Siz hiç bencil biri ile uzun yıllar bir arada yaşamış veya bulundunuz mu?
Ben bulundum.
İş hayatımda hem de…
O kişiyle tam 9 sene birlikte çalışmıştım.
O 9 sene var ya, ömrümden sanki yüzlerce yıl almıştı. Bırakın bencilliği, bırakın iş hayatımı, onunla çalışırken günün 9 saatini sanki _bir açıkhava hapishanesinde değil de_ F tipi hücreye kapatılmış, gibi yaşadım.
İnanın abartı değil yazdıklarım. Konuyla ilgili kanıtlarım da var, tanıklarım da…
Size bir anımı anlatayım…
7 sanatı icra eden sanatçı, memur, teknik, yardımcı hizmetlilerin çalıştığı 3000 bine yakın çalışanıyla görkemli bir kamu kuruluşunda memurdum.
Çalışma odam binanın giriş katındaydı. Odam aydınlık ve ferahtı. İki çalışma masası, iki deriden koltuk, bir sehpa ve tıbbi aletler vardı. Önceki çalıştığım mesai arkadaşım meslek değiştirip yurtdışına gitmişti. Onunla mükemmel bir ahenkle çalışmış tam üç yıl geçirmiştim. O yıllar sağ sol memleket ikiye bölünmüştü. Aynı iş yerinde uzun süre tek başına çalıştım. Sonra yurtta seçim oldu. Ankara’da siyasi rüzgârlar sağdan sola doğru esmişti. Daha sonra da haliyle tayinler, atamalar olmuştu.
Bir sabah işe geldiğimde odacım, “hadi gözün aydın hemşire hanım. Artık yalnız çalışmaya son,” diyerek beni karşılamış ve müjdeyi vermişti.
“Hadi gözün aydın. Yeni bir doktor gelecek.”
Sevindim tabi ki…
Yıllardır boş boş oturmak, kayıt memuru gibi çalışmak istemiyor, hemşirelik mesleğimi icra etmek istiyordum.
Mesai arkadaşım geldi. Tanıştık. Benden 12 yaş küçüktü. Hiçbir hastane veya sağlık kuruluşunda çalışmamış, deneyimi olmayan Ankara’nın sol esintisiyle ataması yapılmış, arkasında siyasette güçlü bir dayısı olan pratisyen hekimdi…
İlk haftalar binayı ve içinde çalışanları tanımakla geçti. Onu tam tanıyamamıştım. Beden dilini çok iyi koruyordu. Sessizdi.
Sonra ki haftalarda yavaş yavaş gerçek yüzünü göstermeye başladığında fırtınanın geleceğini artık hissetmeye başlamıştım…
Yaşarken cehennem nasılmış daha sonra ki yıllarımda anlamıştım.
Bunu size bir örnekle anlatmak istiyorum.
Eşim şube müdürü idi. Sicili temizdi. Her sene terfisi dereceyle artıyor, liyakatla ödüllendirilerek yükseliyordu. Yeni hükümet kendi kadrosunu kurmak için kol sıvamıştı. Eşimi bildim bileli hiçbir cuma gününü kaçırmayan kendi çapında inançlı biriydi. Öyle abartılı teokratik fanatiklerden değildi.
Cuma günleri camide namaz kılıyor, diye mimlendi. Kadrosu yükseltilip Gaziantep Kültür Müdürlüğüne tayini çıkmıştı.
İstanbul nereee, Gaziantip neree?
Çekirdek ailemiz, Ankara’nın siyasi esen sert ayazıyla bölünmüştü.
…
Emine Pişiren
“BENCE VE SENCE” adlı kitabımdan bir bölümdü”.























