“Kötülenen şahıs ünden olursa
ftira eyleyen dinden olmaz mı?”
XXX
“Güzel düşün, iyi hisset, yanılma, aldanma,
Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma.”
Tevfik Fikret
“İftira, iki kişi arasında olan bir olay değildir. Toplumu etkisi altına alan ve kişilerin şeref ve izzetini toplumsal olarak yok eden bir olay olup izi asla zihinlerden silinmeyen -çamur at izi kalsın- adiliği ile yapılan bir tecavüzdür. Temiz insanları toplum nazarında kirletmeye yönelik bir alçaklıktır.
Suçsuz bir kimseye yapmadığı bir suçu, iftira atmak en kolay ve en çok zararı olan bir iştir. Bir masuma iftira etmek, onun malını çalmak, mülküne tecavüz etmek, hatta hayatına kastetmekten daha beter bir iştir. Çünkü iftira, masum insanların hayatlarını karartan, zihinlerde silinmez izler bırakan, hatta insanın neslini etkileyen bir kötülüktür. Toplumsal bir afettir.”
Fikret Çıplak
http://www.corumhaber.net/iftira-en-buyuk-gunahtir-makale,7634.html
***
Kimseye benzememek, yalnız eder insanı… Kıyım, böylelerini çok çabuk avlar. Özgün ve özlü sözün uygulamasını ya da etkisini yıllarca yaşadığım oldu.
Dik duruşumdan ödün vermedim. 40 yıllık meslek hayatımda ödüller de aldım, takdirnamelerde… Tüm bunlar, acısıyla tatlısıyla anılarımda oldu… Unutamadım.
İçimi acıtan anılarıma dönüş yaparak kimilerine değinmek istiyorum:
—Danıştay kararı sonrası Isparta’daki görevime döndürmeyen, boş odada günlerce bekleten valilin yakışmayan davranışı ve şahsımla ilgili kendisine aktarılan iftira…(Kitabımdaki bir şiirim ‘Sinop’tan Magosa’ya’ dizelerini içerir. Oysa Sinop’tan Moskova’ya, iftirasıyla ulaştırılmış! ‘Nerede yazıyor, getirin göreyim’ bile deme yetisinde bulunmamış…)
—Dönemin Milli Eğitim Bakanına yazılan dilekçeye, ”Soruşturma yapıldı, sonucunda böyle oldu.” İmzalı, dayanaktan yoksun bakanın iftirası…
—Tekirdağ’da kendisine yapılan dalkavukluklarla beslenen ve benim dik duruşumu hazmedemeyen meslektaşımın kurgulayıp sunduğu ve her defasında şamar gibi yüzüne çarptığım iftirası…
—Sosyal çevremi ve başarılarımı kıskanması, başkalarının eğilmelerini benden de beklemesi, beklediğini bulamaması sonucu Milli Eğitim Bakanlığına gizlice şikâyet eden Müfettişler Kurulu Başkanının iftiralarla dolu isimsiz dilekçesi…
Bir türlü unutamadıklarım ve bağışlayamadıklarım oldu. Şunu özellikle belirteyim; konu olan kişiler belli düşüncenin adamı değil, değişik düşünceye ya da görüşe sahiptiler. Sağduyunun sağı solu olmaz. Önemli olan erdemli ve kişilikli insan olmaktır.
Yalancının ve iftiracının dini, vicdanı, milliyeti ve milliyetçiliği olmaz. (Atatürk Araştırma Merkezi’nin tanımıyla Milliyetçilik; Türk milletinin mutluluğu, birlik ve beraberliği için çalışmak, bu kutsal vatanı daha güzel, daha bayındır hale getirmektir. Bu nedenle millî sınırlarımız içinde, millî benliğimizi duyarak varlığımızı yükseltmeye çalışmak, Atatürk milliyetçiliğinin esasıdır. Irkçılığı reddeden Atatürk milliyetçiliği bütünleştirici, birleştirici, vatan yüzeyinde millî birliği sağlayıcı bir milliyetçiliktir. “Ne mutlu Türk’üm diyene!” özdeyişiyle kalplere millî iman perçinleyen Atatürk, aynı zamanda insanlık ülküsünün ve insan sevgisinin de simgesidir.)
İftira, insan olanın kişiliğinde barınamaz. Kıskançlık nedeniyle iftira atan, küçülür ve insanlığını yitirir. Kendisini de bitirir. Ömrü kısa olur. İzlediğime göre öyle de oldu.
***
Ateş düştüğü yeri yakar. Yazı konusu olan kişilerin yaşattıkları gerilimi ancak ben bilirim! Ettikleriyle birer hiç olan ve dünyamızdan göçen aşağıdaki dört kişiden ve yukarıdaki iftiracılardan hakkımı alacağım inancındayım. Başka ne desem bilmem ki… Ya da siz ne dersiniz?
—Bir ilçede Halk Eğitimi Merkezi Müdürü iken kendisine ve eşine görevli olduğu köyde kurslar açtırdığım ve ödemeler yaptırdığım, siyasi yaklaşımla beni bir köye sürdürüp yerime gelen öğretmene,
—Bayram ve törenlerde konuşma metnini bana yazdıran deneyimsiz valiye,
—Kıskançlık kıskacında hazımsızlığa kapılan Müfettişler Kurulu Başkanına,
—Danıştay Disiplin Dairesinin vereceği karara uyacağım, diyen ve verilen olumlu kararı dikkate almayarak olumsuz karar çıkartan bir başka Danıştay daire yetkilisine…
Ben ne desem bilmem ki… Ya da siz ne desiniz?
***
Düşmanca davrananları da sevdim. Onlar, düşmanlık etme cesaretini temiz sevgimizden aldılar. Acılar paylaşılmakla azalır, sevinçler paylaşılmakla çoğalır. Bunu yapmaya çalıştım. Bilmem anlatabildim mi? Okurlarım, empatik düşünürlerse beni anlayacaklarını umarım.
Sevgi, saygı ve esenlik dileklerimle…
*





















