Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben
Aşk ve Pişmanlık
Birol İnan’dan Güçlü Bir Aşk Romanı: “HEP SEVGİLİ KALALIM”
Kadınlar cephesinden aşkı anlatan pek çok kitabın arasından, cesur dili ve radikal bakış açısıyla sıyrılan, mutluluk ve dinginlik arayışını bu kez bir erkeğin gözünden aktaran “Hep Sevgili Kalalım”
okumanızı tavsiye edeceğim gerçek sürükleyici ve öğretici bir roman olmuş. Akıcı bir üslup güçlü bir kalem… Modern dünyada sevgiyi bulmanın ne kadar zor olduğunu, bulunca da kaybetmemek için nelerin göze alınacağını akıcı ve güçlü bir öyküyle anlatıyor.
“Bir kadını unutmak için kaç kadınla birlikte olmak gerekir?” sorusuyla açılan romanda; yazar Birol İnan yarattığı iş adamı Demir karakteri üzerinden, günümüz erkeğinin yaşama, aşka, özgürlüğe bakış açısını sorguluyor. Romanda Kiev, Viyana, Tokyo gibi dünya kentlerine uzanırken, hayata ve kadınlara âşık Demir’in yanılgılarına, içsel fırtına ve isyanına şahit oluyoruz. Şarkıların, neşe ve öfkenin, pişmanlık ve affedişle iç içe geçtiği Hep Sevgili Kalalım, okurunu “birinci viteste giden kırmızı Ferrari’nin pilotuyum ama aşkı arayan bir deliyim” diye tarif eden Demir’in iniş çıkışlarla dolu yaşamını izlemeye davet ediyor…
Okuduktan sonra aklıma düşüyor yeniden ve yeniden…
Nedir bu AŞK dedikleri, diyorum kendime.
Ve Hz. Mevlana’nın şu dizeleri düşüyor önce aklıma
“Ağlayabilir miyim gönlüm müsaadenle,
Şöyle katıla katıla şimşekli bir gökyüzü gibi?
Günaha batan tüm kirliliğim ile ağlayabilir miyim?
Öylesine ama ölesiye, bu can çıkana kadar bedenden!
Nefsimin nefesi kesilesiye,
Pembe güller mor menekşelere düşesiye,
Sol yanımın ateşi yükselesiye kadar!
Kendi omzumda kimseciklere yük olmadan,
Ağlayabilir miyim? “
Aşk… Tek başına olamayan bir duygu…
İlla beslenmek ister başka duygularla. Şefkat, nefret, pişmanlık, kıskançlık, kuşku, tutku, öfke ve dahası… En az birini ister yanında. Tek başına olması imkânsız ama güzeldir aşk hiçbir duyguyla karıştırılmamışken. Ben en kötü duyguların aşkın insanlardaki şiddetini arttırdığına inananlardanım. Tıpkı Mevlana gibi…
Nedir bu AŞK dedikleri “Nasıl kafa sayısı kadar düşünce varsa kalp sayısı kadar da sevgi çeşidi vardır” demiş Tolstoy. Aşk… Belki de insanın en çok anlamlandırmaya çalıştığı soyutluğun en uç kavramı. Tanımına ünlü düşünürlerin, şairlerin, politikacıların, doktorların kısacası bütün insanlığın kafa yorduğu kavram…
Âşık olduğunda, bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini de…
Ve âşıkken cesur olursun. Aşk kendi derinindekine bağlar insanı.
En derininde saklı duran her şeye elini uzatabileceğini görürsün…
Yapamadığın, yapmaya korktuğun ne varsa yapabildiğini görürsün…
Ask, yapamadıklarını yapmaktır sonuçta… Ama pişmanlık duyulmamalı sonunda…
Aşk üzerine söylenenler gittikçe genişleyedursun ne söyleyen tamamdır aşk bu işte ne de dinleyenler evet işte aşk bu diyebilmiştir. Aşkın gözle değil ruhla görülebileceğini söylemiş W.Shakespeare.
