Berberin koltuğuna oturduğumda, güneş aynaya nasıl ulaştı? Sorusuyla karşılaştım. Berberin iyi günler dilemeden, soru yöneltmesini dikkate almadığımı, yüz ifadem yansıtıyor olmalıydı.
Niçin soruyorsunuz diyecektim, vazgeçtim. Cevap olarak “Işınların pencerelerden yansımasıyla,” dedim. Berber önlüğünün bir kolunu taktı ve ikincisine hamle yapmıştı ki, “Nasıl yani?” diye ikinci soruyu ekledi. “Işınlar pencereden karşısındaki pencereye yansıtılıyor ve oradan da aynaya geliyor.” Dedim.
Berber şaşkınlığını gizleyemedi ve çölde serap görmüş gibi kaşlarını kaldırdı. Kafasının derisi dahi kızardı. Yüzü körük karşısındaki demirci ustasına benzedi. Bir tutam kalmış sacını düzeltti. Tezgâha eğildi ve makası alırken kamburu çıktı. Meslek hastalığının eseri, dedim. Aynadan berberin hareketlerini izleme şansım, oldu.
Heyecanı devam ediyordu. Baktı ve “Üç saat önce niçin ışınlar gelmiyordu?” diye ekledi. Aklımdan berbere boşuna “Aksak” denmiyor, diye geçti. Üçüncü sorudan sonra rahat bir soluk aldı.
Anlaşılan güneş tutulmasının bilimsel yönünü soruyor gibiydi. Yıllar sonra karşılaşmış ve yeniden heyecanlanırken bir başkasının bilmesine üzülmüş haldeydi.
Aksak berberin, aynadan gözüne bakarak, “Işınların ancak bu saatte yani batmaya yakın ilk pencereye ulaşabiliyor. Daha önce ise herhangi bir engelle karşılaşıyor,” dedim. Berberin bir engeli olmasa ışınların yansımasını müşteriye sormanın ne alemi vardı.
Berber elinde makas ile dışarıya fırladı. Nereden buldum bu aksağı şansa bakar mısınız? Dedim. Dışarda heykel gibi dikilmiş, ellerini kaldırmış, kovboyun silahına tutması gibi makasını salladı. Makasım silahımdır, demek istiyordu.
Ayağındaki terliklerin biri çıkmış, bir ayağı yere basıyordu. Esnaf arkadaşlarına “Bir bilen çıktı,” diye bağırıyordu. Bir bilen ne demekti anlamadım. Aksağı aynadan takip ediyordum. “Saçlarımı kesse de gitsem sıkıldım, nereden geldim,” dedim.
Esnaflar aksak berberin yanında toplandı. Aksak, önlüğünü ve avcı yeleğini çıkarttı. Gömleğinin kollarını yukarı katladı. Arkadaşlarına baktı ve “Bir bilen koltukta,” dedi. Harman yerinde fındık karıştırıyor gibi terledim. Bilsem ne olur, der gibi elimle işaret ettim.
Aksağın esnaflara yorumlarını net anlayamıyordum. Esnafın biri, “Nasıl fark etmiş,” dedi. Aksak cevap vermedi. Yanındaki zayıf ve kısa boylu esnafa baktı. Esnaf omuzuyla bilemem işareti yaptı. Üzerindeki boyalı iş önlüğüyle, ayakkabı tamircisi, “Işınlar istese aynaya da gelir tavana da çıkar,” dedi.
Tartışmalar devam ederken, koltuktan kalktım ve esnaflar birbirlerine laf yetiştirirken, onların arasından fark edilmeden dışarı çıktım.
Sessizce köşeyi döndüm ve ilerideki berberi boş görünce içeriye girdim.
Hasan TANRIVERDİ