Yine çekmecede başka bir kutuda kızın çekilen süt dişleri vardı sıçandişi gibi ince sivri. Annesinin ve babasının çekilen dişleri kocaman siyah oyukları olan, küçük kız onlara ürkü ile bakardı. Annesi dişlerdeki siyah oyuklar için:
-Kurt yeniği derdi, kurt oydu o dişleri.
Küçük kızın aklı bunu almazdı. Koskoca kurt nasıl yerdi insanın ağzındaki dişi. Başka bir kutuda gümüş yüzükler, annesinin elinde dikiş dikerken orta parmağının ucuna takıp iğneyi onunla eline batırmadan ittiği üzeri nakışlı bir dikiş yüksüğü, at koşum takımlarının gümüş toka ve kemer yerleri vardı, dedesi onları Kafkasya’dan sürgünden gelirken getirmiş.
Yine çok güzel nakışlarla ince kum boncuğun tığ ile örüldüğü cep saati kılıfları vardı. Kenarları çok zarif dantellerle ve mekik işiyle süslenmiş; pembe ve krem rengi demor, bordo saten mendiller vardı. Tabi bir de beyaz satenden babasının damatlık mendili.
Yine küçük kızın korku merak ve şaşkınlıkla incelediği kurumuş göbek bağı vardı, annesi onu hiçbir yere gömmemişti. Hoş kadıncağızın o vakitler kök hücre tedavisinden hiç de haberi yoktu ama saklamıştı işte süt dişlerini ve kurumuş göbek bağını.
Üst çekmecenin diğer bölümünde resimler vardı hepsi siyah beyaz. Babasının 1960’lı yıllarda yaptığı askerlik resimleri, hele birinde babasının bir tayyarenin yanında durup çekindiği bir resim vardı ki küçük kızı düşlerinde uçururdu hep bu resimdeki tayyare. Küçük kızın daha küçüklük resimleri, aile büyükleri ve akrabaların resimleri neler neler, küçük kız bu resimleri dökünce sedirin üstüne saatlerce ama saatlerce bakardı resimlere.
Bazılarının arkasındaki yazıları okumaya başladı okumayı sökünce. Bu cansız gölgem hatıra olsun yazıyordu çoğunda. Nazım dayısı bir vesikalıktan biraz büyük bir resmine çok güzel olan el yazısıyla şu dörtlüğü yazmış,
‘Hayat büyük bir gemidir,
Yoktur yelkeni
Resmime baktıkça hatırla beni
Unutma beni, unutmam seni’
Sonra resmi ceviz aynanın çerçevesinin kenarına sıkıştırmıştı. Annesi, Nazım dayısı gittikten sonra resmi görmüş, alıp okumuş çok sevinmiş resmi hem öpmüş hem de ağlayarak defalarca arkasındaki bu yazıyı okumuştu.
Annesi okudukça üçük kız da ezberleyivermişti o dörtlüğü işte size ulaştırmıştı şimdi.
Kardeşi o vakit Bursa’da öğretmenlik yapıyordu. Küçük kız annesine yalvarıp resimleri çıkardıklarında herkesi tek tek sorar, arkalarındaki yazıları da önceleri annesine okuturdu, okumayı sökünce kendisi okumaya başladı.
En çok da annesinin dikiş kursu öğretmeni Bilge Hanım’ın resmine bakar bakar:
-Ben de öğretmen olacağım, derdi.
Çok ama çok şey öğrenmişti resimlerden. Anneannesinin annesinin ve dayılarının olduğu bir resim de çok hoşuna giderdi.
Dedesi ve dayısı zaman zaman eve fotoğrafçı çağırır tüm ailenin resimlerini çektirirdi, bu güzel bir davranıştı, bu resimler gelecek kuşaklara bırakılacaktı, onlar da büyüklerini anacaktı.
Çekmecedeki kutulardan biri de dikiş malzemelerinin olduğu kutuydu. Neler yoktu ki bu kutuda; renk renk düğmeler, siyah beyazı kocaman olan tahta makaralarda sarılı renk renk dikiş iplikleri vardı. İplikler bitince bu tahta makaralarla oynamak küçük kızın en hoşlandığı oyunlardandı.
