize kitabında şöyle anlatır: ‘’ Dinde (iman etmede/İslam’a girmede) zorlama yoktur. Artık doğru ile yanlış (hak ile batıl, iman ile küfür) birbirinden ayrılmıştır. Böylece, şeytani düzenlere (uymayı) reddedenler ve Allah’a inananlar, hiçbir zaman kopmayacak en sağlam bir kulpa/tutamağa yapışmıştır. Allah (her şeyi) hakkıyla işitendir, (her şeyi) hakkıyla bilendir.’’ Bakara,2/256

İslam köleleri/cariyeleri özgürleştirmek için geldiği halde bugün İslam’ı anlattığını, öğrettiğini iddia eden bazı kişi ve kurumlar hür insanları fikren/amelen köleleştiriyorlar.

Kur’an-ı Kerim’de 76 yerde bizzat emredilen akıl/taakkul), fikir(tefekkür), zikir(tezekkür), tedbir(tedebbür) geri plana atılıyor aşırı yorumlarla dondurulmuş , günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten uzak dar bir gömlek topluma  din diye giydirilmeye çalışılıyor.

Sanayi devrimi ile maddi üstünlüğü batıya kaptırmış İslam Alemi  Peygamberimizin ‘’Taif Duası’nda öğrettiği gibi başarısızlık durumunda özeleştiri yaparak 12.asırda zirvesini yaşadığı İslam Ümranına geri dönmesi gerekirken çareyi batıyı bütün kurum ve zihniyetiyle taklit etmekte gördü.

Din/Bilim/Sanat anlayışını da batıdaki Reform ve Rönesans hareketleriyle geldiği yeri hayranlıkla aynen alarak kötü bir taklitçi pozisyonuna düştü.

Oysa batı dinden uzaklaştığı kadar gelişirken, biz dinden uzaklaştığımız kadar geriledik. Zira İslam ile muharref Hristiyanlık arasında 180 derece fark vardı.

Bugün batının geldiği noktaya bir göz atalım:

Batının ekonomi de zirve yapmış , istihdam sorununu çözmüş  ülkelerinde mutluluktan eser yok.

İntihar oranları, depresyon hapı kullanan sayıları, huzurevinde kalan yaşlı oranları , evli olmadan doğum yapan kadın sayıları (Avrupa ortalaması %43), boşanma oranları gibi mutluluğa direk temas eden olaylarda Batı dibe vurmuş durumda.

Kişilere sorularak yapılan mutluluk araştırmalarıyla kendilerini ve dünyayı avutuyorlar. Gerçek mutluluğu çoktan unutmuş insanlar sahip oldukları maddi varlığın ve kariyerin, tüketim imkanının kendilerini mutlu ettiğini zannederek yaşıyorlar.

Muhammed Esed’in dediği gibi yüzlerine dikkatle bakıldığında aslında diş ağrısı çeken bir insan gibi manevi bir cehennemi ruhlarında yaşadıkları anlaşılıyor. Hayatı hemen her şeyi hep artırmaya,çoğaltmaya endekslemiş insanlar bir ömür boyu kapitalist sistemin tüketim makinesi olarak hiç yakalamayacağı mutluluğa doğru çılgınca koşuyor.

Mahatma Gandhi’ye sordular;

‘’Batı Medeniyeti hakkında ne düşünüyorsun’’ diye,

Gandhi biraz düşündü ve ‘’Olsaydı iyiydi’’ dedi.

Bize, yani doğulu halklara düşen ciddi özeleştiri.

Ya körü körüne çıkmaz sokağa girmiş batının sosyal politikalarını taklide devam edeceğiz ve aynı bedelleri daha ağırıyla ödeyeceğiz.

Ya da köklerimizden ,küllerimizden yeniden dirileceğiz ve kendi Ümran hikayemizi yazacağız.

Çıkmaz sokaktan çıkış arayan Batı’ya bir kez daha bir derman olacağız.

Atilla İlhan’a kulak verelim:

‘’Lisede Sokholes okuduk, klasikTürk Sanat Musikisine sövmeyi, divan şiirini hor görmeyi, buna karşılık devletin yayınladığı kötü çevrilmiş batı klasiklerine körü körüne hayranlık duymayı öğrendik.

Sanki Sinan Leonardo’dan daha önemsiz; Mevlana Dante’den küçüktü; Itri ise Bach’ın eline su dökemezdi. Aslında Kültür emperyalizmin ilmiğini kendi elimizle boynumuza geçiriyorduk, ulusal bileşim arama yerine, hazır bileşimleri aktarma hastalığı tepmişti, o kadar ki, 2. Dünya savaşı sonrasında batılı emperyalizmin örgütlü politikasını uygulamaya kendiliğimizden talip olduk. Stalin ve Beria’da, haksız ve ahmakça istekleriyle bunu kolaylaştırdılar.

