Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
ALIN TERİ/HELAL KAZANÇ
Hayatımızın mihenk taşıdır, alın teri dökülerek kazanılan “HELAL KAZANÇTIR.”
İnsanoğlu, yaratılışı, sosyal yapısı gereği hayatını sürdürmek için yeme, içme, giyim ve barınma gibi şeylere muhtaç bulunmaktadır. Haliyle onun, bu tabii ihtiyaçlarını elde etmek için çalışıp kazanması gerekir.
Ne acıdır ki modern zamanlar iş ve ticaret ahlakını da olumsuz etkiliyor. Dürüst, güvenilir, helal-haram hassasiyeti olan, işinin ve işçinin hakkını gözetenlerin sayısı elbette çoğunlukta. Ancak bunun yanında sadece maddiyat odaklı düşünenlerin, daha fazla kazanmayı hayatın gayesi sananların sayısı da artıyor. Çalışma ve ticaretin de bir imtihan, işini layıkıyla yapmanın da bir ibadet olduğu bazen göz ardı ediliyor.
Hâlbuki İslam, boğazımızdan geçen her bir lokmanın helal ve meşru olmasını imanımızın bir gereği olarak görür.
İslâm dini insanoğluna dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıracak prensiplerle doludur. İslam’da çalışma ve helâl kazanç, tıpkı ilim gibi farz telakki edilmiş, kişinin kimseye muhtaç olmadan hayatını sürdürebilmesi, çoluk çocuğunun nafakasını temin etmek maksadıyla meşru yoldan çalışıp kazanması, ibadet ölçüsünde kutsal ve değerli bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah’ın size verdiği helal ve temiz rızıklardan yiyin ve iman etmiş olduğunuz Allah’ın yasaklarından sakının.”
Hadis-i şerifte ise: Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem) şöyle buyuruyor: “Dürüst ve güvenilir tüccar, peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir.”
Emeğe ve alın terine büyük önem verip teşvik eden Resul-u Ekrem efendimiz bu emeği veren insanı da Allah’ın sevdiği kullar arasında göstermiştir.
Rabbimiz, kullarına sayısız nimetler bahşetmiştir. Helal ve temiz rızık peşinde koşmayı, haramlardan ise sakınmayı emretmiştir. Helalinden kazanmak için emek sarf etmeyi, alın teri dökmeyi öğütlemiştir. Nitekim O, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Rızkınızı Allah katında arayın, O’na kulluk edin, O’na şükredin; sonunda O’na döndürüleceksiniz.”
Helal kazanç; el emeği ve göz nuruyla elde edilen nimetin “en hayırlı lokma” olduğunu idrak etmektir. Ölçüyü ve tartıyı eksiksiz yapmak, söz ve davranışlarda dürüst davranmaktır. Helal kazanç, işinin hakkını vermek, işçinin hakkını alın teri kurumadan ödemektir. Kul ve kamu hakkına riayet ederek kazancı ve ömrü bereketlendirmektir.
Helal kazanç, maddi yönden yükselirken, manevi olarak tükenmemektir. Hırs ve tamahın esiri olmamak, boynunda hiçbir kulun vebalini taşımamaktır. Helal kazanç, yalan, hile ve aldatmadan kaçınmak, haram lokmayı, mideyi yakıp kavuran bir kor gibi görmektir.
Ne acıdır ki modern zamanlar iş ve ticaret ahlakını da olumsuz etkiliyor. Dürüst, güvenilir, helal-haram hassasiyeti olan, işinin ve işçinin hakkını gözetenlerin sayısı elbette çoğunlukta. Ancak bunun yanında sadece maddiyat odaklı düşünenlerin, daha fazla kazanmayı hayatın gayesi sananların sayısı da artıyor. Çalışma ve ticaretin de bir imtihan, işini layıkıyla yapmanın da bir ibadet olduğu bazen göz ardı ediliyor.
Hâlbuki İslam, boğazımızdan geçen her bir lokmanın helal ve meşru olmasını imanımızın bir gereği olarak görür.
İslam, helal lokma kazanma uğruna verilen emeği, akıtılan alın terini kutsal olarak kabul etmiştir.
Helalin zıddı haramdır. Haram, kesin olarak yasaklanan şeydir. Her konuda olduğu gibi dinimiz, helal kazancın yolunu da bize gösterir: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (Nisâ, 4/29)
Sevgili Efendimiz de alın teriyle kazanmaya dikkat çekmiştir: “Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah’ın Peygamberi Dâvûd da (a.s.) kendi el emeğinden yerdi.” (Buhârî, Büyû, 15)
Başkalarının hakkını şu veya bu şekilde elde etmemiz, haksız kazançtır ve o da haramdır. Şunu unutmayalım ki, hiç kimse haksız kazançtan hayır görememektedir. Hak etmediğimiz görev ve vazifede elde ettiğimiz kazanç, haksız, yani haram kazançtır. Emeğimizin bulunmadığı her kazanç, avantadan elde ettiğimiz her gelir, haksız birer kazançtır. Haksız kazanç yollarına başvuranlar, insanlar karşısındaki güvenini kaybeder. Bu da toplumdaki ahlaki çöküntüye sebep olur. Haksız kazanç, toplumları çökertir ve devletlerin yıkılmasına sebep olur. Onurlu, şahsiyetli, vicdanlı, inançlı ve ahlaklı her insan, her zaman için haksız kazançtan uzak durur ve helal kazanca yönelir.