Her ne kadar gerçek aşkı bulamadık diye çırpınıp dursa da insanların hepsi hissetmiştir o karın ağrısını. Ben kavramlara anlam yükledikçe anlamsızlaştığına inanırım. Yüklenilen anlamlar beklentileri arttırır ve kavramı özünden uzaklaştırır.
Öylesine bir zaman diliminde yaşıyoruz ki yalancılık yüzünden ne yazık ki aşka dair pek çok değer yargılarımızı yitirdik.
Bu nedenle yaşamış olduğumuz ilişkilerde ön yargılı davranır olduk gerçek duyguları görmezden gelip bencil davranıyoruz.
Oysaki bencillik değildir bizciliktir aşk.
Sevmek ve sevilmek isteriz mutlu olmak ve tanımak istediğimizi söyleriz.
Ve çelişkili davranırız sonrasında. Oysaki aşk yürek istemez mi?
Üstada sormuşlar kırılan kalp sever mi diye
Üstat da; evet demiş
Adam peki demiş,
Üstadım siz kırılan bardaktan su içtiniz mi?
Üstat da cevap vermiş; peki sen bardak kırıldı diye su içmekten vazgeçtin mi?
Üstat ne güzel anlatmış aşkı değil mi? Karşımıza çıkan ve bize değer verin insanların duygularını kullanmamalıyız eğer hazır hissetmiyorsak bunu söylemeliyiz.
Çünkü temkinli olarak aşk yaşanmıyor maalesef.
Aşk yürek ister, cesaret ister, öz veri güç ister.
Aşk sade’dir bundan dolayı yücedir. Aşk’ı herkes tadamaz. Çünkü o temiz bir kalp ister.
Günlerden bir gün Kırlangıcın biri bir adama âşık olmuş. Ve adamın penceresinin önüne konup adama söyle demiş: – Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeri al, birlikte yaşayalım.
Adam: – Olmaz alamam… Sen bir kuşsun, hiç bir kuş adama âşık olur mu? Demiş.
Kırlangıç tekrar: – Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum canın da sıkılmaz birlikte yaşar gideriz. Demiş.
Adam yine Olmaz alamam… Git başımdan, diye cevap vermiş.
Üçüncü ve son defa kus adamın penceresinin önüne konup adama tekrar söyle demiş: – Lütfen beni içeri al. Artık soğuklar da başladı, dışarıda kalamam biliyorsun, ben sıcak havalarda yaşayabilirim sadece, beni içeri almazsan başka sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri alda burada kalayım. Birlikte yemek yer omzuna konar seni neşelendirir sana yarenlik ederim. Hem sen de benim gibi yalnızsın, der…
Adam ona: – Git derhal başımdan! Ben yalnız kalırım, demiş ve kuşu kovmuş…
Kırlangıçta bu cevap üzerine üzüntülü bir şekilde uçmuş ve uzaklara gitmiş. Adam kırlangıç uzaklara gittikten sonra kendi kendine “Ben ne aptal, ne kadar akılsız bir adamım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim?
Ne güzel birlikte kalırdık” demiş ve çok pişman olmuş, pişman olmuş ama iş işten geçmiş. Kendi kendine nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım yine gelir bende onu içeri alır birlikte mutlu bir hayat sürerim, demiş. Ve penceresini sonuna kadar açıp beklemeye başlamış.