Oysa, bir kere yaptığımız Batılılaşmak değildi,

İkincisi Batı bizim sandığımız gibi değildi,

Üçüncüsü, Batı’nın ulaştığı yer özenilecek bir yer değildi.’’ (Hangi Batı, Atilla İlhan)

Tek çare yine köklerimize dönüp İslam’ı Kur’an-ı Kerim’in anlattığı, Allah Resulü’nün bizzat yaşadığı hayatını sahih sünnetten öğrenerek özgüvenle, imanla kendi başarı hikayemize geri dönmemizdir.

Bu anlamda herkes kendi hayat kalitesine yoğunlaşmalı, tüm dünyada yaşanan sorunların kaynağı kendisi olduğuna inanmalı, kendi hayat kalitesi artıkça dünyanın daha güzel bir yer olacağı şuurunu taşımalıdır.

Buyrun Peygamberimizin Taif dönüşü duasını dilimize pelesenk edelim:

“Allahım,

Güçsüz ve çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ve şikayet ederim.

Ey merhametlilerin merhametlisi, her kesin zayıf görüp de dalına bindiği, biçarelerin Rabbi Sensin. Sensin Rabbim benim. Beni kime bıraktın! Huysuz ve yüzsüz yabancıya mı, yoksa bu işimde bana hakim olacak düşmana mı?

Allahım!

Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim mihnetlere, belalara hiç aldırmam. Fakat senin esirgeyiciliğin bunları göstermeyecek kadar geniştir.

Allahım, gazabına uğramaktan, rahmetinden uzak kalmaktan, karanlıkları aydınlatan, dünya ve ahireti salâha kavuşturan ilâhi nuruna sığınırım. Rızanı dilerim. Sana iltica ederim. Bütün kuvet, her kudret ancak Sendendir, Ya Rabbi!”

Gelin NEFSİMİZİ Aşık Veysel’in taşlamasıyla taşlayalım:

Çok uzatma ayağını

Açıkta kalır üşürsün

Temiz kullan boyağını

Sahte boyalar taşırsın

Olmayasın karaktersiz

Çok konuşun yerli yersiz

Adın doğru kendin hırsız

Karanlıkta dolaşırsın

Söyle kime oldun aşık

Gittiğin yollar dolaşık

Yemek yersin kab bulaşık

Hanım sana ne pişirsin

Ağlayanı gülenleri

Gözyaşların silenleri

Topladığın yalanları

Dostum ile bölüşürsün

Veysel eli nideceksin

Herkes ettiğini çeksin

Önüne bak düşeceksin

Doğru gitsen ulaşırsın

Aşık Nesimi’nin sözleri üzerine Din adına ne yaşayacaksak ‘’kim ne der’’ putuna ibadet için değil, sadece ve sadece Allah rızası için yaşayalım:

Ben melamet hırkasını

Kendim giydim eğnime

Ar ü namus şişesini

Taşa çaldım kime ne

Haydar Haydar taşa çaldım kime ne

Sofular haram demişler

Aşkımın şarabına

Ben doldurur ben içerim

Günah benim kime ne

Haydar Haydar günah benim kime ne

Gah çıkarım gökyüzüne

Seyrederim alemi

Gah inerim yeryüzüne

Seyreder alem beni

Haydar Haydar seyreder alem beni

Gah giderim medreseye

Ders okurum Hak için

Gah giderim meygedeye

Dem çekerim aşk için

Haydar Haydar dem çekerim aşk için

Nesimi’yi sorsalar kim

Yarin ile hoş musun

Hoş olam ya olmayayım

O yar benim kime ne

Haydar Haydar o yar benim kime ne

Paylaş
Önceki Yazı

Hangi İşyerlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulu Şart?

Sonraki Yazı

Gemi Azıya Almış Birileri! Anlaşılan; Köy Köpeksiz!.

Cemil PASLI

Cemil PASLI

İlişkili Yazılar

Ubasute
Cemil PASLI

Ubasute

27 Haziran 2023
5k
Her Zaman, Her Şeye Rağmen Kazanmak mı?
Cemil PASLI

Her Zaman, Her Şeye Rağmen Kazanmak mı?

22 Mayıs 2023
5k
Cemil PASLI

Sofradaki Çatal (Vasat-Orta Yol)

08 Mayıs 2023
5k
Cemil PASLI

Hayat; Geriye Doğru …, İleriye Doğru…

18 Nisan 2023
5k
Sonraki Yazı

Gemi Azıya Almış Birileri! Anlaşılan; Köy Köpeksiz!.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Trendler
  • Yorumlar
  • En son
Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

Aşık Veysel ve Kara Toprak Türküsü Hikayesi

22 Mart 2019
Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

Ayak Tabanına Veya Göğüse Vicks Sürmenin Faydası Yok

24 Ocak 2016

Yok Saymak

28 Mart 2020

Yıldızname Baktırmak Günah mı…Günah…

09 Haziran 2022

Keltepen’in Taşları /Şu Akkuşun Gürgenleri

18 Nisan 2020
Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

Göyçe Zengezur Türk Cumhuriyeti

21 Eylül 2022

Tüketicilerin Süt Tozu Dilekçeleri!

