Kişioğlu alışkanlıklarının toplamıdır. İyi ve doğru şeylere alışmak ve alıştırmak gerekli.
Okuma alışkanlığıns mesela.
Çok klişe ama ilkokuldan beri eğitim öğretim yılı başladığında ilk elime aldığım kitap Türkçe kitabı olurdu. İlk günlerde bütün Türkçe kitabını, düzyazı demez şiir demez baştan sona okurdum. Okumayı ve yazmayı iyice pekiştirir pekiştirmez de edebi metinlere yöneldim. Yöneldim evet kimse yönlendirmedi.
Dördüncü sınıfta ilk okuyup özetlediğim kitap da Kemalettin Tuğcu’nun ‘Pasifik’de bir Türk Genci’ adlı uyarlama çocuk romanıdır. Çocuk kalbiyle çok beğenmiştim kitabı okuyunca. İyi de bir not almıştım özetini hazırladığım ödevimden.
Daha sonra bütün eserlerini okudum Kemalettin Tuğcu’nun. Çok şey de katmıştır kişiliğime ve dimağıma. Kitap okumaya da tutku derecesinde hem de iyice alışmıştım bu arada.
Sonrasında okuyup da en etkilendiğim kitaplardan biri de meşhurdur herkesce de bilinir. Montaigne’ nin Denemeler kitabını ben de okumuş ve beğenmiştim. ‘Alışkanlık’ adlı denemesinde şöyle bir örnekleme yapar, çocuk terbiyesini önemini vurgularken,
bir köylü kadın bir buzağıyı her gün kucağına alıp severmiş, yıllar geçmiş buzağı koca bir dana daha sonra koca bir inek olmuş, kadın alıştığı için hala onu kucağına alıp sevmeye devam etmiş.
Burda yazar alışkanlıkların bizde nasıl yer ettiğine vurgu yapmış. Asıl vurguyu da yazar ‘bir iğne çalan çocuğu ailesi hoşgörürse ilerde çocuk hırsızlığa alıştığından altını niçin çalmasın?’ Sözüyle yapmıştır.
Bu deneme yazısı bana küçükken her yanlışımızda ‘öyle yapma alışırsın, düzgün otur alışırsın, yalan söyleme alışırsın’ diyen ailelerimizin bizi yetiştirirken ne kadar isabetli vurgular yaptıklarını gösteriyor.
Boşuna dememiş eskiler ‘alışmış kudurmuştan beterdir’ diye.
Son örnek de şöyle ki çok zengin bir adamın işleri bozulur, iflas eder bütün varlığı yiter biter. Yok yok günümüzün sahte zenginleri, yaman hırsızları gibi kara para aklamıyormuş, yetmiş iki milletin hakkını çalıp çırpmıyormuş adamcağız ama olacak bu ya işte işleri kötü gitmiş iflas etmiş. Zengin ve konforlu hayata, güzel giysi ve binitlere, yağlı ballı aşlara çöreklere çok alışık olan çocukları isyan etmiş, şikayete başlamışlar, böyledir zati rahata çabuk alışır insanoğlu.
Artık eve gelmeyen türlü çeşit erzakları düşünüp analarının sade suya un çalarak yaptığı bulamaç gibi çorbalara bakıp bakıp söylenen dertlenip şikayetlenen oğullarına babaları sürekli ‘oğlum, yavrum kırk gün sabredin’ diyormuş.
En sonunda daha akıllıca olan küçük oğul sormuş ‘baba kırk gün sonra ne olacak?’ Demiş.
Babası ‘bir şey olacağı yok oğlum, sadece yeni
durumumuza alışacağız’ demiş.
Yani, yanisi şu ki alışkanlıklar belirliyor kişiliğimizi.
Dileyelim ve isteyelim ki iyilik ve güzelliklere alışalım hepimiz.
Şükran Uçkaç Yargı Sazsızozan 15 Kasım 2023























