Dünya Savaşında kana susamışlığın “Alamet-i farika”sı burası.
Mehmet Akif’in “Çanakkale Şehitleri” şiirinde dile getirilenleri hatırlayanların bile sızım sızım sızlar yüreği, birazcık vicdanı olanların…
Biraz sonra öleceklerini bile bile cepheye koşan gençlerin, çocuk yaştaki öğrencilerin destanları vardır orada. Tek amaç, Çanakkale’yi geçilmez kılmaktır.
“Çanakkale geçilmez” söylemine hayat verenlerin çığlıklarını yüreklerinde duyar bugün oranın ziyaretçileri.
Mehmet Akif’in o uzun şiirinden bir bölümünü hatırlatarak; bu yurdu bize kan ve can pahasına emanet edenleri yadetmeyi bir borç bildim.,
ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
Yedi iklîmi cihânın, duruyor karşın da,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: KANADA!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşet mi vahşet!.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağnak sağnak
Vurulnuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Birleşik Emperyalist güçler Osmanlı’nın ölüm fermanını yazarken, onların bilmediği bir şeyler daha oluyordu burada. “Bir hilâl uğruna, ne güneşler batıyor!”du ama “İNANÇ” ayaktaydı.
“Çanakkale Geçilmez!” inancı yeni bir doğumun müjdecisiydi. Ve emperyalizm bundan habersizdi. “Yeni ve taze Türkiye Cumhuriyeti”nin……..




















