Kâğıda bir cümle ve alt köşeye “isim” yazılsın istiyordum.
Mektup saati masaya dayanır beklerdim. Adımın okunmasını.
Bir cümle ve bir isim yazsın, diyordum.
Günler geçiyor ve masadan uzaklaşmaya başlıyorum. Binanın köşesinden, adımı duyacak kadar, uzak durmam yeterliydi.
Mektupsuz günler, uzun olduğu kadar da acıydı. Deniz anasının salgısı gibi ağır ağır yakarken, loş bir ortam oluşturuyordu. Bu loşluğa rağmen, haberden yoksun günlerdi.
Yazmaya karşı, davranışının ardındaki iç güdüsü, duyarsız ve çelişkiliydi. Bir cümlenin satıra dökülmesiyle oluşacak değerini anlamaktan yoksundu. Böyle düşünüyordum, ama başından beri davranışının daha iyiye gideceğini tahmin etmiyordum.
O günlerde, bir his boşalmasıyla, beynimdeki izlerin tekrarına çalıştım. Böyle bir beden ve ruh yapısına nasıl kafayı taktığımı varın siz düşünün. Varsayım olarak, algıladığım davranışının özetini, ele aldığımda linç edildiğimi sanıyorum. Karşıma çıkan gerçeği değil sanki gölgesi. Gerçek olan arka planda bir yerlere, tutulmaya çalışılıyordu.
Köşede beklemek, mektupla ilgili, gerçeğini duymak içindi. Gözyaşı dökmesini bırak, bir damla bile olsa yağım erirdi. Bir satır ve anlamlı bir iki kelime çok mu ağır kaçardı.
Yoksa kendi mi gelecekti. Gelse de hislerime tercüman olsaydı. Az kalmıştı bitmesine sayılı günlerin. Günler geçiyordu, ama cevapsızdı günler. Neden elin gitmiyor yazmaya, bu tür davranışı, akla dayalı değildi. Körü körüne belirlediğini sanıyorum, acı veren günleri.
Pencerenin aralığından, sisli bir gökyüzüne bakıyordu. Sisten ürperdin dışarı çıkmıyorsun. Bu ruh haliyle, bir iki satır notu karalamak ihtiyacını hissetmiyorsun. Sis senin beynini, sardığını düşünmelisin. Beni sarmadı açık ve net bir havada gün sayıyorum.
Olumsuz bir düşünceye kapıldığına mutlu olmalısın. Yoksa bir cümleyi yazmaya özen gösterir ve yazmaktan çekinmezdin.
Hissiz bir kişiye söylenecek söz bulamıyorum. Belki de duygusal, bir olaya doğru savruluyorum. Adım okunmasın ve duymayayım yazılanı. Hayal gücüme güveniyorum. Bu kadar duyarsız bencil olacağını rüyamda görsen inanmazdım.
Bir ay içerisinde geldiğim nokta.
Yüreğimin daralmasıyla sonuçlandı. Fakat bu noktada, içimdeki, acıyı hissetmemeye niyetliyim. Yalnız bu hafta geçsin, diyorum.
Adı zor okunan bir mektup kabulümdü. Böyle bir yazıya dahi rıza gösteriyorum, yalnız o da yoktu. Bütün bu verileri bir arya getiriyorum ama sonuç alamıyorum.
Olay, her gün, içimi acıtan bir çileye dönüşüyordu.
Hasan TANRIVERDİ