97

Fethullah Gülen’e 19 Soru

72

Ayasofya Açılsın Zincirler Kırılsın

70

İslâm Dışı Bir Uygulama: Çocuk Sünneti…

45

Gıda Mühendislerinin Petek Ataman’a Çağrısı

40

Şarkı Sözü Alan Var mı?

39
Bebeğim

Bebeğim

06 Aralık 2025
Güvenlik Görevlisi

Güvenlik Görevlisi

06 Aralık 2025
Aklımda Bir Ses Var

Aklımda Bir Ses Var

06 Aralık 2025
Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

Türkiye’nin Ortak Geleceği: Birlik, Kimlik ve Toplumsal Dayanıklılık Üzerine Kapsamlı Bir Düşünüş

05 Aralık 2025
Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

Nasıl Bir Toplum Olduk. Birinin Ak Dediğine Diğeri Kara Diyor

05 Aralık 2025
Ve Bilirsin

Ve Bilirsin

05 Aralık 2025

Köşe Yazarları

Türkiye Deprem Haritası

 

Ayın Sözü

Lütfen Duyarlı Olalım!

de, da vb. bağlaçlar ayrı yazılır.

Cümle bitişinde noktalama yapılır. Boşluk bırakılır, yeni cümleye büyük harfle başlanır.

Dilimiz kadar, edebiyatımıza da özen gösterelim.

Arşiv

Sosyal Medya’da Biz

  • Facebook
  • İnstagram
  • Twitter

Entelektüel Künyemiz!

Online Bilgi İletişim, Sanat ve Medya Hizmetleri, (ICAM | Information, Communication, Art and Media Network) Bilgiağı Yayın Grubu bileşeni YAZAR PORTAL, her gün yenilenen güncel yayınıyla birbirinden değerli köşe yazarlarının özgün makalelerini Türk ve dünya kültür mirasına sunmaktan gurur duyar.

Yazar Portal, günlük, çevrimiçi (interaktif) Köşe Yazarı Gazetesi, basın meslek ilkelerini ve genel yayın etik ilkelerini kabul eder.

Yayın Kurulu

Kent Akademisi Dergisi

Kent Akademisi | Kent Kültürü ve Yönetimi Dergisi
Urban Academy | Journal of Urban Culture and Management

Ayın Kitabı

Yazarlarımızdan, Nevin KILIÇ’ın,

Katilini Doğuran Aşklar söz akıntısını öz akıntısı haliyle şiire yansıtan güzel bir eser. Yazarımızı eserinden dolayı kutluyoruz.

Gazetemiz TİGAD Üyesidir

YAZAR PORTAL

JENAS

Journal of Environmental and Natural Search

Yayın Referans Lisansı

Creative Commons License
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial-NoDerivatives 4.0 International License.

Bilim & Teknoloji

Eğitim & Kültür

Genel Eğitim

Kişisel Gelişim

Çocuk Gelişimi

Anı & Günce

Spor

Kitap İncelemesi

Film & Sinema Eleştirisi

Gezi Yazısı

Öykü Tefrikaları

Roman Tefrikaları

Röportaj

Medya

Edebiyat & Sanat

Sağlık & Beslenme

Ekonomi & Finans

Siyaset & Politika

Genç Kalemler

Magazin

Şiir

Künye

Köşe Yazarları

Yazar Müracatı

Yazar Girişi

Yazar Olma Dilekçesi

Yayın İlkeleri

Yayın Grubumuz

Misyon

Logo

Reklam Tarifesi

Gizlilik Politikası

İletişim

E-Posta

Üye Ol

BİLGİ, İLETİŞİM, SANAT ve MEDYA HİZMETLERİ YAYIN GRUBU

 INFORMATION, COMMUNICATION, ART and MEDIA PUBLISHING GROUP

© ICAM Publishing

Gazetemiz www.yazarportal.com, (Yazarportal) basın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Yazıların tüm hukuksal hakları yazarlarına aittir. Yazarlarımızın izni olmaksızın, yazılar, hiç bir yerde kaynak gösterilmeksizin kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz.

Sonuç yok
Tüm sonuçları gör
  • Ana Sayfa
  • Köşe Yazarları
  • Künye
  • Yayın İlkeleri
  • Yazar Müracaatı
  • Kurumsal
    • Misyon
    • Yayın Grubumuz
    • Logo
    • Reklam Tarifesi
  • Yazar Girişi
  • E-Posta

© 2008 - 2021 Yazar Portal | Türkiye Interaktif Köşe Yazarı Gazetesi

Yeniden Hoşgeldin

Aşağıdan hesabınıza giriş yapın

Şifrenimi unuttun?

Parolanızı alın

Şifrenizi sıfırlamak için lütfen kullanıcı adınızı veya e-posta adresinizi girin.

Giriş yap