Sonra biçilecek kumaşları ölçmek için mezura ki bu mezurayı sarmak ve tekrar açmak üzerindeki rakamları yüksk sesle okumak da kızın çokça yaptığı bir işti, elbise biçerken kumaşı çizmek için sabun kırtığı, toplu iğne kutusu, boy boy dikiş iğneleri, saç telinden ince boncuk dizme iğneleri, dantel oya tığları, beşli çorap örme milleri, örgü şişleri, kaba ve kalın öteberiyi dikmek için çuvaldız denilen kocaman kalın bir iğne, yorgan iğneleri Ahmet Dedesi’nin ayakkabı tamirinde deriyi delmek için kullandığı sivri uçlu tahta saplı biz denilen bir alet, yün eğirmek için büyük kirmen, iğne oyası ibrişimi eğirmek için küçük kirmenler, sarılmamış renk renk ibrişim çileleri günlerce oyalardı küçük kızı.
Hep annesine sorardı ibrişim çilelerin renklerini, annesi çileleri küçük kirmenle eğirirken, iğne oyası yaparken sora sora öğrenmişti bordo, ördekbaşı yeşil, limonküfü yeşil, vişneçürüğü, erik moru, nohut rengi, fıstıkiçi yeşil, bej, semani, çirişmavisi, nefti yeşil, ebruli renklerinin adını.
Hele annesine anneannesinin verdiği kocaman pik demir makası tek eliyle bile kaldıramazdı.
Makas bazen de annesinin Sığma marka ayaklı dikiş makinesinin çekmecesinde dururdu. Konu komşunun ve çocuklarının dikişlerini pratik biçip dikiverirdi annesi.
Annesine dikiş dikmeyi Terzi Hikmet teyzesi öğretmişti, Sungurlu’nun en sevilen kadın terzisiydi Terzi Hikmet.
Günlerden bir gün küçük kız yine çekmecelerden dikiş malzemelerinin olduğu bölümü karıştırırken uzun ince zarif ucu çok sivri tesbih imamesi gibi bej renkli bir cisim buldu.
Nesneyi elinde evirdi çevirdi bir şeye benzetemedi, makinenin başında pazen bir pijama diken annesine koştu:
-Anne bu ne? Dedi merakla, annesi elindekine baktı iki üç kez yutkundu ve ağlayarak:
-Ne çok şey soruyorsun aman çocuk sen, dedi.
-Ama merak ettim, dedi çocuk.
-Ciğerdeldi, dedi ciğerdeldi o nerden buldun onu annem vermişti bana onu.
-Ne işe yarar ki dedi çocuk.
-Annesi burnunu çekerek ve hıçkırarak ağlıyordu, bir yandan da.
-Ciğerdeldi o, kasnakta nakış işlerken kumaşı delmek için kullanılır o alet, sonra ciğerdeldinin deldiği deliğin etrafı işlenir bir güzel.
-E dedi kız niye ağladın.
-Onu bana annem köyümüzdeki nakış kursuna giderken vermisti, ona da Eşkıya Kör Dede’nin öldürdüğü Mülazım subayı Şükrü Dayım getirmiş Kayseri’den, anneannen güzel kasnak işi nakış yapardı. Ben de bir gün senin yaşındayken annemin sandığında bulmuştum ciğerdeldiyi, senin gibi elime alıp anneme koşmuş sormuştum:
-Anne bu ne? Diye, o da görünce irkilmiş çok ağlamıştı benim gibi onun için ağladım, hem anacığımı hem de öldürülen Şükrü Dayımı hatırladım, dedi.
Ağlamaya devam ederek.
Küçük kız elindeki ciğerdeldiyi geri götürüp attı çekmeceye, sevmemişti bu aleti hem anneannesini hem de annesini ağlatmıştı ciğerdeldi, her ortaya çıktığında ağlatıyordu birilerini, sandı ki ciğerini de o delmişti anneannesinin, annesinin ve Şükrü dedesinin, içi yandı.
Bazı olaylar yıllar geçse de unutulmuyor ciğer deliyordu işte.
Ceviz konsol hala duruyor kurumluca yerinde, bir tek aynası yok üstünde
onu da yerine koyacak büyüyen küçük kız inşallah.
Ciğerdeldiyi bilmiyorum yerinde mi ama ciğerde açılan yara kapanmıyor yıllar geçse bile.
Şükran Ciğeriniz delinsin Kördede ve eşkıya arkadaşları emi. Delmesin kimse kimsenin ciğerini.
ŞÜKRAN UÇKAÇ YARGI Sazsızozan
03.12.2018 ANKARA























