Bugünkü hükümetin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye neoliberalizm ile küresel güçlere pararel olarak belirlenen politikaların şekillendirdiği hızlı bir değişim sürecine girdi. İktidar grubunun her seçimde oylarını artırarak yeniden iktidara gelmesi ile bu dönüşüm kendi ifadeleri ile “çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa” hızlanarak sürdü. Türkiye‘de ekonomiden siyasete, toplumsal yaşamdan kamu yönetimine yeniden yapılandırma politikalarıyla, hayatın tüm alanları küresel gelişmelere ve yeni dönemin gereklerine göre şekillendirildi.
İktidara bu da yetmedi. 2011 genel seçimlerine 2 ay kala, Meclis‘i devre dışı bırakan, hükümete 6 ay süreyle Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisi veren Yasa, TBMM‘nin 6 Nisan 2011 tarihli oturumunda kabul edildi. Böylece, “Kamu Hizmetlerinin Düzenli, Etkin ve Verimli Bir Şekilde Yürütülmesini Sağlamak Üzere Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Teşkilat, Görev ve Yetkileri İle Kamu Görevlilerine İlişkin Konularda Yetki Kanunu”yla İktidar, 6 aylık dönemde 35 adet Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkararak, bakanlıklar kurdu, kapattı, birleştirdi, ayırdı. Kamu yönetimi baştan aşağı yeniden şekillendirildi.
Çıkarılan KHK’larda kamu çalışanlarının statüsünü ve geleceğini yakından ilgilendiren değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Başbakanlık ve bakanlıklar bünyesinde yapılan değişiklikler ile kamu idari yapısının piyasayla daha uyumlu hale getirildiği ifade edilmiştir. Milletimize “kamuda devrim” olarak yansıtılan “eşit işe eşit ücret” sloganı ile kamuoyunda lanse edilen, ancak bugünkü kamu yönetimi sistemi içinde, “kadro ünvanına göre ücret” anlamına gelen düzenlemelerle, üst düzey kamu yöneticilerinden başlayarak, kamuda sözleşmeli istihdamın ilk adımları atılmıştır. Kamuoyu ve kamu çalışanları yararına yapıldığı iddia edilen bu düzenlemelerdeki dayatmacı ve otoriter tavır, “24 Ocak 1980 kararları” ile devletin yeniden yapılandırılması süreci ile büyük benzerlikler taşımaktadır. Çıkarılan KHK’lar ile kamuda dönüşümün son halkaları da tamamlanıyor ve böyle bir süreçte bile TBMM’nin baypas edilerek “ben yaptım oldu” mantığının siyasal otoriterliği sergileniyor. Siyasi iktidarın demokrasi kavramını ağzından düşürmeden otoriterliğini artırdığı ve bunu da yasama, yürütme ve yargı erklerini kendi kontrolüne alarak gerçekleştirdiği görülüyor. Çıkarılan tüm KHK‘ler alt alta yazdığında, Türkiye‘nin hakim küresel düzene eklemlenip kamu yönetimini nasıl yeniden düzenlendiği görebiliyor.
Kamuda Büyük Kaynak İsrafı ve Siyasi Kadrolaşma Başlıyor
Yetki Kanununa istinaden çıkan KHK’ler ile kamu kurumlarında yönetici kadrolarda bulunanların tamamı, yapacağı iş belirsiz müşavir kadrolarına alınarak etkisiz ve verimsiz hale getirilmiş, hukuki olarak da hak arama yolları kapatılarak büyük bir adaletsizliğe neden olunmuştur. Bu düzenlemeler sonucu her bakanlık ve diğer kurumlarda onlarca ve hatta bazılarında yüzlerce kamu çalışanı şahsa bağlı kadrolu müşavir yapılmıştır. Böylece binlerce kamu çalışanı ve kamu kaynağı israf edilmiştir. Hükümet, bir taraftan da sürekli yeni eleman alımını hızla sürdürmüştür. Bununla, tamamen kontrol edemediği ve yönlendiremeyeceği mevcut çalışanları etkisiz kılarak, kamu kurumlarında kendi belirleyeceği ve etkisi altına alabileceği çalışanlar ordusu oluşturmak hedeflenmiştir. Bu tablo bir kez daha ülkede nasıl zorlu bir siyasal ayıklama ve kadrolaşma sürecinden geçildiğini göstermiştir. Yeni bir anayasa yapmanın ve anayasal düzenin tartışıldığı ve çalışıldığı bugünlerde, anayasanın temel amaçlarından birinin de devletin yapısının ve işleyişinin belirlenmesi ve tesisi olduğu hatırlandığında, Hükümetin KHK ler ile yeni bir devlet yapısı ve işleyişi oluşturmasının ne denli zamansız, hukuksuz, yanlış ve antidemokratik davrandığını, millet iradesine özde bağlı olmadığını açıkça göstermektedir. Hükümetin “yangından mal kaçırırcasına” yaptığı KHK düzenlemelerinin çalışanlara ve toplumun geniş kesimlerine ne getirip ne götürdüğünü ortaya çıkarmak, karşılaşılan ve karşılaşılacak tehditlere ve zararlara karşı toplumu korumak milletimiz ve ülkemiz açısından son derece önemlidir.
Kamu Kurumlarının Altüst Edilmesi Ne İşe Yaradı?
Bu garabetin ve getirdiği adaletsiz ve tehditkâr olumsuzlukların giderilmesi bakımından, TBMM mekanizmaları çerçevesinde, partilerin meclis gruplarınca incelenip değerlendirilmek suretiyle meydana gelen değişimleri ve etkilerini ortaya koymak, alınması gereken tedbirleri belirlemek elzemdir ve doğru olacaktır. Böylece de, anayasayı yeniden yapmanın tartışıldığı bugünlerde, Kanun Hükmünde Kararnameler ile bakanlıklar ve kamu kurumlarının gereksiz yere bölünmesi, yeniden isimlendirilmesi, etkisizleşmesi ve verimsizleşmesi, kamu hizmet maliyetlerin artması, kamu çalışanlarının atıl bırakılarak insan kaynağının israfı, adaletsizliğin yapısallaşması ve siyasal tarafgirliğin derinleşmesi, devlet kurumlarının etkin ve adaletli hizmet sunma ehliyet ve kapasitesinin azalması ve benzeri olumsuz sonuçların meydana gelmesine neden olan 6223 sayılı yetki kanunu ve buna göre hükümetçe çıkarılan 35 adet KHK nin yansımaları ve getirdiklerinin hukuki, sosyal, ekonomik ve siyasal bakımdan analiz edilerek, alınması gereken tedbirlerin belirlenip hayata geçirilmesine katkı amacıyla ilgili erklerin, bilim ve araştırma kurumlarının dikkatinin çekilmesi sağlanacaktır. Belki buradan çıkacak çalışmalar ve değerlendirmeler sonucu zarardan dönmek, hükümetin dikkatini çekmek ve doğruya yönlendirmek mümkün olabilecektir.