Anıları kötülükten yanaydı. Hiçbir anısı yüz güldürmedi. Yüz güldürmediği gibi, yüzü de gülmüyordu. Mahkeme duvarı suratıyla, yaban adamı gibi bakıyordu.
Mülküne kurduğu kötülük kapısından, içeriye kimse giremezdi. Susuz kalmış çiçekleri sararmış solmuştu. Buna rağmen bu kapıdan iyiler ve iyilikler, geçemez, diyordu. Bu durumda kapının adı, “yanlışlara açılan kapı” olarak değiştirilmeliydi.
Yaşananlara ve yaşanması gerekenlere, uygun bir kapıydı.
Bahçesinde aşısız fidanlar uzamış, gövdeleri cılız kalmış, suyu ve gübresi verilmemişti. Genç fidanlar çiçek açmamış, meyve vermesi gerekenler oluşmamıştı. Ağaçların dalları kırılmış yerde yatıyordu.
Yolun nereye varacağını bilmeden yürüdü. Değneği ile önüne vurarak, giden bir kör insan gibiydi. Ona yol göstereni kabul etmiyordu. Bana kötülük yakışır iyiliği başkasına yaparsın, diyordu.
Bir tatil günü, nefretlik bir suratla, beden dilini yine kötülük için kurgulamıştı. Tanıdığı aileye parkın yanında rastladı. Çay içip sohbet ettiler. Geçmişin iyilikten eser kalmayan günlerinden, bahsettiler.
Aile çocuğunun okulu için halılarını satmak zorunda kaldığını anlattı. Üzüntülüydü, çünkü halılara turisttik bir mağazada, üç katı fiyatla satıldığını görmüş ve pişman olmuştu. Ağzından çıkan her sözü olumsuzluk içeren, kötülük anılarının adamı, parkta ilk defa sevinçliydi. Ailenin başına gelenler onun moralini yükseltmişti.
Anılarına halı olayı da eklenmişti. Fakat rahat değildi. Ruhum da bahçem gibi susuz kaldı, diyordu. Çünkü kendini dev aynasında görüyordu. Bir yere varmak istese, patikayı arıyordu. Patikadan nereye gider bilinmezdi.
Çalışmak azap veriyor, diyordu. Kimsenin gözüne üflemez, hatırım için deseler de kesinlikle yardım yapmazdı. Kusurlu kişiler onun hoşuna giderdi. Kötülük bahçesinde, domates yetiştirmeye başlamıştı. İlk defa olumlu bir düşünceye dahil olacaktı.
Toprağı havalandırdı, gübresini attı ve fidanları dikti. Ziraat ilaçlarını, attı ve suladı. Hormonlu domatesler, renkli ve göz alıcı büyüklüğe ulaştı.
Mahkeme suratlı adam, domateslerini sattı ama ucuz verdi. Bu kadar zahmeti değmez diyerek bir daha ekmedi. Çünkü zevk alma diye bir problemi yoktu. Zevk alsam ne yazar, diyordu.
Kötülükle ilgili anılarını hiç kimseyle paylaşmak istemiyordu. Ona göre kötülüğünün başı yalandı. O zaman inanmasınlar, diyordu.
Günler geçtikçe kimse tarafına bakmamaya başladı.
Hasan TANRIVERDİ























