Hayat ve ömür Allah’ın insana bahşetmiş olduğu bir emanettir. Her canlının bir sonu vardır. Muhakkak ki her canlı ölümü tadacaktır. Hayatın bir önü (doğumla gelişi) olduğu gibi bir de sonu (ölümle gidişi) vardır. İstisnasız hiç kimse ecelin elinden kurtulamaz. Ölüm meleği bir gün karşınıza çıkacak ve hayata veda edeceğiz. Buna inancımız tamdır.
Bir kaç günlüğüne çocuklarımın yanına İstanbul’a gitmiştim. Camileri ve tarihi mekanları gezelim derken binlerce yerli ve yabancı turistlerle de karşılaştık. Yabancı turistlere bi şey diyemem (Allah iman ve İslam nasip etsin!) Ama yerli vatandaşlarımızın tavrı, yaşamı, giyimi ve hareketi de yabancıları- gayri müslimleri aratmayacak tarzda. Yazık ki: Moda’nın ve gösterişin kurbanı oluyorlar ! Bu durum kendini inkar ediş; bize yabancı geliyor.
Allah’a bin şükür ki Müslüman bir ülkede Müslüman bir anne ve babadan dünyaya gelmişiz. Bu çok büyük bir nimet değil midir? Her insana nasip olmayan bir ayrıcalık. Hayatın anlamını bilenler için yaşamın anlamı onurlu bir yönü var. Ama yaşamış olmak İçin yaşayanlar İçin hayatın bir anlamı yok gibi. Ne garip ne acı… Vur patlasın çal oynasın! Ye iç gez, eğlen hayatın tadını çıkar… Peki o zaman bizim hayvandan ne farkımız var?
Bu düşüncede olanlar hayatı toz pembe görüyorlar ve hayatı kendileri için değil başkaları İçin yaşamaya çalışıyorlar. “El ne der, el ne söyler; beni beğenirler mi, güzel görünüyor muyum, güzel giyiniyor muyum, bana bakıyorlar mı, beni alıcı, çekici bulurlar mı” v.s…v.s.
Yazık ki giyim kuşam da, görünüm de Avrupavari, moda usulü ve el gördü cinsi… Çıplaklığı modernlik sayanlar var; züppevari yaşamı medeniyet sayıyorlar. İlkellik ve çıplaklık insanların sonu olmuş! Saygı sevgi çöpe atılmış, her şey gösterişe yönelik ve sembolik- yapmacık bir nezaket anlayışı. Sizce yaşam bu mu? Ne mutlu Türküm demek sözde mi kaldı? Elhamdüllah Müslümanım demenin bir anlamı amacı ve sonucu yok mu?..
İnsan insan olduğunu unutmamalı! İnsan insan gibi yaşamalı. Hatta Türk ve Müslüman gibi… Onun bir yaşam tarzı var. Sonuç da ömür sayılı gün!… Hayatı başkası İçin kurban edemez! Hayatı birilerine peşkeş de çekemez. Günü gelince: “Eyvah!…” diyeceği bir ömrü nasıl hoyratça kullanabilir? Sizce de böyle bir hakkı var mı insanoğlunun?
Bir de şu anlayış var insanlarda: Şimdi dilediğim gibi yaşayım, yaşlanınca Allah’ın, dininin emrettiği gibi bir hayatı yaşayacağım! Kiminle Sözleşme yaptıysa! Sanki öleceği günü biliyor, 80- 90 sene yaşayacak, ölüme yakın dönemde de İslama dönecek! Böyle bir şey mümkün mü ? Çocukken, gençken delikanlı ilken ölenleri görmüyor mübarek !
İşin garibi kimseye de bir şey diyemiyorsunuz. Bu hayat; hayat değil, bu yaşam, yaşama benzemiyor ve bu görünüm Müslümana yakışmıyor! Ama böyle diyemiyorsunuz. Hatta öyle bakıyorlar ki: bu çağ dışı adam da nerden gelmiş böyle?..dercesine…
Ne yalan söyleyim kendi memleketimde kendimi yabancı hissettim! Bazen de burası neresi dedim? 99 ‘u Müslüman olan ülkenin insanlarına ne olmuş da Avrupa yamyamlarını taklid eder hale gelmiş? Diye de düşündüm; Derin derin nefes aldım.
Başkasını bilmem de ben hayatımı kendim için yaşamaya çalışıyorum. Birileri gibi el alem görsün diye tiyatro oyunu oynamıyorum! Çünkü dönüş O’na, dönüş Yaratana, dönüş imtihanın sonu olan mizan’a!… Ben korkarım bu kadar cömert ve bu kadar cesaretim de yok… Garip ama gerçek insanoğlu rotasını kaybetmiş hayata geliş nedenini unutmuş, “Eşref-i Mahluk” olduğunun farkında da değil! Ne diyelim Allah ıslah eylesin ve insanca yaşamaya dönüşümüzü sağlasın…





















