Babama av tüfeğini birkaç defa sormuştum. Her defasında; “Dedeme babasından kalmış” diyordu. Tüfeğin yapılış olarak bir özelliği yoktu. Bir defa dahi elime almamıştım. En az yirmi yıldır da kimse de eline almıyordu. Tarihi veya özellikli bir yapısı var mıydı? Bilemem. Ateşli silahların yapıldığı yıllara ait olduğu tahmin ediliyordu.
Babam tüfeğiyle, dereye ördek avına gittiği oluyormuş. Ayrıca çulluk avı da kaçınılmazmış. Kış mevsiminde birkaç defa ava çıktığını söylerdi. Babamdan sonra ağabeyim ava merak sardı. Ağabeyim için, tüfekle atış yapmak, avlanmak, önemli bir konuydu.
Tüfeği eline alan ağabeyim, “Tüfek, pas kütüğü olmuş, artık kullanılmaz.” Dedi. Gerçekten yakından incelendiğinde, demir kısmı tamamen pas tutmuştu. Onunla uğraşılmamasına karar verildi. Ağabeyim, “Müzeye verelim” Dedi. Müze, tarihi eser sayılacak eşyalara nasıl bir kural uyguluyor bilmiyorduk ama onu müzeye bırakacaktık.
Ağabeyim hafta günü, tüfeği müzeye götürdü. Temizlerken istenmeyen bir olay başımıza gelir diye pası için uğraşmadık. Müzede herhâlde pası yok eden kimyasallarla tüfeğin demir aksamı temiz hâle gelecektir. Genel olarak tarihi ve nereden geldiği bilgileri yazılmak suretiyle görevliye teslim edildi.
Evde tüfekle ilgili konu açıldığında, “İstiklal savaşında düşmana kan kusturmuştu,” Demek adet hâline gelmişti. Savaş anılarına şahit olmuşuz gibi onları taze ve canlı tutardık.
Av tüfeği arada gerekiyor diye ağabeyim sızlanıyordu.





