Haram kazancın hayrı ve bereketi olmaz; kişiye, ailesine, çoluk çocuğuna huzur getirmez. Dua ve ibadetlerin kabul edilmesi için boğazdan geçen lokmanın helal olması şarttır.
İçerisinde kumar olan bütün oyunlardan, faizin her çeşidinden, hırsızlık, rüşvet, tefecilik, kamu malını üzerine geçirmek, stokçuluk ve karaborsacılık gibi her türlü haramdan şiddetle kaçınmamızı emreder.
Unutmayalım ki kim rızkını helalinden kazanıp helal yollarda harcarsa ibadeti kabul, duası makbul olur. Kazancı bereketle, hanesi huzurla dolar.
Allah-u Teâla, bize armağan ettiği bu dünyanın üzerinde ve derinliklerinde her kese yetecek kadar nimetler ihsan etmiştir. Her ferdin ve canlının, nimetlerle donatılmış bu sofradan nasibini almaya ve aramaya hakkı vardır.
Bu nasibi arayan ve kovalayan her kes Allah’ın takdir ettiği oranda rızkına nail olur ki bu rızkı Allah-u Teâla her canlıya vermeyi üstüne almıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur:
“Yerde rızkı Allah’a ait olmayan hiçbir debelenen yoktur” (Hud, 11/6)
Peki, rızık nedir? Öncelikle yediğimiz içtiğimiz her şey birer rızıktır, fakat bununla sınırlı değildir. Kullandığımız, istifade ettiğimiz her şey rızık olarak tarif edilebilir. Evimiz, işimiz, eşimiz, giydiğimiz elbiseler, bindiğimiz araçlar bizim rızkımızdır. Önemli olan rızkımızı hangi yolla elde ettiğimiz ve onlarla ne yaptığımızdır.
Bu arada siz dostlarıma RIZK ile ilgili bir hikâye paylaşmadan geçmeyeyim bu güzel ve hayırlı olmasını dilediğim gününüzden…
-dam, ormanda dolaşırken, çalıların arasında bir tilki görmüş. Ama bu tilkinin dört ayağı da sakatmış. Adam, bu tilki böyle nasıl yaşıyor, merak etmiş. İzlemeye başlamış.
Birden çalıların arasından ağzında bir tavukla bir aslan çıkmış gelmiş.
Aslan tavuğun yarısını tilkiye vermiş, diğer yarısını kendi yemiş ve çekip gitmiş.
Adam bu mucize karşısında donmuş kalmış. “Allah’ım” demiş,
“Sen kullarını nasıl koruyup kolluyorsun. Ben de sana teslim oluyor ve kendimi sana bırakıyorum.”
Ve gitmiş bir ağacın altına oturmuş, beklemeye başlamış.
Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş hiçbir şey olmamış. Adam açlıktan ölecek.
Ellerini açmış, göğe seslenmiş “Allah’ım beni görmüyor musun?”
Gökten bir ses gelmiş:
“Görüyorum da şaşırıyorum, neden sakat tilkiyi taklit ettin de, o yiğit aslanı taklit etmedin?”
Hayatımızın her alanında olduğu gibi iş ve ticaret hayatımızı da doğruluk ve dürüstlük üzerine inşa edelim. Allah’ın koyduğu helal-haram sınırlarını hakkıyla koruyalım. Helalinden kazanalım, helalinden üretelim, helalinden yiyelim ve helalinden harcayalım. Geçici dünya malını, kalıcı ahiret saadetine tercih etmeyelim.
Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim’de geçmiş milletlerin çöküş ve yıkılış nedenleri arasında sayılan ticari ahlaksızlık ve haksızlıklardan sakınmalı, haksız kazanca tenezzül ve tevessül etmemeli, ticari ve ekonomik hayatta ahlâkî prensiplere riayet edilmelidir… Helâl ve meşru işlerde çalışmalı, helalinden kazanmalı, haram gıdalarla beslenmemeli ve çoluk çocuğa da harama yedirmekten sakınmalıdır. Bu husus, hem ibadetlerimizin kabulü hem de sosyal hayatımızın güven ve huzuru için önemlidir.
Allah’ın rahmeti ve bereketi Mübarek Cuma gününün hayrı üzerine olsun.
Ettiğiniz her dua derdinize deva, sağlığınıza şifa, gözünüze nur, gönlünüze huzur, ailenize ve sevdiklerinize huzur getirsin. Nefret olan yere sevgi, ümitsizlik olan yere ümit, üzüntü olan yere sevinçler dolsun taşsın inşallah. Kalpler imanla, gönüller huzurla dolsun. Saadetler hepimizin olsun. Ne kurulan bağlar bozulsun ne de dostlar unutulsun. Hayırlı nurlu Cumalar dostlarım…
Dostlarım; ömür kısa, vakit az. Hayat kısa… Bu nedenle umudu kaybetmemek gerekiyor. Ki başta Vatan olmak üzere sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel…
Gönül soframdan gönül sofrasına sevgi ve muhabbetler gönderdim… Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, gelecekte bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
(yazının bazı bölümleri Google danışmanı tarafından desteklenmiştir)