Yazın gelmesiyle kırlangıçlarda gelmeye başlamış. Ama onun kırlangıcı gelmemiş. Yazın sonuna kadar hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında beklemiş ama boşuna…
Kırlangıç yokmuş. Gelen kırlangıçlara sormuş ama onun kırlangıcı gören olmamış. Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitmiş. Bilge kişiye olayı anlattıktan sonra, bilge kişi ona şöyle demiş:
“Kırlangıçların ömrü 6 aydır…”
Hayatta bazı fırsatlar vardır ve ömründe bir defa insanın eline geçer. Değerlendiremezsen de uçup gider…
Sokak ta virane olmuş gönüller vardır. Öğleki boşuna virane denmemiş, yıkılmış harap yani. Tutamazsın onları, zamana ayak uyduramadıkları için taş yapıların altında kalmışlardır. Yüzlerinde ki katmerleşmiş izler ondandır. Mistik sokakların miskin rüzgârlarına teslim olurlar anlayacağınız. Böyle kişilere yabancı değilsiniz aslında. Çok yakınınızda vardır da biz fark etmemişizdir. Gördük mü de acımanın verdiği bir bakışta atarız. İçimizdeki soru işaretleri mesken tutar. Onların ki candan geçmektir. Bu o kadar kolay mı diye sormayın onlara, onların dilinden ancak sokaklar anlar… Ne demişti şair?
”Yaşamak bir sokak lambası gibi
Bir gece evden atılmış bir çocuk sanki
Tek bir damla tek bir ses gibi
Aklıma düşüyor”
Zarifoğlu
Üzüntüler ve pişmanlıklar hep karşımızdakini kaybettiğimizde olur.
Peki ama neden?
Neden pişmanlık duyarız ve neden üzülürüz birini kaybettiğimizde?
Zaten elbet bir gün sevdiğimiz kişiyi kaybetmeyecek miyiz en sonunda? Ya sonradan yaşayacağın üzüntülere ve pişmanlıklara hiç bulaşmayacaksın ya da bulaştıysan sonuna kadar devam etmelisin… Kimileri aldattığı için, kimileri gittiği için, kimileri umutsuz bir aşkı yaşadığı için pişmanlık duyar. Hayatta pişmanlıklarımız olmuştur elbette. Sadece aşkta pişman olsak da yine bulaşırız aşka. Ucunda kaybetmek de olsa, acı çekmek de olsa aşkı isteriz ya da aşk bizi ister.
Aşk varsa, pişmanlık olmamamladır…
Aşktan kaçış yoktur, kurtuluş yoktur. Arkadaşınla aranda bir sorun olursa yoluna yalnız devam edebilirsin rahat bir şekilde. Ama aşkta böyle bir şey yoktur. Bitsin dersin ama yürek istemez ve karşı çıkar sana. Acı çekersin ama bitsin diyemezsin kolay kolay. Bitsin dediğin zaman da bazen pişmanlık duyarsın bazen geri gelmek istersin ama iş işten geçmiş olur o zaman. Unutamazsın kolay kolay.
Başka aşklar bulabilirsin ama hiçbir aşk hiçbir aşkın yerini tutmaz. Her aşk aynı değildir.
Aşk veya âşık olmak güzeldir ama hep istediğimiz gibi olmaz.
Kimine sevda telleri dokunur , kimine rızaya matlup olunur., kimine aşk bir yangındır , kimine göre de bir esarettir yada bir nefsi mahluktur…Bunun için eğer bir virane görürseniz , pişmanlık ve sevdanın da orda olduğunu sakın unutmayın!
Acı da sevinç de pişmanlık da olur aşkta. Eğer seviyorsan her şeyinle ve de karşındakine karşı her şeyini ortaya koyup her şeye rağmen seviyorsan adam gibi, o zaman pişmanlık da duymazsın aşkına dair. Her şeyini ortaya koyup sevmişsin.
Karşındaki bunu anlamadıysa da için rahat olur. Çünkü sen onun için her şeyi göze alarak ve de her şeyinle her şeye rağmen sevmişsindir ve kendine düşeni yapmışsın. Bu yüzden pişmanlığı sen değil seni kaybeden yaşayacaktır ve bunun bedelini acılarla ödemeyle uğraşacaktır.
Yeter ki sen adam gibi sev!..
Sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, sevgi dolu, şiirler tadında yeni bir güne, yeni bir haftaya sağlıkla, sevgiyle, sevdiklerinizle başlamanız dileğiyle her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu günler dilerim içi sevgi dolu.
Sevin hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun…
#öskurşun#





















